Bir adam bir kadını yeryüzünde en çok ne kadar severse ben de seni o çoktan bir fazla seviyorum. Bir adım önde, bir kalp fazla… Sular seller gibi seviyorum seni.
“Abartma, bu kadar!” dedi. “Sıradan biriyim işte!” Onun bu mütevazı ve kabullenmeyen hali beni acayip derecede etkiledi. “Yok canım ne münasebet, az bile söyledim.” dedim bir çırpıda.
“İnatçısın hem de!” diye devam etti.
“Aşkına inadım sevgili, ölümüne seviyorum. Damar bir cümlenin öznesi, jilet bir sevdanın derin çiziklerle dolu yüzüyüm. Öylesine değil sana duyduğum sevgi, ölesiye…”
“Sana laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor be adam!” O böyle deyince yüzüme, ben de onu perişan etmeye and içtim. “Kirpiğine kadar seviyorum seni!” dedim. “İçime işleyen bakışına kadar, dokunuşuna…”
İnsan aşık oldu mu ağzından çıkan sözler de şairane oluyor. Şiir, aşığın yaşadığı ve sevdiği yerde dolanıp duruyor. Bazen gün bitiminde, bazen gün doğumunda, bazen de ikisinin tam ortasında ama hep sevgilinin kendisinde. Şiir sokakta bu yüzden, duvarda…
“Bana böyle gelme!” dedi. O böyle deyince bana da gün doğdu: “Sana böyle gelmem ki zaten; koşa koşa gelirim, uça uça… Annesini uzun süredir görmeyen bir çocuğun sevinci, asker nişanlısını bekleyen kızcağızın coşkusu, çatlamış ve damar damar olmuş toprağın yağmura olan hasretiyle gelirim.” Taramalı tüfek gibiydim. Saydıkça saydım, abarttıkça abarttım.
“Seninle boy ölçüşmek ne haddimize, üstadım!” deyiverdi. Bunu o kadar uysal söyledi ki içim el vermedi daha fazla yüklenmeye.
“Yüreğin kocaman ya, boy ölçüşmek istersen yüreğini koy ortaya. Yüreğinle savaş, yeri geldi mi yüreğinle seviş ama terk etme ve gitme.” Biraz daha sakin konuştu bu kez: “Bu hâl iyiye işaret değil, demedi deme!”
Onun bendeki anlamını, işgal ettiği yeri, hükmettiği kalbi söylemek istedim: “Hoşuma gidiyor yanında olmak. Bahara eriyorum, çiçekleniyorum rengârenk ve verilmiş bir nimet kabul ediyorum seni. Düştüğünde yere, tutup ellerinden kaldırıyorum ve alnından öpüyorum seni üç defa. Sonra yüreğime götürüp duam biliyorum seni. Göğsüme koyduğum muskam kabul ediyorum. Nazarlığımsın sen benim göğsümün içinde sakladığım.”
Gözleri kocamandı, sanırsınız karanlığın içindeki aydı. “Gördün mü muskamı?” dedi gerdanında duran ay halesini işaret ederek. “Mesele muska değil, sevmektir seni delicesine, özlemektir. Harman vakti kızgın güneş altında çalışırken içtiğim buz gibi ayrana teşbih ediyorum seni sevmeyi. Ağzımdan döküle döküle içiyorum o buz gibi ayranı, üstümü başımı ıslata ıslata, kalbimden taşa taşa, her yerime bulaştıra bulaştıra.
Ona aşıktım; dehşet bir şekilde, manyakça…
“Ne diyebilirim ki!” dedi benim bu aşk halime.
“Rabbim bir yürek vermiş bana içine de seni koymuş. Ne kutsal bir yüke hamal, ne şahane bir güzele ev sahibiyim. Bahçenin en güzel gülüne toprağım. Dünyanın en güzel göğüne bakıyorum, en güzel suyuna kanıyorum.”
Gözleri dalıp gitti derinlere. Aklından ne geçiyordu bilmiyordum ama benim onun yanında olmamdan gayet mutlu olduğunu dudağının kenarına konan gülümsemesinden anlıyordum. Rabbim yaşamak buydu işte: Sevdiğinin dudağının kıvrımında gülümseme yaratmak, yanağında gamze olmak ve gerdanında halka…
Gürhan GÜRSES
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.