“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!”

İbn-i Hanbel

İnsani Yardım Vakfının teklifiyle İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından ramazanın 15. günü “Dünya Yetimler Günü” olarak kabul edildi.

Dinimizde, erginlik çağına gelmeden önce babasını kaybetmiş kız veya erkek çocuklara yetim denilmektedir. Hadisi şerifte “Buluğ çağına ulaştıktan sonra yetimlik kalkar.” buyrulmakla yetimliğin yalnızca çocukluk devresiyle alakalı bir durum olduğu ifade edilmiştir. Öyle ama bizler hep yetimiz çünkü yetim peygamberin ümmetiyiz. Bu yüzden hep mahzunuz ve ahzan kulübesindeyiz bu dünyada Yakup gibi.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenler, iyi okuyun bu yazıyı.Yetimlere el kaldıranlar sizler de…Yetim sevmeyen, yetim başı okşamayan, yetime arkadaşlık yapmayan, yetimle yemek yemeyenler… Yetti mi sayayım mı daha! Var mı etrafınızda yetim, hiç baktınız mı bu gözle? El uzattınız mı onlara, bir tas su verdiniz mi, bir parça ekmeğinizi paylaştınız mı onlarla? Saçlarını okşadınız mı, yüzlerini öptünüz mü, üst başlarını yenilediniz mi? Ziyaret etiniz mi onları ya da onları misafir ettiniz mi? Farz edin öldünüz ve yetimleriniz kaldı. Geride kalanların onlara nasıl davranmasını arzu ederdiniz? Empati kurun o zaman! Sempati gösterin yetimlere çünkü onlar emanettir. Sizler, yetimlere kol kanat oldunuz mu, göz kulak? Şehit çocuğudur belki, bilmeden incittiniz mi? Yetimdir, bilmeden babasını sordunuz mu ona? Ya da okşadınız mı başını şefkatle bir yetimin. “Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır.”  Bu sevaba nail oldunuz mu?

Dünya yetimler günüydü. Kaç kişi biliyor bunu ve bu bilenlerin kaçı bir yetimin başını okşuyor, ona destek ve göz kulak oluyor. Sadi Şirazi, yetimliği ve yetimlere nasıl davranılması gerektiğini şöyle açıklar: “Bir yetimi boynu bükük, üzüntülü gördüğün zaman onun karşısında kendi evladını öpme. Babam beni kucağına aldığı zaman, kendimi taçlı bir hükümdar zannederdim. Vücuduma bir sinek konsaydı babam evde bulunanları paylardı. Bugünse öyle bir durumdayım ki düşmanlar beni esir alsa kurtaracak kimsem yok. Yetimlerin derdini bilir, onların hallerinden anlarım, babam vefat ettiği zaman henüz küçük bir çocuktum.”

Peygamber efendimiz de yetimdi. Yetim peygamberin yitik ümmetiyiz bugün. Son zamanlarda İslam coğrafyasında yetim sayısı ne kadar da arttı? Filistin, Suriye, Irak, Mısır, Afganistan Türkistan, Bosna, Burma, Çeçenistan… Saymakla bitmiyor. Yüz binlerce yetim kaldı geride. Babalar demokrasi için (?)  öldürüldü aslında Müslüman olduğu için. Sayıyı bilen var mı, hesabı tutan? Gökten atılan tonlarca bombayla kaç baba öldürüldü? Silahlarla kaç babanın canı alındı? Babaları vuranlar, vurulan babaların geride bıraktığı çocuklarını hiç mi düşünmezler? Rabbim, sen çocukları babasız bırakıp yetim, annesiz koyup öksüz eyleme! Zalimlere fırsat verme, yetimleri koru! İnsanların kalbine şefkatini koy, akıllarına Rabbe itaatini. Yetime yapılan her yardımın secaatini, yetime yapılan her haksızlığın fecaatini bildir.

“Allah’a en sevgili ev, içinde ikram gören yetim bulunan evdir.” Hadisi şerifi bizlere açık ve net bir mesaj vermiyor mu? Bunu akıl süzgecinden geçirip kalp potasında özümleyen var mı? “Yetim gülerse dünya güler.” haberiniz var mı?

