Hikâye bu ya bakanımız İsviçre’de kokteyle katılır. İsviçreli mevkidaşı bir başka bakanı tanıtır bizimkine: “Efendim takdim edeyim, İsviçre deniz bakanı.” “Hı, nasıl olur? İsviçre’de deniz mi var bakanı olsun?” “Olsun, sizde de adalet bakanı var!”
Şimdi bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Dünyada barış mı var günü de olsun! Şaka gibi geliyor bana. Nasıl da uzak kalmışız barışa. Yanı başımızda Irak, Suriye, Filistin, Ukrayna, Yemen, Afganistan, Türkistan… Gidip oradaki insanlara bugün dünya barış günü deyin bakalım. Mazlumlarla, masumlarla, göçmenlerle dalga geçme günü…
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü, masumların kanı üzerinden imparatorluk kuranlara kutlu olsun. En yeni ve ağır bombalarını çocukların üzerinde deneyenlere… Krallara, prenslere, diktatörlere, maşalara… Ülkesi bombalanan insanların denizlerde boğulmalarına seyirci kalanlara… Varsa eğer barış adına bir çaba, bir özlem kutlu olsun.
Savaşın barışa, ölümün yaşama tercih edildiği bir vakitte İNSANLIK sınıfta kalmış. Silahlar ile kaç Afrika doyar, kaç fakir insan dünya yüzü görür, kaç savaş biter? Şair bağırıyor kelimelerle insanlık pazarında uluorta, sulusepken. Kaç kişi işin ayırdında, kaç kişinin derdi bu hem de?
“Bir tank parasıyla,
Kaç kilo süt
Kaç kutu mama
Ve kaç balon alınır
Afrikalı çocuklar için?
Bir de bunu hesaplayın, Öğretmenim!”
İnsanlar ölüyor tonlarca bombanın altında, aç bî ilaç, bikes, biçare, biderman, bimecal, bihesap! Bimurat olsun silah taşıyıp savaş çıkaranlar. Heykelini dikmek lazım barış çubuğunu tüttürmek isteyenlerin. Üfürükten tayyarelerin sahte saltanatını üfürüp uçurtmak lazım. Zamanın insan öğüten, ahlak çürüten, beyin tüketen çarkında, erdemin şarkısını söyleyenlerin tahtını taşımak lazım omuzlarımızda ve zamana ayak uydurup tadını çıkartmak lazım uzay çağının.
Tertemiz bir dünya bırakmak artık imkânsız yarının çocuklarına. Çünkü onlar kin ve nefret tohumlarıyla serpilip büyüyor. Barut kokusunu soluyor, kan rengini belliyor beyninin en derin kıvrımlarına ve en hüzünlüsü insanların bir hiç uğruna topluca öldürülmesine şahit oluyor.
Bana çocukluğumu geri verin lütfen. Haydutların, şakilerin, haramilerin, mütecavizlerin, zalimlerin ve katillerin olmadığı bir dünya inşa edelim. Amerika gibi küresel kovboyculuğa başlayan ve canının istediği her yere posta koyan, çıkarı için milyonların ölmesine ya da göç etmesine sebep olan, İsrail gibi insan öldürmeyi iyi bilen ve kendi bekası için gerekirse dünyayı ateşe atmaktan geri durmayan, Avrupa ülkeleri gibi başını kuma gömen, İngiltere gibi hep perde arkasında durarak ülkelerin dizaynına çalışan, Rusya gibi masumlara bomba atan ve benzeri ülkelerin çoğaldığı yaptıklarıyla insanları katlettiği, yaktığı yıktığı bir dünyada gel de barış gününü kutla!
Timsahın gözyaşları gibi duruyor 1 Eylül, sırtlan gülüşü gibi. Kendi yavrularını dahi yiyorlar.
Arabistan’ın katlettiği Yemenli çocuklar ne olacak? Hem de veliaht prensin Yemenlilere korku salmak için kıyamete değin, çocukların öldürülmesini istemesi barış kelimesinin telaffuzunu nasıl da zorlaştırıyor. Kıyıya vuran çocukların ağıdını duymayacak mıyız yani? Sahi müslümanım diyen ülkelerin hali pürmelalini kime anlatacağız. Bu dünyada bulamadığı ekmeği cennete bulurum diyen çocuğun açlığını kim giderecek? Duyduğu her uçak sesinde üzerine bomba atılacağını düşünüp korkan çocuğun yerle bir olan ruhunu nasıl iyileştireceğiz? Hep aynı nakarat var dudaklarda: ” Her şey barış gelsin diye.”
“Barış” barış demekle gelmez, uğruna mücadele ile gelir, gayret ile inançla…
Kaptan