Bir kadın katledildi Karakoçan ‘da. Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ettik. Üç çocuğu vardı, görmedik. Orta Park’ta çay içtik, Yatılı yolunda volta attık, birilerinin kuyusunu kazmak için iftira attık ve büyük bir iştiha ile yedik her türlü naneyi. Her alanda uzman olduğumuz gibi kötü giden ekonomiden dem vurduk, dibe vuran spordan bahsettik ve artık çok nadir bulunan ve acilen koruma altına alınması icap eden ahlaktan söz ettik. Her şeyi bilen ama hiçbir şey yapmayan insanlar olup çıktık. “Eğitim şart!” diye espri yaptık ama bozulan eğitimin de toplumun bu hale gelmesine neden olduğunu anlayamadık.
Bir kadın vuruldu başından taşla. Gömüldü bir buçuk metrelik çukura. Ayağa kalkmadı kimse, olayı tel’in için yürümedi. Hani kadınlar, kızlar? Sivil toplum kuruluşları nerede? Tehlike artık evinizin içinde. Caniler kol geziyor sokakta, fuhuş her yerde, uyuşturucu ve bilumum rezillik “yedi bela Hüsnü” gibi tur atıyor Tepe’de. Çarşıda pazarda kem gözler bir MOBESE gibi üzerinizde. Yoksa “Çukur” mu ilçemiz?
Sesini çıkarmayan da suçludur. Tarafını belli etmeyen de, benden uzak olsun diyen de, zalime posta koymayan da, katile lanet okumayan da, uyuşturucu tacirlerine karşı durmayan da, fuhuşa göz yuman da.
Doların yükselişi kadar önemsemedik kadının katledilişini, yoldaki badallar kadar dert edinmedik, falancanın düğünü, filancanın güğümü kadar mühim addetmedik.
Aramızda yaşadı katil, kaç ay öylece. Selam verdik ona belki de, çay içtik onunla. Kendisini kamufle etti belki de karanlık tarafını göremedik. Tehlike bütün kadın, kız ve çocuklarımız için. Katiller aramızda, yanı başımızda. Bir toplum çürümüşse ve kokmaya başlamışsa var olan sorunu görmezden gelerek, bizden uzak olsun diyerek başımızdan atamayız. Bu şekilde bir cinayete kurban giden bir kadın için verilen sala; bir gün, Allah korusun, en sevdikleriniz için de verilebilir.
Bir kadın vuruldu Karakoçan’da. Rutin bir haber gibi düştü sayfalara ve alıştığımız bir şeymiş gibi. İlçe olarak “kaynayan kurbağa sendromu”nu yaşıyoruz. Nedir “kaynayan kurbağa sendromu?” Bir kurbağa kaynar bir tencereye atılırsa ani şok etkisiyle kendisini anında suyun dışına atar oysa aynı kurbağayı soğuk su dolu tencereye atıp suyu da yavaş yavaş kaynatmaya başlarsanız kendisini bekleyen sonu algılayamaz. Artan vücut ısısıyla suyun sıcaklığını fark edemez hale gelen kurbağa, sıcaklığı hissettiği zaman artık çok geç kalmıştır; kaynayıp patlayarak ölür.
Soğuk suyun içindeyiz. Uyuşturucu artmış, fuhuş zirvede, intihar vakaları ve cinayetler çoğalmaya başladı. Yavaş yavaş ölüyoruz ama farkında değiliz.
Kötü giden her şeyden bahsettik ama altı ay boyunca kayıp olan ve cesedi bulunan bir kadının yokluğu boğazımızda düğümlenmedi. Sıradan bir ölüm vakası gibi durdu önümüzde. Olayın ilk duyulduğu anda belki birer lanet döküldü caniye ve kadına birkaç damla gözyaşı o kadar. Oysa Karakoçan bunu bir dava gibi benimseyip ortalığı ayağa kaldırmalı, bir daha bu ve benzeri cinayelere kimsenin kalkışmaması için toplumsal bir tavır ortaya koymalıdır.
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.