“Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun?”
Sen Anadolu’msun bir muzaffer komutan. Bir kadim dostsun binlerce yıldan gelen. Sen Anadolu’msun her nefeste dile gelen, her fikirde beyne giren. İnsanlara ev sahipliği yapan, onlara kapılarını açan, el veren, sırt sıvazlayan, yara tımar eden, doyurup içiren… Ab-ı hayatın var şaraplarında, meyhanelerin, peymanelerin var harabelerinde. Sakilerin var sebillerinde. Hanların, hamamların, kervanların, kervansarayların var. Eşkıyaların, yılanların, hainlerin var. Taş ve toprak ve kerpiç evlerin var. Ziyaretgâhların, mabetlerin var. Peygamberlerin, Lokman Hekimlerin, Selahattinlerin, hocaların, şeyhlerin var. Anlıyor musun beni! Sen koca Anadolu’msun.
Utanırım dünün kardeş teriyle ıslanmış toprağından bugünün kardeş kanı ile ıslanmış toprağına geldiğimizden. Utanırım insanların duygusal fukaralığından. Vakti zamanında sadaka dahi verecek bir Allah’ın kulunu dahi bulamayan bu toprağın insanı bugün modernleşen dilenciler haline gelmiştir. Bu sadece paradan yana değil; makamdan, sevgiden, sevdadan, gönülden yana da böyledir. İşte bundan hicap duyarım tenimin en dip katmanına değin. Mevlana’dan, Yunus’tan, Hacı Bektaş’tan utanırım. Yana yana yakıla yakıla bunu da aşacaktır Anadolu’m. Hani ne demişti Nazım:
“Ben yanmasam,
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”
İşte Anadolu yanacak, ben yanacağım, sen yanacaksın ey okur! Ve bizleri bekleyen -ufkumuzun üzerindeki kara bulutları berhava edip- aydınlık günlere ulaşacağız beraber.
Hem yalçın kayalar gibi sert nazarlarından, hem yalçın kayalar gibi taş yüreklerinden mustaribim. Böbrek taşı düşüren bir adam için hani üstadın biri: “Olsa olsa o taş yüreğinden düşmüştür oraya.” demiş ya bizler de bugün o mealde bir yaşam içindeyiz. Taşlaşmış yürekler, çakıl taşı döken gözler, kararan vicdanlar… Sen Anadolu’msun. Bil bunları, tanı! Tanı da öyle büyü her gün. Seninle boy atsın umudumuz, renk versin sevdamız, meyveye dursun davamız. Hani gardiyan mahkûma sormuş ya:
-Hangi gözümün takma olduğunu bilirsen seni hücre cezasından kurtarabilirim.
Mahkûm da:
-Sol gözünüz takmadır.

-Nereden bildin?

-İnsanca bakıyor da… hikayeciğinde olduğu gibi takma gözü daha insanca bakan bir zihniyetten kurutulup anadan doğma gören, iki gözü insanca bakan bir zihniyete yelken açmaktır ülkümüz. Sen Anadolu’msun. Bil bunları kazı beynine!
Toprakların hor kullanılmış, nadasa bırakılmış, üryan kalmış. Harmanım, nasırında şeklini bulmuş insanlarımın. Yiğidin harman olduğu yerdir Anadolu. Yüreklerin Ağrı Dağı olduğu yerdir Anadolu. İmece usulü hallerimizle nice yüzyılları devirdi omuz omuza, el ele, gönül gönüle. Dört kitabın manası bir elifte gizliyse dört kitabın yaşam alanı da Anadolu’da gizlidir. Anadolu barıştır, kardeşliktir, özgürlüktür. Mardin’e gel desem hani. Dostluğa, inanca, hürmete gel desem! Bitlis’e gel desem hani Beş Minare’ye, Hasankeyf’e gel desem hani, Balıklı Göl’e, Zap Suyu’na desem, ah Tamara’ya…
Kol kola nice savaşlardan çıktık, nice acıları sineye çektik, nice yıldızları kayarken gördük karanlıklarımızda. Bizler dilek tuttuk yarınlar adına, bazıları taziyeye durdu her kayan yıldızdan sonra. Sızlarım bugün Arif Nihat ASYA gibi uzaklardan, yanarım, sorgularım:
“Şu yakın suların
Kolu neden bükülmez
Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
Benden doğar, bana dökülmez?”
Benden doğan neden bana dökülmez? Biz etle tırnak, can ve ten, un ve ekmeğiz. Olmazsa olmazız yani. Doğu’daki bir kalp çarpıntısı Ege’deki kalp çarpıntısıdır. Karadeniz’deki bir dalga Akdeniz’deki bir dalgadır. Batı’daki bir hüzün Doğu’daki bir hüzündür. Güneydoğu’daki bir sarsıntı Marmara’daki bir sarsıntıdır. Hani der ya söz ehlinin biri: “Senin parmağına diken batsa benim parmağım kanar.” gibi olur er kişi. Öyledir memleketimiz.
Ne yana baksam bir alınganlık? Neye yana dönsem bir isyan? Bu öfke neyin nesi kimin fesi? Sen Anadolu’msun unutma! Nuh’ un otağı, İbrahim’in yatağı, Karacaoğlan’ın ocağı, Yunusun sevgi doku kucağı, Mevlana’nın gönül bucağı, Hoca Nasrettin’in nüktesi, Hacı Bektaş’ın can diyarı, Tapduk Emre’nin dergâhı… Mem u Zin, Kerem ile Aslı, Ezo Gelin…
Kar kokar insanların; tezek kokar, bal kokar, yâr kokar, toprak kokar. Rüzgâr bakışlıdır kızların, havalıdır kartal gibi delikanlıların. Ninelerin mani söyler, dedelerin harplerini anlatır eskinin, askerliğini bitmeyen. Bire bin veren tohum gibidir Anadolu; ne ekersen milyon katı, milyar katı… Sevgiden yana nasiplenmiştir, gönülden yana mayalanmıştır, aşktan yana demlenmiştir. De hele kara gözlüm, neler var derununda daha? De hele yağız tenlim, neler var daha çıkınında? Daha neler var heybende insandan yana.
“Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben,
Tanıyor musun?”

Gürhan Gürses

Önceki İçerikAKLIMDASIN KARAKOÇAN
Sonraki İçerikLA TAHZEN
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.