Ay Dilbere, çalıyordu fonda. Hüzün damardaydı, sevgilinin sesiyle enjekte ediliyordu doz doz. Kaç parça olacaktı daha yürek, kırılmadık yeri mi kaldı? Hani alçıya da gelmiyordu.
Sen de mi vuracaksın beni ey kader Vurulmadık canım mı kaldı bu âlemde? Yok mu yaralıların şifası?
Bir adam gözü yaşlı bir şekildeydi. Nisan bulutları onun gözlerinde doğup yeryüzünü sarıyor ve alabildiğine yağmur doluyordu. Bir süngeri sıkmanız icap eder ya işte onun gözlerini de sıksanız âlemi sele götürecek denli yaş akardı. Erkek adam ağlamaz, diyenler onun halini gördükten sonra bir daha bu lafı etmezdi, esasen erkekler en güzel ağlardı, en içten…
Bir adam bir kadını seviyordu ve o kadın bu adamı sevmiyordu. Rabbim, en zor imtihan bu olsa gerek!
Mübalağanın bile eksik kaldığı bir hüzün hâli vardı adamın duruşunda, hüznün sözlükteki karşılığıydı bakışları. Sevmek hiç bu denli eziyet vermemişti bir kula. Satılıyordu her gün aşklar üç kuruşluk pula.
Saçı perişandı adamın, sakalları kirli, bakışları küflü, kalbiyse köpüklü sular kadar aktı, saçları da. Gözlerindeyse sağanak sağanak yaşlar aktı. Sevdiği kadına sesleniyordu mütemadiyen, muzaffer bir komutan gibi duruyordu. Allah şahidim olsun, sen benim ölünceye değin tek sevdiğimsin, yüreğinin bam teli sızlıyordu.
Bir adam bir kadını seviyordu kitabın tam da ortasından. Karşılıksız da olsa yakışıyordu adama böylesi bir sevmek, kadınsa adamı görmezlikten geliyordu, yok hükmünde görüyordu. Vakti gelmiş bir eşya gibi düşüyor kalbinden, ıskartaya çıkarıyordu.
Adam, Mecnun’dan beterdi; kaderi kederdi. Eğrisiz büğrüsüz bir sevmekti bu; harbiydi, açık gökyüzü, duru bir su gibiydi. Berraktı yüreği kadına karşı, baktığınız zaman adamın yüreğinde kadın görünüyordu.
Kıyamet kopsa olur daha, azrail gelse. Ne müthiş bir sevgidir bu, ne alkışlanacak bir sevda? Adam can veriyordu da aşkının yokluğunda yine de sevmekten vazgeçmiyordu. Yalnızlık kat kat sürülüyor yüreğine yine de zerre geri adım atmıyordu sevmesinden. Kadınsa aklı bir karış havada, gönlü dağların şahikasında, gözleri ufkun ardında… Adamsa aklı kadında, gönlü onun attığı adımın izinde, gözleriyse kadından başkasına kör. Allah’ım şu garibanları da gör, sevenleri de.
Adam hüznün otağına bağdaş kurmuş gözyaşlarını içine akıtıyordu ve kadın alaya alıyordu kendisini, kalben seven bir adamın sözlerini. Gökte akbabalar vardı bir aşkın ölüsüne üşüşmeyi bekliyorlardı, yerde yılanlar ve çıyanlar hazır kıtaydı.
Kadın, haddine mi düşmüş beni sevmek, diye hırpalıyordu adamın duygularını. Dünyada tek bir erkek kendisi kalsa yine onu almayacağını adamın yüzüne yüzüne haykırıyordu. Hastasına, az bir ömrün kalmış, diyen doktor katılığındaydı. Adamsa yaz günü zemheri yiyordu. Yer yarılsa da girseydi içine, bunu geçiriyordu ve diliyordu rabbinden. Can kırığı doluyordu adamın içine, canı paramparça oluyordu.
Bir adam karanlığın ortasına yürüyor, elinde kırılmış bir kalp taşıyor ve o kalbin içinde bir kadın yaşıyordu. Kadına duyduğu aşk, kanserli bir hücre gibi sarmıştı her yanını. Aşk yarası vardı adamın kalbinde, aşk acısı…
KAPTAN