İDARECİNİN SESİ, SAYI 213, MAYIS – HAZİRAN

Eskiden ne de mahcuptuk. Tül perdeler vardı evlerde sevgili bile o tül perdelerin ardında bakardı bize geçtiğimizde sokaklarında.  Bir mektup yazardık ve o mektup yeterdi bize aylarca. Bir merhaba diyecek kadar yakınlaşmışsak o merhaba bizim duamız olurdu  sonraki günlerde. Siz bir mendile sarılıp yatan, bir merhabaya özlem sığdıran nesli görmediniz. Bayramlarda aldığımız üst başlarımızı yastığımızın kenarına koyup uyurduk. Bayram sabahı da o heyecanla uyanır ve giyerdik yeni giysilerimizi. Tereyağını sürerdik sac ekmeğimizin üstüne toz şeker de katıp öyle yerdik. Hamburgerlerimiz yoktu o zamanlar. Kimse kimseye üstünlük taslamazdı ve kimse sırtını bir yere yaslamazdı. Neysek oyduk.

Milletin gözüne soka soka anlatmazdık aldığımız, giydiğimiz, sevdiğimiz, sahip olduğumuz, yediğimiz ve içtiğimiz şeyleri. Bizlere bir nevi olumlu manada el freni olan sözlerimiz vardı. Bizi bizden alıp götürmeyen tam aksine bizim bizde kalmamızı, haddimizi bilmemizi, tefahüre kapılmamızı, kibre yönelmemizi sağlayan… Bir nevi uyarı sübabı olan deyimlerimiz… Ayaklarımızın yere sağlam basmasını sağlayan, oturduğumuz koltuğuna geçici olduğunu, zenginliğimizin hiç olduğunu anımsatan…

“Makam sahibiyim, gör ey millet!” diye oturduğu koltuğu ön plana çıkartmayan ve makamıyla alakalı bir ifade söz konusu olduğunda “Ayıptır söylemesi, bu geçici makamın bugünkü fani sahibiyim.” diye ar eden…Bunu söylerken dahi kızaran…

Eften püften bir makam aracına bineceği vakit kapısının açılmasını bekleyen ve bu durumun küçücük bir ilçede ve makamda şık olmadığını ifade ettiğimizde de “Bunu bana çok mu görüyorsunuz?” diye tavır koyan… “Ayıptır söylemesi ama asla makam arabamın kapısını kimseye açtırmam, Allah’a çok şükür kapıyı açacak güce, akal ve izana sahibim.” diyen biri…

Postanede sıra bekliyordum elimdeki kitabı göndermek için bir dosta. Uzadıkça uzadı kuyruk. Bir dilenci geldi gencecik. Üstü başı kirli ama dili de yalvarışlı…Kuyruktaki asilzadelerden(!)  biri cebinden çıkartıp 50 tl verdi üstü başı kirli dilenci gence, o da parayı alır almaz orada şınav pozisyonu alıp şınav çekmeye başladı. Tepkimi gösterdim hemen “Değmez 50 tl için eğilmeye. Kalk ayağa ayıptır, günahtır.” Parayı veren zatı muhterem de anlatıyormuş kendisini. “Şu kadar param var, villam var, bilmem daha neyim var.”  diye. Oysa “ayıptır söylemesi” diye bir deyimimiz var.

Kendimizle alakalı övücü bir durum söz konusu olduğunda “ayıptır söylemesi” diye girerdik söze. Ne oldu bugün bize? Tanıyan var mı kendisini? Dünkü benle bugünkü ben aynı kişi mi? Güzel bir lokantaya gitmişsek utana sıkıla söylerdik “ayıptır söylemesi.” Şimdiyse milletin gözünün içine soka soka paylaşıyoruz gittiğimiz yerleri.

Muhteşem bir yemeği tatmışsak, içmişsek bir lezzeti hemen paylaşıyoruz sosyal medyada. “Ayıpır söylemesi falan yerde güzel bir yemek yedik.” diye anlatırdık eskiden. Nasıl bu kadar gösteriş budalası olduk? Yaptığımız her şey anında paylaşımda, gititğimiz her yer, aldığımız, tattığımız…

Mahreminin fotoğraflarını paylaşıyor karelerce. Marifetmiş gibi hem de. Sosyal medyanın insanı ticarileştiren, magazinleştiren ve özellikle de kadını sömüren bünyesini düşünmeden.  Eskiden ayıptır söylemesi fotoğrafını değil yüzünü dahi göstermekten imtina ederdi insanlar eşlerinin. Cinayetlerin, şiddetlerin atbaşı gittiği bir ülke olduk.

Şık bir elbise almışsak, klas bir ayakkabı giymişsek, spor marka bir takım çekmişsek üstümüze haya ederek dile getirirdik eskiden “ayıptır söylemesi” diye de başlardık. Bugün öyle mi? O elbise en şuh haliyle arzı endam eder karşımızda, o ayakkabının burnu gözümüze girer, o spor takımı beynimize kazılır markasıyla.

Son model arabamız varsa yine ar ederek derdik: “Ayıptır söylemesi, alın teriyle aldık.” Bunu söylerken bile utanırdık. Oysa bugün öyle mi çift egzoz takıtırıp havalı bir klaksonla son model ekolayzırlı ses cihazıyla donatıp hava basarız sokaklarda herkese. Allah daha fazlasını versin herkese ama bunu verirken birazcık da haddini bilmeyi de nasip etsin.

Ne oldu bize? Gösteriş budalası olduk çıktık hepten. Ne kadar zengin gösterirsek kendimizi, ne kadar şık ve pahalı, ne kadar lüks takılırsak ve mevki sahibi o kadar kıymetdar olduğumuzu düşünüyoruz. Kalbimizin fukaralığı, aklımızın kıtlığı, görgümüzün yokluğu, ahlakımızın eksikliği hiç de sorun değil.

“Ayıptır söylemesi” bakkaldan aldığı sebze ve meyveleri alamayacak durumda olanlar görmesin diye  siyah poşetle taşıyan zarif insanları özlüyorum. Yardım edeceği evlere gece yarısı gidip yardım paketlerini o evin kapısına bırakan…  “Ayıptır söylemesi” diye cümleye başlayan ve içindeki mahcubiyeti bir şekilde ifade ederek adeta özür dileye dileye anlatmak zorunda kaldığı şeyi ifade eden  insanları özlüyorum.

Önceki İçerikBir Yara gibi Kalmalıyım Onun Yüreğinde
Sonraki İçerikSAKSIMA ÇİÇEKTİ
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.