Çocuk olmak ve çocuk kalmak vardı şimdi. Bir günlüğüne de olsa unutalım her türlü olumsuz haberi, bayram niyetine yaşayalım çocukluğumuzu, yaşatalım. Oysa çocuk olmak o kadar da kolay değil bu zamanda. Uçurtmaların özgürce salınacağı bir gökyüzü yok, topun peşinde koşulacak sahalar yok, güvenle çıkılacak sokaklar hiç yok. Kolu kanadı kırılmış bir kuştur bugün çocukluk. Nasıl yaşanacak hakkıyla, nasıl bilinecek? Evde bilgisayar canavarı, dışarıda korona illeti yutuyor bugün çocukları.
Kötülerin hükmettiği bir dünyayı iyilerin hükmettiği bir dünyaya çevirmek istiyorum. Çocukların kaçırıldığı ve katledildiği yerde kolay değil anne baba olmak ve hiç de kolay değildir eskisi gibi çocuk olmak. Leblebi şekerlerimiz yok cebimizde, horozlu ya da elmalı şekerlerimiz. Doğallığını yitirmiş şekerleme reyonlarında kanserojen ürünler sergilenmekte.
Her çocuk özeldir ve bir o kadar güzeldir. Elimde sihirli bir değnek olsaydı eğer ilkin çocuk ölümlerini, istismarlarını, kaçırılmalarını, evlendirilmelerini kaldırırdım ortadan. Sokakları güvenli hale getirir, oyun alanlarını genişletirdim.
Kuru bir emek değildir çocuk yetiştirmek aksine en kutsal meslektir. Böyle bilinse ve kazınsa akla belki de ucuzca ölmezdi ülkemde çocuklar; Mert yaşardı, Pamir ve isimlerini sayamadığım diğerleri. Tablada meyve sebze satmaz, ayakkabı boyamaz, ışıklarda cam silmez, cami kapılarında dilenmez, gelin olmazlardı. Çocuk olmak kolay değil bu dünyada. Hani hiç büyümeseler de diyemiyorum.
Kara haberler cereyan edince dünyada, açtım pandoranın kutusu gibi kara kaplı ajanda mı ve yazmaya koyuldum ölen insanlığını 21. yüzyılın. Suriyeli çocukları hayal ettim. Yarın acaba şer güçlerin bombaları hangimizin başına düşecek diye beklerken… Yarın ki oyunumuz savaş oyunu lakin bu savaşın muhatabı yok, erkekçe değil! Birileri bombalarını yüklüyor uçaklarına onlarda getirip başımızdan aşağıya boşaltıyor. Kaç küçük el koptu o bombalarda, kaç minik yürek durdu?
On binlerce çocuk kaçırıldı Suriye’den Avrupa’ya ve kayıp şimdi hepsi. Her çocuk özeldir ama Suriyeli çocuklar değil! Aylan’ın minnacık bedeni kıyıya vurdu esasen insanlıktı vuran kıyıya, vicdandı.
Ben Halepçeli bir çocuğum burnumda elma kokusu var. Ben Libyalı bir çocuğum gözlerim hep semada, kulaklarım bomba sesinde. Burnumda ölüm kokusu var. Ben çocuğum ve hayallerimde tek dişi kalmış canavarlar saklı. Bu kalabalık ve bir o kadar da akla hayale sığmayan, dine imana gelmeyen dünyadan korkuyorum. Bombadan, gazdan, tanktan, zehirden ve insanlığından Batı’nın.
Yaratmış olduğumuz kâğıt aslanlardan, karton güçlerden… Kadifeleşen devrimlerden kaddafileşenlere, saddamlardan mübarek zatlara, esip atanlardan esatlara, çinlileştirilen Uygurlu çocuklara değin değişen hiçbir şey yok dünyada! İnsanlık utansın. Oynarken evimizin önünde, kimin uçağıdır gelip bombalıyor bizi? Kimin namlusudur doğrultuluyor üstümüze ve dağdan gelip bağdakini kovuyor.
“Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çocuk.
Senden on sene önce öldü Iraklı çocuk.
Senden kırk sene önce Vietnam’da, Nepal’da yandı bir çocuk.
