TERCÜMAN DERGİSİ, YIL 2, SAYI 4, EVİN – HİKAYE, GÜRHAN GÜRSES

Vangölü Ekspresi, Elâzığ Tren Garı’ndan her salı saat 14.00’da Ankara’ya doğru hareket etmekteydi. Günlerce trenlerin hareket saatine bakmıştı ve âdeta hepsinin hareket saatini aklına kazımıştı. Arabasına atlayıp gelmişti rayların dibine kadar. Yürüyecekti biraz, ardına bile bakmayacaktı. Her gün bunu yapıyordu, aklından ne geçiyordu kimse bilmiyordu.

Kapüşonunu çekmiş, kulaklığını ve parmaksız siyah deri eldivenini takmıştı. Dün yağmış olan karın soğukluğu işliyordu insanın içine, insanın nefesi dahi buz tutuyordu. Umrunda değildi hiçbir şey. Postallarını özellikle de ayak basılmamış karların üstüne doğru atıyor ve hayata inat birinin açtığı yolda değil kendi açtığı yolda ilerliyordu. Her şeye böyle anlam yüklüyordu kendince. En az gidilmiş yahut hiç gidilmemiş yerlere seyahat etmeyi seviyordu. Ama bugün farklıydı, içi ağrıyordu. Kalbine elini götürüp bastırdı, derin derin nefes alıp verdi. Maviliğine baktı göğün daha bir üşüdü, bıçak gibi kesiyordu soğuk.

Elâzığ’ın bahtı karaydı bu mevsimde. Yıl dönümüydü büyük depremin. Kandilli’nin ölçemediği depremler de vardı, o da kalpte ve ruhta olan depremlerdi. Bilmem kaç şiddetindeydi ve ait olduğu kalpteki fay hatlarını yerle bir ediyordu. Kırılmadık yeri kalmıyordu saçının telinden ayağının tırnağına kadar. İçli bir şarkı söylemek istedi ama sesi yoktu. Bir şiir okumak istedi ama ezberine gelmiyordu hiçbiri. Lanet okumak istedi yazgısına ama onu da yapamadı. Küfredip içini ferahlatmak istedi ona da mecali yoktu. Hiçbir şey yapmak istemiyordu, yapmak istese dahi yapacak gücü yoktu. Güneşti ama ısıtmıyordu, aydı ama aydınlatmıyordu, çiçekti ama kokmuyordu ve en önemlisi de kalpti ama atmıyordu sadece yaşıyor gibiydi.

Uzayıp giden raylara baktı. Raylar; kara bir yılana benziyordu, kara yağlı bir yılana. Kıvrıla kıvrıla uzayıp gidiyordu kış güneşinin parlaklığı altında. Rayların sağı solu karlarla örtülüydü, eşsiz bir fotoğraf manzarası sunuyordu. Kardan çıkıp raylara attı kendini. