21 ŞUBAT 2015
Ülkemde her gün gencecik birileri hayatına kıyıyor, gencecik birilerinin hayatına kıyılıyor. Bu açık yaraya pansuman olacak çare ne, bu akan akana tampon olacak fikir ne? Siyasetle, makamla, mevkiiyle ve parayla uğraştığımız kadar, oraya sarf ettiğimiz enerji ve masraf kadar; eğitime, çocuklara yatırım yapsak belki de bunlar olmayacak ya da daha az olacaktı. Onlarca, yüzlerce, binlerce aday adayı var yaklaşan seçim için. Her gün birileri çıkıyor ilan ediyor aday adaylığını. Parti falan önemli değil bu söylemimde, makam mevkii için gözümüzü kırpmadan binlerce lirayı ve onca vakti çarçur ederken şu gencecik insanlarımız için çare olacak, ilaç olacak işlere niye bu kadar meyilli ve istekli değiliz. Daha çok öleceğiz, yanacağız, kahredeceğiz ve başımız hep sağ olacak!
Kış günü bir çuval odunu ve kömürüyle kalan insanımız; yerde halısı, camda perdesi olmayan anne; kızını vahşi bir cinayete kurban veren baba; intihar eden Şafak sen de affet bizi.
Aileye eğilmeli sistem, okullar fazlasıyla önemsenmeli, spor haddinden fazla teşvik edilmeli, sosyal etkinler ziyadesiyle çoğalmalı, kültürel etkinlikler artmalıdır. Sizler çocukları ve gençleri boş bırakırsanız şeytan bu boşluğu çok çabuk doldurur. Bırakın gençler bol bol yazsınlar, okusunlar, sporla uğraşsınlar, bir müzik aleti çalsınlar, resim yapsınlar. Teşvik edin, imkân tanıyın, fırsat verin. Gençlerle bol bol konuşun, onları çokça dinleyin. Fikirlerini önemseyin, sırtlarını sıvazlayın, başlarını okşayın. Onlara güvenin ve onları destekleyin. Asla onları kötülemeyin ve dışlamayın, dövmeyin de sövmeyin de. Yanlışlarını düzgün bir ifadeyle düzeltin. Her dediklerine sürekli evet de demeyin hayır da! Elbet hayır vardır karanlık günlerin sonunda, ne de olsa gecenin en koyulaştığı an şafağa en yakın andır.
Daha 17 yaşındaydı, katlanamadı bu yaşama. Yüreğimiz nasıl katlanacak şimdi bu acıya? Karakoçan’da bir yürek daha kaydı, gencecik bir yürek. Daha çocuktu. Lise son sınıf öğrencisiydi, YGS’ye girecekti belki de, üniversite okuyacaktı, ailesine ve ülkesine yararlı bir fert olacaktı. Olmadı.
Ey Karakoçan! Say bir kere, kaç can oldu son beş yılda intihar eden? Ben sayayım mı? Yazdığımızda kızıyorsunuz, yazmayıp da ne yapacağız. Belki birine ışık olur yazdığımız, belki birilerini harekete geçirir yazdıklarımız. Belki de yine havada kalır. “Yazma, ilçenin adı kötüye çıkıyor.” Canım benim, canımız çıkıyor canımız! Yazmayıp ne yapacağız! Kalan canları belki de sağlama alacağız. Yoksa hep böyle acı olaylar yaşayacağız.
“Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.” diye yazmıştı ya Nazım biz de yazmaya devam ediyoruz. İlçenin adı kötüye çıkıyor fakat Kaptan yazmaya devam ediyor deyin. Yarın hakkın huzurunda vicdanınızı aklamak için sizler de konuşmayacak mısınız ya da sorulmayacak mı size neden sustunuz diye?
Tecavüz oluyor susuyorsunuz. Cinayet oluyor susuyorsunuz. İntihar oluyor susuyorsunuz. Haksızlık oluyor susuyorsunuz. Sahi ne kadar susuyorsunuz? Ne güzel susuyorsunuz? Sonra da oturup ahkam kesiyorsunuz! Yargılıyorsunuz, hükmediyorsunuz. Biz ayrıma gayrıma düşmeden seviyoruz bu ilçeyi. Siz bunu bile anlamak istemiyorsunuz.
Göremedik onun dünya güzeli gözlerindeki karanlığı. Dokunamadık içe akıttığı gözyaşlarına. Beynini kurcalayan illete çare olamadık.
Kalbini saran korkuyu ve endişeyi silemedik. Yüreğini bir açabilseydi, derdini söyleyebilseydi belki de derman olacak insanlar vardı. Açamadı. Yürek kapısı kilitlidir hep bu ilçede! Herkes kapıda bekliyor, zili çalıyor ve izin verilirse kalbe giriyor. Oysa öyle olmamalı; yürek kapısının kilidi de yoktur, zili de, kapıyı çalmak için tokmağı da. Kalbe direkt girilir, demeden “Kim o?”
Dünya tatlısı bir kızdı, yeşildi gözleri. Gören bahar zannederdi. Neşesi çoktu hüznü yoktu, değil işte! Daha güzel günler görecekti, mutlu yarınlar yaşayacaktı. Daha gülecekti, koşacaktı, okuyacaktı, konuşacaktı, sevecekti, mutlu olacaktı. Olmadı ama!
Kaç kez yazdım kaç kez yazacağım daha! Bu kaçıncı oldu haberiniz var mı? Bu kaçıncı ocak oldu ateş düşen, bileniniz var mı yoksa ateş yine sadece düştüğü yeri mi yakacak? Hep bizden uzağa mı düşecek? Hep sala başkası için mi verilecek? Eğer böyle düşünüyorsanız tehlikenin farkında değilsiniz demektir.
Şafak Koğu, hava çok boğuk ve soğuk bugün. Nefes alamıyor ilçe! Boğazına kadar ölümünü yaşıyor, hüznünü! Rabbim affetsin.
“Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Adl-i ilahi sorar Ömer’den onu” canımız gidiyor bugün, canımıza kastediliyor aleni günümüzün Ömerleri hani?
Yine kuru ve yavan bir başımız sağ olsun lafzı dilimizde hep ölecekse birileri eğer, başımız da bundan sonra sağ olmasın bir zahmet.
KAPTAN