Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı varsa benim de Aylak Horoz’um var

Bir horozum vardı kuş gribinden uzak; delikanlı mı delikanlı, cakalı mı cakalıydı ve ibikleri de o biçim fiyakalıydı. Poz verse herhangi bir fotoğraf makinesine inanın  yakardı ortalığı.

Mahallenin bütün tavuklarının gözü onun üzerindeydi ve tavuklar, istisnasız hepsi, onun duruşuna hastaydı. O da bunu farkında olacak ki afili afili mahallede turlardı. Gözü karaydı, ibiği kıpkırmızıydı, sesi “Gesi Bağları”na müthiş giderdi.

Mahallenin horozuydu, yükü ağırdı. Yabancı horozları sokmazdı mahalleye. Kaldı mı senin gibisi Aylak Horoz, sanmam! Ohi Deresi’nin orası doğal tuvaletlerdi eskiden.  Bizim horoz da orada defi hacete çıkanlara hücum ederdi, alın size asıl çevreci (!) Orada ihtiyacını gidermeye çalışanlara arkadan yaklaşır ve namüsait şekilde oturanların sırtına zıplardı. Artık onun ani hücumuyla mağdur olanların donlarını yarım yamalak çekerek koşmaları herkesin diline sakız olurdu, “Vakayı Aylak” diye de isimlendirildi.

İbiğine kuvvet Aylak, beyaz etine lezzet! Adamın dibiydi bence “Ladesim lades!” diyene kadar da öyle kaldı.

Sadece şekerden ibaret değildi horozlarımız, etiyle kemiğiyle bizimlerdi.

Sabahın kör vaktinde kurulu bir saat dakikliğinde öter dururdu: ”Üüürrrüüü üüüüü!” diye.  Düttürü dünyanın üttürücüsüydü Aylak Horoz.  Âlem öyle horoz bir daha görmez, yeminle.

Hem horozlu şekerimiz vardı eskiden  – şimdiki çocuklar bilmez – hem horozuyla ünlü şehrimiz var hem de  horoz lakaplımız ama hiçbiri bizimkine benzemezdi.  Aylak; başka bir şeydi, nevi şahsına münhasırdı. Anlatmak için kelimeler kâfi değil inanın.

Çocukluğumun en güzel yanlarından birisi de oyundan fırsat bulduğumda atıştırdığım abur cuburlardı. Hele sac ekmeğinin üzerine tereyağı sürüldü mü bir de tereyağının üzerine toz şeker serpildi mi değmeyin keyfime! Ya Rabbim ne tattı o? Artık yokluk muydu onu hoş eyleyen, çocukluğumun yorgunluğu muydu bilmem? Hamburgermiş ,pizzaymış inanın hava cıva… Sahi günümüz çocukları oyun bilir mi ki sac ekmeğine sürülen şekerli tereyağını da bilsin!

Günlerden bir gün  elimde üstüne şeker ekilmiş  tereyağlı sac ekmeğiyle dolaşırken Tepe’de bizim haşin Aylak’la  karşılaşmayayım mı? Öyle çocuk halimizle Aylak’ın karşısında çıkmak her babayiğidin harcı değildi.  Bir western filminden aşırılmış sahneyle düellodaymışçasına karşı karşıyaydık. Aylak; tespih tanelerine benzeyen gözlerini elimdeki şekerli tereyağlı sac ekmeğine dikmiş, kanatlarını da havaya kaldırarak kabara kabara üstüme doğru geliyordu. Bense  insanoğlunda ilkel kabilelerdentutun da en gelişmiş milletlere kadar var olan elindekini koruma içgüdüsüyle  gardımı almış bir şekilde onun hamlesini bekliyordum. Aylak, zıplayıp karnımın ortasına iki ayağıyla sert bir şekilde vurdu.

                 –Holoşş ! dedim 5 yaşın tüm bozuk ve korku dolu yarım yamalak Türkçesiyle.  Aylak, benim  bu yanlış telafuzumdan pek de haz etmedi sanırım. Beni iyice dövüp elimdeki  şekerli tereyağlı sac ekmeğini almak istiyordu. Bir nevi bana posta koyuyor  ve buranın kralı benim haleti ruhiyesine giriyordu. Aylak’ın ikinci hücum denemesinden sonra ben  tekrar çaresiz ve korku dolu bir sesle:

                – Holoşşş, bana bak, seni döverim ha! dedim. Aylak da benim bu sert ve haşin hitabımdan dolayı eminim çok korktu (?) Aylak tam üstüme atlayacakken rahmetli dedem yetişti  de Aylak’ı birkaç adım geriye püskürttü ve o günün hatırasından bugüne: “Holoşş seni vururum.” sözü bana yadigâr kaldı.

Bizim azgın mı azgın, çapkın mı çapkın ve de sapkın mı sapkın  Aylak Horoz’un akıbeti ne oldu diye merak edersiniz eğer kısaca anlatayım: Yine günlerden bir gün bizimki avare avare dolaşırken o çöplük senin bu çöplük benim diye vaktin nasıl geçtiğinin farkında olmaz, karanlığa kalır. Kümese geç vakitte dönmesi marifetmiş gibi bir de evin orada oyalanır, kümese girmek istemez. İçerideki tavukların ısrarlı gıdaklamalarını ciddiye de almaz, haytalığına devam eder. Rahmetli dedem de Aylak kümese girsin diye  çok uğraşır. Sabır mı kalır yaşlılık işte, dedem sonunda dayanamaz ve elindeki işlemeli cilalı bastonunu  kümese girmeyen  Aylak’a  fırlatır. Bingo, tam isabet!  Aylak’ın  kafasının tam da ortasına değer işlemeli, cilalı baston. Bizimkisi bastonun darbesiyle iki seksen yere uzanır, sonra kalkar; başı bir iki daire çizer ve yine yere düşer.  Dedem de onun bu oynarbaşlıklı haline bakıp  der ki: “De git haydi! Nereye gidersen git.” Akşama bulgur pilavının üstünde kızarmış bir şekilde durur Aylak, ladesi de elimizde “Şartım şart!” diye.  

Bir horozum vardı delikanlılık taslardı lakin ömrü yetmedi; yediği önünde kaldı, yemediği arkasında. Tepe bir daha öyle bir Aylak görmedi.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikCÜZZAM DUVARLARI YIKILIRKEN
Sonraki İçerikYÜREĞİM ABDULLAHPAŞA’DA KALDI
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.