Aşk mı dediniz? Öyleyse buradan gelin bir zahmet! Aşk kalbe girince akıl tatile çıkar. Aklınızı muhafaza etmeyin. Dolaşsın aşkın seyyarelerinde bırakın. Aklınız zayi olacaksa olsun, belediye hoparlöründe “Falan kişi aklını yitirmiştir. Bulanların aşk niyetine ilgili şahsa getirmeleri önemle rica olunur.” şeklinde bir anons harika olur.
Kim başkasının aklını alıp sahiplenir ve başkasını kendisinden akıllı sanır ki? Kalbiniz elinizde gelin. Mantık aramayın zinhar! İbni Arabî, İlahi Aşk adlı kitabında yazmıştı: Kralın birinin sevdiği bir cariyesi vardı. İsmi İyas idi. Kralın yakın dostlarından biri bir gün, kralın odasına girdi; o sırada kral cariyenin ayaklarını öpmekteydi. Yakın dostu bu durumu görünce şaşırdı kaldı. Bunun üzerine İyas: “Ey filan! Kralın bu odada öptüğü İyas’ın ayakları değil, bizzat kralın kalbidir.” dedi.
Aşk bir yerde başlar mutlaka. Göz olur bazen ateş misali yakar, bazen pamuktan yumuşak el olur okşar, bazen yel olur usulden gelir teninizde raks eder, gül olur bazen kokar.
Aşkı bütün olarak yaşayan mı yoksa parça parça nemalanan mısınız? Onun gözleri cihana, elleri de ellere bedeldir diyen misiniz yoksa varlığı yeter bana diyen misiniz?
Aşk iflah olmaz bir körlüktür, her kusuru baş üstünedir sevgilinin. Aşk ıslah olmaz bir sağırlıktır, sevgilinin bed sesi hoş bir melodidir her daim.
Aşk iman tanımaz bir lallıktır, sonsuz bir susuştur.
Züleyha bir gün damarını kesti, kanı yere damladı ve toprağın üstüne “Yusuf! Yusuf!” diye yazdı defalarca. Çünkü sevgilisinin adını anma damarlarındaki kana karışmıştı. Var mı kanı böyle akacak olan? Üç kuruşluk bir aşk değildir ifade ettiğim. Kutsallığı her bir hücresine değin sinmiş olan bir aşktır zikrettiğim.
Hallaç’ın kesilen organlarından akan kanla toprağın üstüne “Allah! Allah!” yazılmıştır. Bunu anlayabilir misiniz sahiden? Züleyha olup Yusuf’a adayabilir misiniz ömrünüzü? Hallaç olup hakka tabi olabilir misiniz parça parça? Siz kendinizi âşık mı zannediyorsunuz? Önce gülerim öyleyse, sonra ağlarım halimize.
Hastalanmıştım; gözümde yaş, kalbimde sızı vardı. Doktora gittim. Bitmek bilmeyen tetkikler tahliller… “Aşk bulaşmış sana.” deyip reçeteye de şifa olması için “Sen” yazdılar. Şimdi tetkiklerimin neticesi olan ilacımsın. Seni bana yazmışlar ilaç diye. De gel hadi! İçmem gerek seni şifa niyetine, yutmam gerek hap misali ve sürmem gerek kalbime merhem diye.
Hastayım sana, aslında iyileşmek istemiyorum! Seni görmeyince tansiyonum yükseliyor, damardan bir “sen” enjekte edilir edilmez normale dönüyorum. Kalbim tekliyor sen olmayınca anjiyoya giriyorum. Sen çıkıyorsun bütün damarlarımda baştan başa. Olmadığın her yer tıkalı işte, olduğun her yer apaçık.
Gözlerim kararıyor. Biri şalterini indiriyor bedenimin. Sen gelince ışığa kavuşuyorum ve olabildiğince karanlığa küfrü basıyorum.
Müptelayım sana. Doktorlar uyuşturucu diyor yokluğuna. Bir dozluk gelir misin?
Hastalanmıştım. Gözümde yaş, kalbimde sızı vardı. Doktora gittim. Kalp filmimi çekti doktor. Ne çıktı filmde biliyor musun? “Sen.” vardın simsiyah filmin ortasında bir güneş gibi.
Bu film bitmez, bu aşk yitmez sevgili bu kalbin kahramanı sen olunca.
Züleyha olmak hüner, Hallaç olmak marifet, Leyla olmak yürek, Mecnun olmak akıl, Şems olmak gönül velhasılkelâm âşık olmak da illaki bir bedel ister.
kaptan