Ne kadar da yetim var etrafımızda. Her savaş binlerce çocuğu yetim bırakıyor. Savaş olmasın babalar ölmesin, çocuklar yetim kalmasın. Bir adam, bir yetimin ayağına batan dikeni çıkarmış. O adam öldükten sonra, meşhur Sufi Sadreddin Hocaefendi onu rüyasında görmüş. Adam cennette geziniyor ve şöyle diyormuş: “Bir diken yüzünden bana ne güller açıldı.” Yüzünüzde güller açılsın istemez misiniz?

Bir bayram günü Peygamber Efendimiz mescide gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı. Hepsi bayramlık yeni elbiseler giymiş sevinç içinde sağa sola koşuşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde melül ve mahzun, bir kenarda gıptayla bu neşe ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu. Peygamberimiz bu çocuğun yanına yaklaşıp “Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da bir kenara çekilmiş şöyle mahzun mahzun duruyorsun?” diye sordu. Çocuk karşısındakinin Peygamberimiz olduğunu bilemeyerek Efendimize “Ben mahzun olmayayım da kim olsun? Hem öksüzüm, hem de yetim. Babam falan savaşta Hazreti Peygamberin yanında şehit oldu. Annem başka biriyle evlendi. Üvey babam öz babamdan kalan mirası yedi ve beni bu halimle sokağa attı.” Çocuğun bu hali en duygusuz ve merhametsiz kimseleri bile harekete getirecek durumdaydı. Peygamber Efendimizin mübarek kalbi şerifleri duygulandı. Çocuğun şefkatle elinden tuttu. Sevgiyle saçlarını okşayarak “Yavrum; benim sana baba, Ayşe’nin ana, Ali’nin amca, Hasan’la Hüseyin’in erkek kardeş, Fatma’nın da kız kardeş olmasını ister misin?” Yetim yavru, karşısındaki şefkat dolu, nur yüzlü adamın peygamberimiz olduğunu anlayınca “Nasıl istemem ey Allahın Resulü?” der. Efendimiz çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Hazreti Ayşe yavruyu öz çocuğuymuş gibi bağrına bastı, yıkayıp giydirdi, saçlarını taradı, karnını doyurarak sokakta oynayan çocukların arasına kattı. Çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp “Biraz evvel yırtık ve eski elbiseler içinde şurada mahzun mahzun dikilip duruyordun. Nasıl oldu da bu kadar kısa zamanda böyle güzel elbiselerin oldu?” Çocuk büyük bir sevinç içinde arkadaşlarına “Nasıl sevinmem? Karnım günlerden beri açken şimdi tokum. Yırtık ve eski elbiseler içinde dolaşırken şimdi Hazreti Peygamber gibi bir babam, Hazreti Ayşe gibi bir annem, Hazreti Ali gibi bir amcam, Hasan, Hüseyin ve Fatma gibi kardeşlerim var. Şimdi artık bütün ıstıraplarım son buldu.” Çocuklar, bu yetim yavrunun Hazreti Peygamber tarafından evlâtlığa alındığını anlayınca “Keşke bizim babalarımız da o savaşta şehit düşselerdi de bizi de Peygamberimiz evlâtlığa alsaydı.” dediler. Peygamber Efendimiz bu fani hayata gözlerini yumunca yıllardır onun yanında eşsiz bir şefkatin sıcaklığını duymuş olan bu şehit çocuğu “Asıl, ben bugün kimsesiz bir yetim kaldım.” diye gözyaşlarını tutamayarak ağladı.

Rabbim sen çocukları yetim, yetim kalmış olanları da yalnız koyma! Bu dünyanın melaneti çoktur.Yetim çocuklarını uyuşturucunun, terörün, fuhşun vb. rezaletlerin dışında tut diğer yavrularımız gibi. Onları koru ve gözet, onların evladını onlarsız bırakma rabbim. Bizler yetim peygamberin yitik ümmetiyiz bugün. Rabbim bizleri de yetim kabul et ve o peygamberin izinden ayrılmamayı nasip et.

Önceki İçerikKambur’un Hikayesi
Sonraki İçerikMERHAMET YOK
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.