KARAKEDİ KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT DERGİSİ, MART 2021, 49. SAYI
Şehir içi yolcu taşıyan minibüslerden birisine bindim, eve doğru gidiyordum. Halkın içine karışmak lazım, halkı tanımak ve bilmek için… Her türlü tiple muhatap oluyorsunuz eğer gözleminiz iyiyse malzeme de çok. Şehir içi minibüsleri tam bir akademi gibi. Şehir içi “tip fakültesi” gibi.
Telefonum çaldı arayan Mustafa’ydı.
- Neredesin?
- Minibüsteyim, dedim
- Normal insanlar gibi minibüse mi biniyorsun, dedi.
- – Evet, dedim sonra da kapattım çünkü minibüs tıka basa doluydu. Kurallar aykırı bir durumdu bu. Ayakta bile yer yoktu, o derece sıkışıktık. Minibüsün direksiyon kılıfı el işlemeliydi. Özene bezene yapılmıştı kılıf, vites kolu hakeza… Torpido üstü ise nakışlı bir bezle örtülmüştü. Maşallah yazısı da bir cd ile aynaya asılıydı. Aynaya kalp içinde şoför ve çocuğunun resmi yapıştırılmıştı. Ön camın alt sağ köşesine de “Baba malı değil alın teri” yazılıydı. O yazıyı görünce belirsiz bir gülümseme gelip ikamet etti dudağımın kenarına ama belli ettirmedim kimseye. “Sen babanın malısın.” diye esprimi içimden yapmadan da duramadım.
Son sürat gidiyorduk, “Bas bas paraları Leyla’ya” çalıyordu radyoda. Binmiştik bir alamete gidiyorduk kıyamete. Yolun sağ tarafını yani bizim yönden ilerleyen trafik akışını park ederek kapatan bir taksi vardı ve onun da önünde duran kamyonetin arkasında mecburen durdu şoförümüz. Trafik akışı karşı yönden gelen araçlara açıktı, bizim tarafta ilerleyen araçlara yanlış park yüzünden kapalıydı. Muhabbet de burada başladı. Bu arada “Bas bas paraları Leyla’ya” da bitmişti. İnsanımız başkasına akıl verme, başkasını kurallara uymaya davet etme konusunda çok iyi ama iş kendisine geldi mi söylediklerinin bir tanesini bile yerine getirmiyor, kurallara da uymuyordu. Önce şoförün yanındaki yolcu söze girdi, öfkesi sözlerinden ve vurgusundan belliydi:
– Basacaksın cezayı bak bir daha böyle park ediyor mu? Devlet nerede? Şoför:
– Haklısın, dedi ‘İnsanda biraz düşünce olur.’ Aynı yolcu:
– Geçenlerde beş dakikalığına durdum ana cadde üzerinde, hemen cezayı kestiler. Olur mu ya beş dakika! Burada, park etmemesi gereken yerde park ettiği için kendisine ceza kesenleri suçlarken aynı şekilde trafiğin akışını engelleyenler için de: “Kurallara uymak lazım efendim, şu adamlara bak, cezayı kesmek gerek böylelerine!” diye konuşuyordu. Tam da bu esnada radyoda cızırtılı bir şekilde Ahmet Kaya’dan “Bu ne yaman çelişki anne” adlı şarkı çalıyordu. Şoför kapıyı açma düğmesine bastı, çocuklu bir kadını arabaya aldı. Gencin biri çocuklu kadına yerini verdi, kadın da çocuğunu oturttu, kendisi ayakta kaldı. Kadına yerini veren genç bir “La havle” çekti ama kimse duymadı.
Nefes nefeseydik.
– İnsan kanunda ne yazılıysa uymalı, dedi şoför. Bir yandan da çaktırmadan yarı açık penceresinden sigarasını dumanlıyordu. Başka bir yolcu:
– Bunlar hak etmiş cezayı, baksana trafik şişti. Şoför:
– Devlet herkesin başına polis dikemez, birazcık da insanın içinde olmalı! dertliydi besbelli, sigarasını attı yarı açık pencereden yola ve arabesk bir müziği de son sesle açtı. Gazino havası vardı minibüsün içinde. Başka bir yolcu:
– Avrupa da böyle yapamaz! Başka bir yolcu:
– Basacaksın cezayı. Korna sesleri ardı ardına çalmaya başladı. Neyse üç beş dakika sonra şoför, karşı yöndeki araçlara selektör yapıp park eden araçları sollayarak tıkanan yeri geçti ve gelip ışıklarda durdu.
– Yanlışa yapana basacaksın cezayı, acımayacaksın. dedi bir camdan okkalı bir balgam fırlattı. Tam bu esnada yolculardan biri seslendi şoföre.
– Abi, inebilir miyiz? diye. Şoför:
– Yanlış yapana basacaksın cezayı! dedi ve kapıyı açtı kırmızı ışıkta dururken. Üç beş kişi indi ama inmeleriyle sarı ışığın yanması bir oldu. Yandaki araçlar harekete geçti az kalsın inen yolculara çarpıyordu hareket eden araçlar.
– Kurallara uymak lazım! diyordu şoför, güldüm tabi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye!
– Haklısın! dedi bir diğer yolcu.
– Saygı şart! dedi bir diğeri.
– Kurallara uymak da lazım. dedi başka bir yolcu. Bu esnada şoför hatalı bir sollama da bulundu. “Hep dallamalar yüzünden oluyor kazalar.” diye okkalı bir küfür de savurdu. Kimse şoförün hatalarını görmüyordu da diğer şoförlerin hatalarını sayıyordu. Nasılsa bizler hiç ölmeyecek minarelerde yankılanan salalarda hep başkasının adı zikredilecekti! “Kazalar hep şoför hatasından oluyor, eğitim şart!” diye tamamladı şoför. Yaşlı bir amca:
– İnsanı dert sahibi yapar bu toplum. Yasak olan her şeyi yapıyorlar. dedi.
– Kurallar uymazsak elbette problemler çok olur. dedi derin bir ah çekişiyle şoför. Ani bir fren yaptı üç kişi daha bindi arabaya. Yine iç içe geçtik. Hareket etti hızlıca. Hepimiz öne doğru düşecek gibi olduk. Biraz gittikten sonra trafik kontrolü vardı.
– Ayakta olan herkes çömelsin! dedi şoför panikle lakin geç kalmıştı. Ayakta yolcu olduğu için iyi bir ceza yedi.
– Ne olacaktı idare etseydi, suç mu işledik? diye sızlanıyordu şoför.
– Başkasına yazmaz bunlar! diyordu yolculardan birisi.
– Devlete para lazım bu ay, ondan… dedi başka biri.
– Evet, o kadar hatalı şoförler varken gelip bizi buldu. dedi bambaşka bir yolcu.
Şehir içi minibüs hattı, orada herkes haklı!
– İnecek var! dedim. Yolun tam ortasında pat diye durdu şoför. Arkada kornaya basan bir şoför vardı. Gerçi ne önemi vardı ki? Herkes kendi kuralını uyguluyordu. Daha fazlasını kaldıramazdım elbette! “Bu toplum iflah olmaz” dedim kendi kendime ve de kesinlikle “Eğitim şart!” diye son cümlemi arz ettim herkese.
gürhan gürses