Dersim yanıyor, yüreğimiz kanıyor. Rabbim yağdır yağmurunu sağanak sağanak. Durmayalım şöyle çaresizce ağlak ağlak.
Yanan her ağaç ve her can bizleri da yakıyor.
Çıkan her duman ahımızın dumanı, yükselen her ateş yüreğimizin ateşidir.
Kimse görmek istemediği kadar kör olamaz.
Hozat, Ovacık yanıyor. Dumanlar gelmez mi, feryatlar duyulmaz mı?
Kâr etmez bu yangına hiçbir söz, çare olmaz hiçbir teselli biliyorum. Sincaplar yanıyor, kirpiler, kertenkeleler, yılanlar, fareler, kuşlar, dağ keçileri say say bitmez. Her türden canlı; kimi yaralı, kimi yavrulu, kimi yuvalı, kimi kaçıyor canhıraş biçimde. Yok mu bu masumların ve dilsizlerin felahı için bir kapı?
Bazen seslenmek de muhatap bulmuyor, herkes sağır kesilip suspus oluyor. Mevzu Dersim’se diller neden susuyor?
Doğa yanıyor, dünya yanıyor, Dersim dört dağ içinde ama yanıyor. Var mı bu derde derman? Çare mi bir gagalık su bu ateşe, bir avuçluk toprak… Herkes Dersim’in dört yanına sağır kesilmiş, herkesin dili tutulmuş, gözleri görmez olmuş.
Bir cam parçası, piknikte bıraktığımız çer çöp -ki bayağı çok- bir demir parçası, söndürmeden bıraktığımız piknik ateşi… Arabayla geçerken attığımız bir sigara izmariti veyahut ormanın içinden geçen yüksek gerilim hattı. Sebepler o kadar çok ki. Belki de kasıtlı yakıldı, ortalığı cehenneme kattı. Her kimse sebep yahut ihmali olan ocağına ateş düşsün onun da. Yanan onca canın günahı boynuna dolsun, onca fidanın gözyaşı onu da boğsun.
Kaçışan kertenkeleleri düşünün can derdiyle, börtü böceği, kurdu kuzuyu. Yanan ve kömüre dönen canı düşünün. Kaçamayanı, kurtulamayanı, gidemeyeni… Mesela bir kaplumbağayı, yavru bir kuşu… Mesele doğusu ya da batısı değildir ülkemin. Ormanıdır, canıdır küle dönen. Dersim yanıyor, dört dağ içinde, Dersim de vatan toprağıdır.
Doğa mağluptur yine insana. Yaşam alanlarını gasp ettiğimiz gibi yaşadıkları alanları da bugün yok ediyoruz insan dışındaki canlıların.
İnsanı yakan ormanı mı yakmaz? Cana kıyan hayvana mı kıymaz? Her yangın insan çıkışlıdır bir şekilde. Tedbirler alınmalıdır evvelden. Yangın çıktıktan sonra herkes ayrı telden; yol gösteren, akıl veren… Oysa yanan fidanlar daha çok, canlar hepsinden… Ara yollar yapılmalı ormanın için itfaiyenin gideceği kadar yardımların ulaşacağı ve müdahalenin yapılacağı… Havadan müdahale için helikopterler olmalı, ormanlara piknik amaçlı kimse sokulmamalı… Yoksa film gibi izleriz böyle. Beddua ederiz sebep olana, kahrederiz.
Yavrusuna kol kanat geren kuşları ve kabuğuyla yanan tosbağaları görünce, kaçışan kertenkelelere bakınca ve sincapların korkusunu hissedince, kendi dünyamızı tek cehenneme çevirmediğimizi
anlarız.
Dersim yanıyor oysa yanan yüreğimiz, tükenen canımız, tutuşan insanlığımız, küle dönen ise ihmalkârlığımızdır. Çare sizseniz diyor ya şair çaresiz kalıyor insan işte ve yangın rüzgârın da yardımıyla sarıyor her yanı, küllerini savuruyor izleyenlerin üstüne. Bu bir film sahnesi değildir bayım, Dersim yanıyor alev alev.
Son hayvan ve son fidan da yanarsa kıyameti budur işte insanlığın. Kopmuştur kıyamet artık gerisi hikâyedir anlatılan, masaldır kulaktan kulağa yayılan.
Yılan deriz insana, çıyan; domuz deriz, odun ya da; doğa değildir kötü olan, insandır doğayı yakan yıkan. İnsandır yılana hakaret, çıyana ihanet, domuza haram ve ormana ateş.
kaptan