Senden altmış altı sene önce Hiroşima’da şeker yiyemeden öldü bir çocuk.
Senden doksan sene önce öldü Anadolu’da beşikte bir çocuk.
Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çocuk!
Keşke ama keşke parayı hiç bulmasaydı Lidyalı çocuk.”
Çocuklar ölmesin hiç uğruna, yanmasın, mermi yerine şeker yesinler durmadan, beşikte salınsın dursunlar ninnileriyle annelerinin, tank paletleri uykularını bölmesin, uçaklar misket bombası atmasın, evlendirilmesin, tecavüze uğrayıp öldürülmesin, organ mafyasının eline düşmesin, dilenciliğe alıştırılmasın, çalıştırılmasın.
Çocuk! Her şey yaşadığın ülkenin yer altı ve üstü cevheri için. Bütün bu ölümler…. Sen apaçık bir tehlikesin onlar için. Para, silah , petrol ve bilmem daha nice ne için? Her şeyin bir kıymeti vardır lakin tek senin canının bir kıymeti yoktur. Ölen herhangi bir çocuktur, öncekiler gibi onlarca, daha evvelkiler gibi yüzlerce, daha daha evvelkiler gibi binlerce… Masum, saf, temiz ve pırıl pırıl bir gökyüzü gibi yüz binlerce çocuk… Japonya’da, Irak’ta, Gazze’de Bosna’da, Çeçenya’da, Ruanda’da, Libya’da ve Suriye’de. Bakın ve görün bir zahmet! Ölenler kimin çocukları, kimin yavrusu… Yanan var mıdır başkasının çocuğuna? Afrika’da açlıktan ölen çocuklar var, Suriye’de bombalanan, Akdeniz’de boğulan… Ülkemde çöpten kağıt toplayıp satan çocuklar var.
“Koşuyor altı yaşında bir oğlan
Uçurtması geçiyor ağaçlardan
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman
Çocuklara kıymayın efendiler
Bulutlar adam öldürmesin” Bulutlar bugün çocukları öldürüyor, umurunda mı Batı’nın, Amerika’nın? Kusuyor bütün irinini; leş kokan, kan tutan, ölüm salan… Bir tek size yok ölüm öyle mi, size yok hüzün? Büyürse bu öfkeyle bir çocuk, kanla sulanırsa fidan boyu, kaybederse anasını, babasını, kardeşini gözlerinin önünde ne yapar sizce vakti geldiğinde? Bu öfke ve kin tohumlarını atmayın efendiler! Kıymayın insanlığa yok yere? Sırf güç ve iktidarınız için yakmayın her yeri, herkesi nahak yere.
Bir çocuk düşünün korkular büyütsün ağır bombardımanların ardından. Korkular büyütsün o küçücük havsalasından yarına ait. Sonra denk geldiğinde bir gün çarşıda bir oyuncakçı dükkânına çeker kolundan annesi “Haydi girelim içeri!” diye. Çocuk geriye doğru adım atar “Girmem.” der “ben o dükkâna.” Cahit IRGAT’IN şiiri anlatır bunu bize:
“ Anne girmem bu oyuncak dükkânına
Orda toplar, tayyareler, tanklar var”
Dünyada bir anket yapılmış sadece bir soru sorulmuş ve şuymuş: “Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözümle ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.” Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış. Çünkü; Afrika’da insanlar yiyeceğin, Batı Avrupa’da insanlar eksikliğin, Doğu Avrupa’daki insanlar kişisel görüşün, Orta Doğu’da insanlar çözümün, Güney Amerika’daki insanlar lütfenin, İsrail’deki insanlar dürüstlüğün ve Amerika’daki insanlar da dünyanın geri kalan kısmının ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Gerçek mi değil mi bilmem ama çıkan tablo hani yalan gibi de durmuyor. Kendileri ve diğerleri, ben ve ötekiler… Elbette bu filmin tersi de yaşanır bir gün! Hani ne demişti şair:
“Güden çoban sürüyü döndürünce ters yöne,
Geçmez mi sürüdeki topal koyun en öne?”
Bugün 23 Nisan! Artık neşe dolmuyor insan: onlarca hüzün, kilometrelerce sinir, litrelerce gözyaşı, hezar endişeyle doluyor insan!
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.