Bu kadar cehalet ancak tahsil ile olur. Bunlar nasıl profesör olmuş diye sorgulamamız gerek. Bu ülkenin yaşadığı olumsuzlukların temelinde üniversitelerin eksikliği, yetersizliği önemli derecede sebep teşkil etmektedir. Ekonomiden tutun sosyal hayata kadar, dilden tutun dine kadar her alanda ciddi manada akademik yönden eksiklik hissediyoruz. İlmi olarak doldurulması icap eden yerlerde tabiri caizse ağzı olanın konuştuğu ve mihenk taşı kabul edildiği bir dönemdeyiz. Sırf isminin önündeki “titr”le kendisine kapılar açılan şahıslar her tarafı titrettiklerini sanıyorlar oysa asıl titreyen kendileridir. Tahsil ve diploma kişilerin mesleki bilgiye sahip olduklarını gösterebilir ama asla adam olduklarını göstermez. Bulunduğu makamı ve aldığı titri hakkıyla temsil edenleri tenzih ediyorum.
Basına yansıyan iki olay ülkemizin elit, akademisyen ve okumuş dediğimiz kesiminin de bir iç temizliğine, bir nefis muhasebesine girmesi gerektiğini gözler önüne sermiştir. Yakın zamanda yine bir üniversitesideki akrabalık ağını ortaya çıkaran ‘taziye’ ilanı üniversitelerin nasıl da eşe dosta peşkeş çekildiğinin güzel bir örneğidir! Söz konusu taziye ilanında üniversitenin idarecileri ve öğretim görevlileri ile yakınlık bilgileri yer aldı(!)
Mevzu bahis olan iki olay…
İlki Antalya’da bir devlet hastanesinin başhekiminin vermiş olduğu ceza… Söz konusu başhekim “Düşen bir hasta ile ilgilenmek için görev yerini terk eden” bir hemşireye ceza olarak bir kağıda 500 kere: “Ben salağım, görev yerimi terk ettim.“ yazdırdı. Sağlık çalışanlarının şu zor dönemde üstlendiği sorumluluğa, yapmış oldukları fedakarlığa mukabil şu verilen ceza nasıl da iç acıtıyor. Ve asıl yaralayıcı başka bir husus da bunu profesör ve başhekim olmuş birisinin vermiş olması… Emrivaki ile “ben salağım” yazdırtmak nasıl bir psikolojinin eseridir? Ve düşünmemiz, üzülmemiz icap eden bir başka husus da cezayı alan hemşirenin bunu yazmış olması. Nasıl bir korku ve tahakküm altında kalmış ki itiraz etmemiş! Başhekim olmak maiyetinde çalışanlara hakaret etmek anlamına gelmiyor. Liyakatsizlik bu olsa gerek! Koltuk önemli; liyakatsiz olanı oraya oturtursanız hem o koltuğun değerini düşürür hem de o koltuğa oturan zat kendisini rezil eder.
İkinci vaka ise Sakarya Üniversitesinden bir profesörün ulusal bir kanaldaki açıklaması… “Üniversiteler fuhuş evi” diyen bu zatı muhterem(!) hem kendi üniversitesini ve öğrencilerini hem de yüzlerce üniversiteyi ve üniversite okuyan milyonlarca öğrenciyi zan altında bırakmıştır. . Peki böyle bir suçlamada bulunduğun üniversitede sen nasıl çalışıyorsun diye sormazlar mı sana? Beyni iğfal edilmiş kalbi kürtaj olmuş okumuş ve makam sahibi zatlarla bu ülke nasıl ileriye gitsin? Üniversitede okuyan yüzlerce binlerce öğrencim oldu ve onlar adına şunu söylemek istiyorum: Halit Bin Velid’e: “Filan kişi senin hakkında kötü konuşuyor.” demişler, “Kendi defteridir dilediğini yazar.” demiş o da. Hem “ben salağım” yazdıran hem de “üniversiteler fuhuş evi” diyen profesörler bilmeden kendi defterlerini doldurmaktadırlar.
Az izan lütfen! Kendinizi o hemşirenin ve üniversite okuyan milyonlarca gencin yerine koyunuz ve yukarıdaki iki olayın muhasebesini yapınız.
KAPTAN