Tanklar yürütüldü ana caddelerinde metropollerin. Postmodern darbe, post kavgası oldu. Postmodern darbe dostane değildi.
“Siz namazsanız biz tankız.” dediler.
“Siz oruçsanız biz içkiyiz.” dediler.
“Siz inanansanız biz silaha davrananız.” dediler. Mesaj verdiler tehditkâr bir şekilde kendi insanlarına. Düşmanın yapamadığını yaptılar ümmetine İslam’ın.
Eşi kapalı diye görevden alınıyordu rütbeli. Heybetli paşaların maşası oluyordu astlar. Kuyu kazıyorlardı arkadaşlarına. Namaz kılıyorsa birisi anında bildiriyorlardı çalışma gruplarına. Kapalıysa ailesinden biri, anında fişleniyordu. Sahibinin attığı kemiği büyük bir zevk ve sevinçle yerine getiren süs köpeği gibiydiler. Nice insanın ekmeğiyle oynadılar, terfiiyle uğraştılar. Eşiyle, kızıyla ve inancıyla dalga geçtiler. Ülkenin başbakanını takmadılar. Onlar ağlarken, onlara bunları reva görenler kahkaha attılar. Sinirleri bozuldu toplumun, psikolojisi yerle bir oldu. İntihara kalkışanlar oldu okuldan atıldı diye. İkna odalarına çekildi gencecik kızlar. Pazarlık konusu yapıldı inançları. Bin yıl sürecek denilen bir yalanın itirazsız teslimiyetçileri oldular. Oysa ne rezildiler, bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptılar.
Kızı, İmam Hatip’te okuyor diye fişleniyordu biri. Herkes eşinin başı açık fotoğrafını çektiriyordu ve gösteriyordu üstlerine. Bir de makam ilerlemesi için aday olanlar birbirini gizliden gizliye ispiyonlamaya başlıyordu. Yok eşi kapalı, yok kızı, yok Kuran- ı Kerim okuyor, yok namaz kılıyor diye. Yani bunlar büyük bir suç olarak görülüyordu. İslami olan bunu gizliyordu, ibadetini aleni yapamıyordu.
Darbe dönemi ile ilgili merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın koruması şunu söylemişti bir röportajda: Özal, namazlarını makam odası ve tuvalet arasında kalan koridorda kılarmış. Özal, namaz kıldığı belli olmasın diye de odadan çıkarken ellerini yıkamış görüntüsü veriyormuş. 12 Eylül’de bu yapılırken 28 Şubat’ta olmaz mı? Ah be güzel ülkem, sen ne badirelerden geçmişsin. Bugün camilerimiz, mescitlerimiz, mabetlerimiz, cemevlerimiz, kiliselerimiz ülkemizin her köşesinde inancını yaşamak isteyen vatandaşlarımız için açık… Kim neye inanıyorsa ve ne yapmak istiyorsa onu yaşıyor ve yapıyor. Kimin kime ne zararı var ki?
Başörtülü olmak suçtu, namaz kılmak, cumaya gitmek, oruç tutmak, inançlı olmak, Müslüman’ım demek dahi… 28 Şubat ne berbattı, hatırlar mısınız? Kaç kişi başını açmak zorunda kaldı, kaç kişi işinden ya da okulundan ayrılmak zorunda bırakıldı? Postmodern darbeymiş, höst desem! Nasıl bir kahpelikmiş bu kendi değerine küfreder, milletinin kutsalıyla alay eder, insanların inanç özgürlüğünü elinden alırmış? Neyini savunurlar anlamam? Şiir okudu diye hapse atılıyordu cumhurbaşkanı. Dönemin başbakanına dahi küfreden alt rütbeden zerzevatlar bu ülkeyi İsrail ve Amerika için ateşe bile atıyordu.
Sivil polisler beklerdi okulların önünde. Başı kapalı bir öğretmen ya da öğrenci girdi mi okula anında jurnallenirdi üstlere. Eşi kapalı diye caddenin iki yanında yürürdü üniformalılar, kendileri bir tarafta eşleri diğer tarafta… Olmaya ki yan yana görünüp ekmek paralarından olalar! Başı örtülü diye protokolde atılıyordu şehit ninesi, askeri hiçbir alana giremiyordu asker anası.
Bu ülke kendi yavrusunu yiyen timsah gibiydi, ha bire gözyaşı döküyordu. İnsanlar, belli gazeteleri alamıyor, belli gazeteler yazamıyordu olan biteni. Satın alınan gazeteler ve baskıdan korkan gazeteciler seslerini çıkartamıyordu. Herkes kördü, mazlumsa tek başınaydı.
Korku imparatorluğu sarmıştı her yeri ve bu korku sinmişti herkesin gözlerine, sözlerine sirayet etmişti. Özlerine kadar değmişti öz vatanında paryalık! Allah aşkına bu adamlar kaç paralık bir zihniyete sahiptiler? Üniversite kapısından geri çevrilen kızların feryadı, gözyaşları, ahları sarıyordu yurdun dört bir yanını. Yüreklerde öfke büyüyordu, dillerde lanet… Buna çanak tutan postmodern, paralı, alınır satılır köşe yazarları da yok değildi. Avukatlığına soyunuyorlardı darbenin. Darbe severdiler. Darbelerdeydi ülkem, harabelerdeydi kimin umurundaydı sahiden?
Bir daha bu ülkenin çocukları okulundan atılmasın, işinden edilmesin, eşinden kopartılmasın, değerlerinden uzaklaştırılmasın, inancından ayrı tutulmasın! Sağıyla soluyla kimse darbe mağduru olmasın! Kimse, idam edilenler için bir sağdan idam ettik, bir soldan demesin! Bu ülke hepimizin; inancıyla, diliyle, rengiyle, farklılığıyla… Zenginliğimiz değil mi bütün bunlar, neden zenginliğimiz fakirliğimiz olsun ki?
28 Şubat, postal sesine âşık olanların hülyasıydı. Postal yalayanların… Bugün herkes rahat ama unutmamak lazım, unutturmamak… Âkif ağzıyla: “Rabbim bu millete bir daha darbe yüzü göstertmesin!” diye sesleniyorum.
gürhan gürses