SÖYLENTİ E DERGİ, ARALIK 2020, SAYI 6

Merak içindeydim. Kaç dakika oldu onu görmüyordum ve sesini duymuyordum. Gün gibi geliyordu bana dakikalar, hafta yahut ay… Var mı böylesine bir tutku insanın içinde, var mı böyle hissedenler, sanmam. Ondan başkasının adını dahi anmam.

Kalktım onun olduğunu zannettiğim yere gittim. Evine daha da olması muhtemel yer olan odasına… Baharın gelişini çiçeklerden anlarsınız, göğün berraklığından, suyun tazeliğinden, toprağın kıpırdayışından… Bir bahçeye vardığınızda sizi sağlı sollu bekleyen ağaçlar, önünüze serpilmiş çiçekler, melodi misali kuş cıvıltıları… Ona yaklaştığım her adım bir başka güzelliğe açılıyordu. Bu kadar güzellikler biriktiren bir insandan ayrı kalmak hakkınız olamaz diye düşünüyorum. Güpegündüz haksızlık olur, günah olur kanaatimce.

“Öyle bir kaybolacağım ki!” demişti bir seferinde. Aklıma gelmiyor değildi belki de bundandı telaş edişim. Meraklanışım ve onu arayışım içime düşen bu kurttandı belki de. Onsuz bir evi, bir mahalleyi yahut şehri düşünemiyordum. Hiç görüşmesek bile onunla karşılaşma ihtimali dahi yüreğinize bayram sevinci gibi düşerdi. Aklımda deli sorular vardı, korkunç düşünceler ve acayip senaryolar…

İnsanlar eşyalara mana yüklerdi ve o mana kalkıp kalbinize yük olurdu. İnsanın eşyaya hükmetmesi icap ederken eşyalar kalkıp insana hükmediyordu. Bazen bir mendil, bir sigara tabakası, bir cep saati yahut bir not defteri bile derin manalar ihtiva eder ve gelir kursağınıza kadar oturur. Onun orada olduğunu ve kalbinize ağırlık verdiğini hissedersiniz. Çünkü onlar size hayatınıza anlam katan ve hayatınızda önemli bir yeri olan kişilerce verilmiştir. Kendileri bugün yoktur ama hatıraları o eşyalarda canlanmaktadır gözlerinizde.  Ne de çok şey düşünüyordum kısacık mesafede. Şairin dediği gibi yüz yıllık yol gibiydi mesafe. Yüz yıllık bir acı kalbimin tam üstündeydi. Bir nüzul indi inecekti beynime. Daha da hızlandım ama sanki geriye doğru adım atıyordum.  Vardım nefes nefese onun olduğunu düşündüğüm yere. Cins atlar gibi soluyordum. Ölüyordum nefessizlikten ama öldüğümü göstermiyordum hiçbir kimseye. Hüznün de acının da gözyaşının da asil olması gerek. Uğruna acılar çektiğiniz, gözyaşları döktüğünüzün çapı kadardır sizin de asaletiniz.

Odasının kapısı açıktı ama kendisi yoktu. Girdim içeriye. Bir bavul vardı odanın ortasında. Bir de üzerine iliştirilmiş bir ucu yanık bir mektup kâğıdı… Aldım ucu yanık mektubu elime ve okumaya başladım.  “Hüzün Bakışlım” derdi bana daima, derdi oldu bu hitap canımın. Akan kanımın ritmi bozuldu, sinir sistemin büyükşehir trafiği gibi felç oldu. “Senin beni sevdiğin gibi ben de seni sevemedim. Eksik kaldım sana.  Çünkü senin her şeyinden emindim, kendimden emin değildim.”

Çöktüm bavulun başına. Ellerim titriyordu, gözlerim kararıyordu. Ağlamamak için kolumu ısırdım. Hıçkırıklarımı duymasın istedim kimse.

Dediğini yapmıştı, gitmişti habersiz. Belki de beni daha fazla üzmemek için gitmişti. Bir şehir terk etmişti beni sanki. Öylesine yalnız kalmıştım. Ben ve bavul… Giden bavulunu hazırlar ve bavulunu alıp giderdi. Bavulunu hazırlamış ama bavulsuz gitmişti. Bavul ayrılık demekti, terk ya da… Sana hüznümü bırakıyorum demek istemişti belki de. Ya da senli günler var bavul dolusu, sende kalsın demek istemişti.  Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Bavula sımsıkı sarılmıştım. Bu dünyada benim için çok önemli bir eşyaydı artık bavul. Onun elinin değdiği son eşyaydı benim için. Ellerinin sıcaklığı üzerindeydi bavulun. Tazeydi gidişi…  Ne var ne yok koymuştu bavula. Şairin “masa da masaymış ha” dediği anı yaşıyordum. Belki de gözyaşları saklıydı bavulda, belki de dertleri, umutsuzlukları, kırılmışlıkları… Kimseye gözyaşını göstermeyenlerin illaki vardır içinde gözyaşlarını biriktirdiği bir havuzu… Lakin o havuzda boğuluyordum, sesim soluğum kesiliyordu. Ondaki beni koymuştu bavula belki de.  Evet tam da böyle olmalıydı. Onda hiçbir izim kalmamıştı. Belki de kokum, sesim, nefesim vardı bavulda. Ağırdı bavul.

Gidişin ve terk edişin eşyasıdır bavul. Ondan kalan tek hatıradır bana. Açıp da bavulu özgür bırakmadım bavulun içindeki onca hüznü. Ondan bana kalan onca derdi kilitli bıraktım bavulda. Bir bavul dolusu hüznüm var artık bende saklı duran.

Yıllar var ki ben bu siyah bavula bakıp onu hatırlıyorum; belki de o, bıraktığı bavulu bile hatırlamıyordur. Ne hazin bir imtihandır benimkisi rabbim! Hep yaralandığım yerden sınanıyorum.

Kaç bavul dolusu can kaybım oldu o gittikten sonra kaç kere defnedildim bilmiyorum. Ne zaman bir bavul görsem hüzünlenirim. Bu yüzden gitmem garlara, terminallere. Bavulların olduğu yerlerin uzağından geçerim.

Bavulunu alıp gitmez bazıları. İçindekileri koyarlar da koyarlar bavullara ağızlarına kadar, sonra kapatırlar bavulları. İçlerini boşalttıkları ve kendilerini sizden arındırdıkları kalplerini alıp giderler. Kalırsınız bavul dolusu hatırayla. Kalırsınız öyle kirpikleri nemli bir şekilde. Anlarsınız o vefasızın sizi bırakıp gittiğini. Hem de bir bavula tıka basa sığdırıp yaşadıklarınızı size armağan bırakarak veda ettiğini…

                GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerik“Hemşiresine ‘Ben salağım.’ diye ceza yazdıran ve ‘Üniversiteler fuhuş evidir.’ diyen profesörler ülkesi”
Sonraki İçerikMÜLTECİ
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.