Elazığ Salı pazarı…
Yüreğimiz ezelden yemiş azarı.
Kimseye yoktur emin olun garazımız, Dostçadır herkese nazarımız.
Hizamızı da biliriz nizamımızı da,
Ezanımızı da, ezamızı da!
Lakin bazen öyle bir kare gelip
Kalbinize kurulur ki
Resmen bittiğinizin ilanı olur.
Dünya malıymış, mülküymüş,
Saltanatıymış, vesairesiymiş hikâyedir.
Bir top kefene sarılacağız ve en sonunda döneceğiz mezara!
Bazen bir dize, bir fotoğraf,
Bir şarkı sözü, bir melodi…
Yerle bir etmeye kafidir sizi.
Elazığ Salı pazarı…
Sebze meyve pazarında değil
Aklım insanlık pazarında.
“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” tavrındayım.
Hayatı tespih yapmış da değilim.
Ti’ye de almıyorum hiçbir kimseyi.
Fi tarihte diye de başlamıyorum hiçbir söze.
Yaşadığım o ana bakıyorum
Ve şahit olduğum yürek yakan
İç acıtan karelerle insanlığın resmini çiziyorum kağıda.
Of benim insan yanım,
En zayıf yanım.
Ağrılı yanım, sancılı, kanamalı…
Herkese yanmalı kalbim.
El arabasıyla bekleyen bir çocuk vardı pazarın girişinde.
Çocuk demek bile yetmiyor daha küçük.
El arabasını sürüyor mu, çekiyor mu
Yoksa onun ardından sürünüyor mu
O da belli değil!
Akülü araba değildir onun arabası,
Kırmızı oyuncak araba da değildir.
Alengirli de değil, telli duvaklı da!
Pazar poşetlerini evlere taşımak
Ve bunun karşılığı olarak
Üç beş kuruş kazanmaktır derdi.
Yürek pazarında sancı var bugün.
Salı pazarında acı…
Suriye Halepliymiş.
Adı Mustafa’ymış,
Babası Halep’teymiş.
Annesine ve iki kız kardeşine bakıyormuş Halepli küçük Mustafa.
Babasına ne olduğunu bilmiyormuş,
Bildiği tek şey de hiç boş durmadığıymış.
Bu pazar senin, o pazar benim
Dolaşırmış el arabasıyla.
Yardıma ihtiyacı olanlara el arabasıyla
Cüzi bir para karşılığında eşlik edermiş.
Ve onların pazar poşetlerini
Evlerinin önüne kadar götürüverirmiş. Apartmanın girişine kadar değil
Dairenizin kapısına kadar hem de.
Ve o pazara kadar değil
Mezara kadar çalışacakmış.
Çünkü açlık onları pek de yaman sınamış.
Okula da gitmiyormuş
Gitse aç kalırlarmış.
Çalışması lazımmış.
Annesine ve iki kız kardeşine
Bakmak zorundaymış.
Yarın gelsene bizim okula Mustafa,
Ev adresini alayım senin.
Yapabileceğimiz bir şey varsa Öğrencilerimizle birlikte yapalım.
Gelemem, çalışmam lazım. dedi.
Yarım yamalak Türkçesiyle.
Bakmam gereken üç can var evde.
Evleri Saray Mahallesi’ndeymiş.
Kaldıkları yer saray gibi değilse de
Yine de başlarını sokacak bir çatıları
Ve onun kirasını ödeyecek kadar da para kazanıyormuş Mustafa.
Halepli Mustafa küçücük bir çocuk.
Arabası var hem de el arabası.
Pazarda poşetleri fazla olana yardım edermiş gücü yettiği kadar
Ve alnının teriyle para kazanırmış.
Annesine ve kız kardeşlerine bakarmış.
Ey yeri göğü var eden Rabbim.
Bu dünya ne de zalim, ne de hain.
Bir gün çalışmasa Halepli Mustafa,
O akşam evine ekmek götüremeyecektir.
Bu yüzden yaşından büyük düşünmek zorundadır.
Bir gün hastalanırsa Mustafa,
O gün ekmek yiyemiyorlarmış.
Bu yüzden iyi olmalıdır Mustafa,
Güçlü olmalıdır.
Ve hiç durmadan çalışmalıdır.
Ey Rabbim!
“Ya hamiyetsiz olaydım
Ya param olsa idi.” diye
Haykırmak istiyorum Âkif gibi.
Lakin sesim çıkmıyor bugün.
KAPTAN