Vay gülüm, tez vaktinde açan goncaların sarardığında bir bir,  Ferhatlarda topladığımız gelincikler yapraklarını döktüğünde, Kırkpınar’da topladığımız papatyalar sevmiyor diye bitirdiğinde yapraklarını, kanal boyunda topladığız bacikler ağzımızın tadını değiştirdiğinde, gullık kokusu sardığında ilçeyi baştan başa, dere boyu dolaştığımız yerlerde taze toprak kokusu bizi mest ettiğinde sorma halimi!

Gelincikler, Dılımili yolunu kırmızı bir örtüyle gelin başına benzettiğinde ne halde olurum? Damat ve gelinler poz verdiğinde Peri Vadisi’nde, can kattığın, renk verdiğin, üzerine titrediğin umudun rüzgara takılıp gittiğinde alacalı bulacalı bir uçurtma gibi gökyüzünü kül renkli bulutlar kapladığında; solgun yüzü aklıma gelir sevgilinin, solgun yüzü kül rengi buluta benzer. Neylersin gönül, neylersin? Bu hüznün imzasıdır tarafımdan atılan kağıda. Bu imza gözyaşımdır, akan kanımdır.

İlçem gençliği vakitsiz dökülen yaprak olduğunda yüreğim hazana erer, bil. Sigaralar tüttürüldüğünde püfür püfür, çuf çuf tren misali dumanlar ciğerleri katran bacalarına çevirdiğinde soluğum kesilir. Ormanları gelir aklıma ilçemin, meşelikleri, bağ ve bahçeleri… Uzun uzun nefeslenirim bir an… Golan olurum ansızın, sonra Kavuman Gölü, en sonra da Kalecik Deresi… Kıvranıp giderim bir yılan gibi sancılı sancılı. Bu ilçe ne güzelliklere layık da bir türlü bu güzellikleri ortaya koyamıyor diye hayıflanırım ve her türlü olumsuzluğa da gebe! Yarın ne olacak belli değil!

Vurulduğunda mesnetsizce bir sözle yüreğinin tam ortasında bir genç, kim durdurur seni he canım, kim tutar seni?  İçindeki öfke Koca Silbus’u düz, gözlerinde çakan şimşekler ortalığı tuz buz edende sorma o vakit halim! Korku saldığında bir katil gibi insanların yüreğine yokluğun ağıtçıların ortaya çıkar. Yüreği bin pare eden zılgıtlar susmaz artık. Baykuşlar saltanatını kurar gönül tahtında.

Kuruca kudurur bugün, Bağin kaynar, Peri delirir, Pilavtepe patlar. Halim görünce perişan olur Karakoçan. Etle tırnak olmuşuz, anlayamazsın. Sen bizi biz eyleyen türküyü bilemezsin, dokunamazsın bana hiddetliyim. Sakın ha, acıma bana, üzülme halime! Bu sevda olgunlaştıracak beni bir bebek gibi soğuk taş kollarında, bu sevda emzirecek beni geceler boyu. Hüküm süreceğim soğuklarla ilçemde, hükmün hükümeti hükmen mağlup olacak bir gün. Göreceksiniz.

Berbatım bugün. Televoleyle yakalanmış bir aynalı sazanım Kalecik Barajı’nda, takılmışım bir kaya parçasına. Ne içeride dururum, ne dışarı çıkarım. Akıbet çürümek mil kokulu sularda, hareketsiz kalınca yok olup gitmek yaşarken. Mil kokusu siner ruhumuza, mil kokulu rüyalar görürüm her gece.

Bir dardağan ağacıyım Goman’da. Gözlerden ırak ama ilçeye nazır! Her türlü salvoya hazır. Kim bu adam diyenlere tutup kimliğimi gösteriyorum, yani Tepe’yi. Tepe tepe kullandığınız bu ilçenin en hakiki insanıyım. Sahi siz bilir miydiniz Tepe’yi?

Gandhi’nin pasif direnişi kalıbımıza uyar mı? Biz çelikten balıklar gibi hareketi severiz, o dalga senin bu dalga benim diye. O dağ senin bu dağ benim diye bir dağ keçisi gibi gezmeyi severiz kayalıklarda. Sembolleştiremedikten sonra markalarımızı biz daha çok okuruz hariçten gazeli diye sanatsal bir ifadeyle tiye alalım kendimizi. Karakoçan nedir bugün? Neyi meşhur ve Karakoçanlı kimdir? İz bırakanı yok mudur?

