Acının ne dili var ne dini ne rengi ne de ırkı.
Kim ayırır etle tırnağı…
Sen Doğu’yu Batı’dan ayrı mı bilirsin?
Kuzey’i Güney’den özge mi sanırsın?
Memleketin en batısında bir kanama varsa biz de kanarız, en kuzeyinde bir hüzün varsa biz de hüzünleniriz, en güneyinde bir gözyaşı varsa biz de ağlarız, en doğusunda bir yangın varsa biz de yanarız.
Tolstoy ne de güzel demiş:
“Acı duyuyorsan canlısın.
Başkasının acısını duyabiliyorsan insansın.”
Başka söze lüzum var mı?
Acı duymayan bizden değildir, Diyarbakır ve Mardin’deki acıyı hissetmeyen insan değildir.
Tarlalar yanıyor, tarlalardaki ekinler…
Ekinlerdeki fareler, fare peşindeeki yılanlar…
Ağaçlar yanıyor, ağaçlardaki yuvalar…
Yuvalardaki yavrular…
Börtü böcek yanıyor, uçan, kaçan, sürünen…
Evler yanıyor, evleerdeki insanlar…
Ahırlar yanıyor, ahırlardaki hayvanlar…
Bir kızıllık sarıyor karanlığı, gece yanıyor.
Gökyüzü tutuşuyor, ay yanıyor.
Allah aşkına ciğerimiz yanmaz mı?
Yüreğimiz dağlanmaz mı?
Diyarbakır yanıyor.
Mardin yanıyor.
Sebep olan her kimse cehennem kadar yansın.
İhmali olan, kastı..
Bir cam parçası mı, bir anız mı, bir sigara mı, bir piknik artığı mı?
İnsan akıl etmez mi yaz günü, otlar bir kibritlik zaten, bir izmaritlik…
Acınız acımızdır Diyarbakır.
Acınız acımızdır Mardin.
Yanığınız yanığımızdır.
Gözyaşınız gözyaşımızdır.
Acının adı Diyarbakır olunca daha az mı canımız yanacak?
Mardin yanınca biz yanmayacak mıyız?
Oradaki börtü böcek buradakinden farklı mı?
Orada küle dönen kuş ülkenin batısındaki kuştan ayrı mı?
Turizmle şaha kalkan, bölgenin en gözde ve güzide iki şehri konumunda olan Diyarbakır ve Mardin yangınları bir sabotaj mı acaba diye de düşünmeden edemiyorum? Her ne şekilde olursa olsun yanıp kül olan ve dumandan boğulup can veren her bir canın vebali buna sebep olanların üzerinedir.
Farid Farjad gibi haykırıyorum bu yangınlar karşısında sağır kesilene, kör olana, oh olsun diyene, lal olup susana, ayrımcılığı dil getirene:
“Acı diyorum efendim,
O da evrensel olmalı;
Bir çocuğun eline diken batsa
İnsanoğlu yanmalı…”