Sistem çizgisini çizmezse öğrenci çizgisini çizer ve sistemi kendisine adapte eder.
Eğer sistem çizgisini çizerse öğrenci sisteme uymak zorunda kalır.
Mesele bu kadar basittir.
Bu hayatta mutlaka bir çizginiz olsun ve bu çizginizi kimseye göre de çizmeyin. Kısalığı ve uzunluğu başkasının derdi olmalı, sizin asla olmamalıdır.Mihenk taşı hep başkası olan geride kalmaya mahkûmdur. Başkasının sarraflığına teslim ederseniz can incinizi kendinizi o sarrafın elinde değersiz bir taş olarak görecek ve kabulleneceksiniz. Kendimizden tavizler vererek ulaşamayız bir yere. Tam tersini kendimizi değerli görerek ulaşırız hedefimize.
Eğitimde bizler çizgimizi bir türlü çizemedik ve öğrenciler de sınırları belli olmayan bu sistemde istedikleri gibi at koşturuyor. Nerede konuşacaklarını, susacaklarını; nasıl hareket edeceklerini, nelere riayet etmeleri gerektiğini bir türlü öğrenemediler. Öğretmenin otoritesi de tereyağından kıl çeker gibi alınınca işte sosyal medyaya yansıyan bu garabetler türemeye başladı.
Büyük bir Japon bilgesi, deniz kenarında kumlar üzerinde oturmuş meditasyon halindedir. Delikanlının biri, ona yaklaşır ve der ki: “Lütfen beni öğrencin olarak kabul et.” Bilge, parmağıyla kumların üzerinde düz bir çizgi çeker “Çizgiyi kısalt.” der. Genç, avuçlarıyla çizginin yarısını siler. Bilge der ki: “Git, öğren de gel!” Aradan bir ay geçtikten sonra delikanlı tekrar gelir. Bilge, yine bir çizgi çizer: “Kısalt!” der. Delikanlı, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır. Bilge, onu da kabul etmez. “Git, öğren de gel!” İki ay sonra delikanlının yanına geldiğini gören Bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve onu kısaltmasını ister. Delikanlı: “Çok düşündüm ama bulamadım. Siz kısaltın!” Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker: “Şimdi kısaldı.” der. Bu hikaye, Japon kültüründe gelişme ve ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir. Düşmanlığa ve diğer insanlarla boğuşmaya hiç gerek yok çünkü sen olgunlaşıp ilerlediğinde onlar kendiliğinden yenilgiye uğrar ve geride kalır. Ne kadar sade ve düz bir öğreti.
Son günlerde öğrencilerin öğretmenlerle alakalı sınıf içinde çektiği videolar sosyal medyada dönmeye başladı. Hepsi de birbirinden onur kırıcı ve tahkir edici bu videolar geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın almış oldukları eğitimin ne kadar da etkili ve istendik yönde davranış değişikliği yarattığını (?) göstermektedir.
“Nesil nereye gidiyor?” Bunu başta anne babalar olmak üzere herkes sormalı ve çözümü için de ne elzemse yerine getirmelidir. İnanın bunun ihmale gelir tarafı ve kabul edilir yanı yok. Bugün çizgimizi çizmessek yarın onlar yanlış çizdikleri bir yolun dikiş tutturamayan ve doğruyu bulamayan yolcukları olur. İlk düğmeyi yanlış iliklersek gerisi de yanlış gider.
Son videoda bir öğrenci “Öğretmeni paket ediyorum.” dedi ve sınıfa giren öğretmenin kafasına poşeti geçirdi. Şimdi bu videonun aslı astarı tam olarak nedir bilmiyorum.Orada başına poşet geçirilen öğretmen mi yoksa bir öğrenci mi o da net değil ama net olan şu ki öğretmenlik mesleğinin çocukların nazarında dahi hiçbir değerinin kalmadığıdır.
Ceza şart illaki. Bunu da affedelim, çocuktur nasılsa bunlar her şeyi yapar, deyip geçelim. Burada net olmalıyız. Öğrenci okuyacaksa okula devam etmeli, okumayacaksa boşuna o sıraları meşgul etmemelidir. Çünkü birini kazanalım derken onlarcasını kaybediyoruz.
Eğitim sadece sayısal ve sözel dersler değildir. Ahlaktır, edeptir, maneviyattır. Siz ahlakı alırsanız eğitimin içinden, edebi yok sayarsanız, maneviyatı görmezden gelirseniz; öğretmeni etkisiz birim elaman yaparsanız işte okullarda da bu tipler çoğalır. Aslında poşetlenen öğretmen değil bir neslin ta kendisidir.
Caydırıcı ceza var mı? Eskiden vardı; bütünleme vardı, sınıfta kalma vardı. Ya şimdi? Sınıfta kalma neredeyse mucize. Disiplin cezası ise yok hükmündedir. Zaten umumiefkârda öğretmenin ve öğretmenliğin itibarı da sıfıra indirildi. Bu kadar taviz verilirse olacağı da budur.
Hak eden okusun; o sınıfları, sıraları, öğretmenleri hak edenler… Amaçsızsa, saygısızsa bir çocuk ve düzelmiyorsa okulla ilişkisi kesilmelidir. Açık lise var, örgün eğitim dışında kalan çocuk orada eğitimine devam etmeli ve bir mesleğe yönelmelidir.
Asıl yenilgi kabullenmek, havlu atmak, boş vermektir. Çizginizi çizer ve ona göre bir standart oluşturursanız emin olun siz başkasının çizgisine gitmezsiniz, başkası sizin çizginize gelmek zorunda hisseder kendisini. Eğitim sistemimizde o çizgiyi çizmenin vakti gelmedi mi sizce?