Ne kadar da Karakoçan’a benziyoruz yâr? Ne kadar da Karakoçan’ız bugün! İçtikçe güzelleşen ehlikeyiflerin haleti ruhiyesi etrafında konuşuyoruz, Karakoçan’da kaldıkça güzelleşiyoruz. Birden Yatılı’daki su deposu oluyoruz, sonra Kızılca’da dere boyu… İçilenlerin haddi hesabı yok; su gibi. Sonra kanal boyunda bir akşamcının ara gazıyla ağır ağır ilerleyen eski model bir otomobilin gölgesi canlanıyor ruhumuzda . İçtikçe güzelleşiyoruz diyen bir çakırkeyfin ardında kaç çocuk gözü bakıyor özenerek? Badros’un akşam serinliğindeki manzarası sanırım herkesi cezbetmeye kafidir. Yeşil Vadi’yse tam yerine rast gelen bir noktadır bu paragrafta.

Güzellikler sarıyor ruhumuzu bir çarşaf gibi. Güzelliklerin de sevgilinin dudağının kenarında sonsuza değin ikamet eden ben gibi imzası vardır. Biz de Karakoçan’a atılan imzayız bugün. Bensiz olmasa gerek bu güzellik ya da bu güzelliğe bir ben gerek şair ağzıyla.

Yazdıkça seni yazasım geliyor ey yâr! Bir kış sonu dağdan kopup gelen kar suyu gibiyim. Kim tutar beni! İçtikçe seni içesim geliyor, ey yâr! Bir Afrika sıcağında cehennem olan dudaklarımıza değen Beyaz Çeşme’nin suyu gibiyim. Kim kurutur beni! Ohi’yim bir eski dereyim, lüks eşliğinde gece karanlığında karın beyazlığı görünen balıklara saplanan sereyim. Daha ne diyeyim. Damlı evlerin damında koştururum yelesi şaha kalkmış bir yılkı atı gibi. Bektaşların bahçesine kadar tıknefes giderim. Kupık’a atlarım.

Vakitsiz ve anlamsız ölümleri sorguluyorum. Can dayanmaz artık; feryat figan, ah içinde. Can yıkık şimdi, paramparça! Bir çığ nasıl koparsa dağdan, öylece gelir hüzün yüreğine. Otağını kurar bir Moğol Savaşçısı gibi yarin gamzelerine.Yarin gamzeleri ki paylaşılmaz; lakin hüzün bu, nerede ikamet edeceği bilinmez.

Mavzerin soğuk yüzü yalar yüzünü sevgilinin. Ansızın başak tarlası olur yüzü haziranda. Etek sarı, saçı sarı, kendisi sarı.. Solgun yüzüne yansıdığında ölümün soğuk ve korkunç yüzü! Korku ve öfke dolu bakışların sorgu sual faslında olduğu zaman kim sorar halini. Vay gülüm!

Apartmanlar sardığında ilçemi betondan bir örümcek ağı gibi. Nefesimiz kesildiğinde, bahçemiz bittiğinde, suyumuz kuruduğunda ve son çiçeğimizde solduğunda Karakoçan artık kendi intiharını gerçekleştirmiş olacak. İnsanımız kendisinden olana sırt çevirdiğinde, çay ocaklarını, parklarını ve yol boylarını sadece kişisel çıkarlarına ve muhteris arzularına peşkeş çektiğinde kaybettiği her günün acısını en derinde hissedecektir. Çiftlik Parkı’nın olduğu yerde bir iğde ağacı kokusu saklıdır, bizi eskiye götüren… Lakin bu gün onun da yerinde  yeller esmektedir.

Cansız bedenini böcekler yediği vakit Gültepe’de, etin toprak olduğunda Kulubaba’da, bil! Halini soran olmaz ardında, adını hatırlayan. Sıkma canını, kim helal eder hakkını? De canım dostluk, arkadaşlık. Hani nerede, nerede canlarım dediğinde! Hakikat kurşun gibi yüreğine saplandığında, hakikat doğduğunda ve öldüğünde yalnız olduğun, yalnız ve çaresiz olduğun, bunu öğrendiğinde vay başına gelenler. Sorma!

Vay gülüm, dertler sarmaşık gibi ruhumu salanda  bir soranım olmaz. Neylersin, neylersin be gülüm! Bir bebek, babasız kalırsa; bir çiçek, susuz kalırsa ne olur sonu? N’olur gülüm, n’olur? Gül de solar, yaprak da kurur. Vakti gelince ölür, un ufak olur. Bize de yol görünür artık bu ilden, yürekten sürgün görünür bir akşam saati.

KAPTAN

Önceki İçerikKABAĞIN DA BİR SAHİBİ VAR
Sonraki İçerikAH YANGINI
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.