Ağzından sürekli “Evlâ leke fe evlâ” dökülüyordu. Gecenin karanlığına benziyordu, yağmura gebe bulutların griliğine… Rutine bağlamış gibiydi, alışılagelmiş bir moda girmişti, illaki bir dertti onu böyle sayıklatan, bir ince sızıydı ona bunu yaptıran.
“Evlâ leke fe evlâ!” Rabbin sözüydü bu Kıyamet Suresi’nde geçen, kulun ağzında incileşen ve gelip yüreklere değip şebnemleşen. Değdiği kalbe naylon damlatıyordu sanki; yakıyordu, eritiyordu. Yapışıp kalıyordu isabet ettiği cana. Vardır böyle sözler, insanın arayıp da bulamadığı düşünüp de söyleyemediği., denk geldiğinde de denize düşmüş gibi sarıldığı… Şu gökkubbenin altında söylenmedik hiçbir söz kalmamıştır zannımca. Kelimeler farklı şekilde yan yana getirilip kullanılsa da anlamlar esas itibariyle aynı kalmıştır diye düşünüyorum. Hüzün her zaman hüzündür, acı her zaman acıdır ve aşk her zaman aşktır. Lakin bu adamın hüznünü ya da zehrini ifade ediş şekli beni etkilemişti.
Baktım anlamına ve kalakaldım öylece Kıyamet Suresi’nde (34-35) “Evla leke fe evla” manası da: “Bu azap sana layıktır, layık. Evet, layıktır sana layık! denecektir.” demekmiş. Ne kadar kırılmış ki adamcağız ağzından hiç eksik etmiyordu bunu ve nasıl bir azaba duçar kalmış. Yaklaştım insani bir gayeyle:
– Neyin var dostum? dedim. Bana döndü yüzünü sonra tamamını çevirdi vücudunun.
– Nedir seni bu kadar söyleten? dedim. Cevap vermedi, üstelemedim ben de. Ama Allah’ın hakkı üçtür derler bu yüzden üçüncü kez sorayım cevap alamazsam da susarım daha, diye düşündüm.
– Yüreğindeki cenaze kimin ve neden bu kadar yaralısın? Gömleğini sıyırıp attı aniden, sol yanını gösterdi bana, kalbini. Yara bere içindeydi, her tarafı yara bandıyla sarılmıştı. Hiçbir sağlam yanı yoktu ama yine de yaşamaya çalışıyordu ve tazeydi yaraları. Üzerindeki yara bantlarına kan izleri bulaşmıştı. Kabuk bağlama süreci çok sancılı olacaktı. Düşünsenize yaranın tamamı kalbin tamamıydı ve kalbin tamamı kabuk bağlamaya duracaktı.
– Çok kırmışlar seni, çok! Bunun ruhunda yaratmış olduğu azabı hissettiriyorsun sanki kıyametin kopmuş. dedim. İri bir damla aktı gözlerinden yanağına doğru.
– O görse yeter, başkasının görmesine gerek yok! dedi.
– Sebep! dedim.
– İyi ki sebep olmuş onu asla suçlamıyorum. Kalbimdeki her yara izi onun varlığının bendeki imzasıdır, şükrediyorum bu yüzden rabbime! Sevap da ondan azap da, razıyım.
– Ama ona beddua ediyorsun “Evlâ leke fe evlâ!” diye.
– Ona değil kendimedir söylediğim. Acımdan ne söylediğimi de bilmiyorum. Bazen ona o kadar çok ihtiyacım oluyor ki yanımda olsun istiyorum. Elimden tutsun, bana baksın istiyorum. İşte krize girdiğim ve nöbet geçirdiğim bu anlarda “Azap içinde kalacaksın, yalvarırım gel! Kıyametim oluyorsun. ” diyorum. Aslında bu ikazdır, rabbim şahittir neler çektiğime. Korkuyorum ki rabbim çektiklerimin aynısını ona çektirir!
Kötü bir adam değildi, kocaman bir yüreği vardı. Onu dinlediğinizde sesinin her tonunda anlayabiliyordunuz bunu; seçtiği kelimelerde, kurduğu cümlelerde ve hiçbir kimse görmemiş bu kalp kırıklarını. Bir insan bu kadar kırıklıkla nasıl mutlu yaşasın? Kalbinin her santimi kırılmış; cam parçası gibi tuz buz olmuş. Hani dikiş de tutmaz, yara bandı da! Bir kalp düşünün her yanı sargılı, yaralı ve ona gelen damarlar tıkalı.
Rabbin sözüdür terennüm ettiği: “Evlâ leke fe evlâ!” diye ve başka da bir şey demiyordu adam. Verdiğin azap kadar azap çekeceksin.
Kıran nasıl kırmıştır yüreği; cam bardak gibi, porselen vazo, ince kuru bir dal gibi ama o kalptir, etten ve sinirdendir. İçinde bir dünya vardır; aşk, sevgi, özlem… Ne varsa hissiyata dair içinde saklıdır. İncitmeden, kırmadan, parçalanmadan yaklaşmak lazım. İnciten incinir, kıran kırılır, parçalayan parçalanır hem de bir fay kırığı gibi; saçından tırnağına kadar.
Ey kalbi kıran kadın! Kırma kalbini adamın, yapma sakın bunu ona, etme bu kötülüğü! Ortalık feryat figan, canhıraş…Kırılsan da kırma adamı, üzülsen de üzme!
Azap da insanın içinde sevap da! Hangisini beslerse insan ona vasıl olur sonunda.
Gürhan Gürses
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.