baktığım yıldızlar düşüyor
gecenin kalbine bir bir
bilmem ki bakışımdan mı
yoksa doğal akışından mı
ayın saçı düşüyor gözlerinin üstüne
incinmesin diye gözlerin
ve kırılmasın diye kirpiklerin
alıyorum saçlarını ayın
atıyorum karanlığın üstüne
ve bir ishak kuşu en dibinde karanlığın
belki de kalbimin ölesiye feryat ediyor:
“yâr bana bir medet
sana kul olurum ilelebet” diye
bilmem dönen dünya mıdır
yoksa başım mıdır
senin güzelliğinin Kâbe’sinde
ruhum sana olan sevdamın
hutbesinde vecd içinde
dünya güneşin, ay dünyanın
ben de senin tavafında
hakkın dergahında
avuç avuç seni diliyorum
kurak gönlümün yağmur duasında
ve göğün ince beline mi
dolanmış eleğimsağma
yoksa yârin kıldan ince
beline mi tutunmuş
bir milyon kere dedim sana
hüznümü öyle aleni sağma
bilmem buluttan mı düşer bu yaşlar
yoksa gözlerinden mi o sevgilinin
mendil olayım o nazenin ellerine senin
o mendile nakış olan gül olayım, açayım
sana bakma durağıdır şaire inat
göğe yansıyan güzelliğindir
payemize seni sevmek düştü
mavilerini al da gel, kuşlarını, bulutlarını
güneş midir yakan içimi
yoksa hasretin midir
bir çay içimi gelsen diyorum hani
aynı göğün altında kalsak bir başımıza
demlensek yüzyıllarca robinson’u olsak
şu tek başına yaşadığımız ömrümüzün
ashabı aşk olsak kutsal kitaplarda
ve uyansak yüzyıllar sonra
yeniden sevmeye başlasak birbirimizi
yeniden inanmaya başlasak ve şükretsek
bizi bize veren rabbimize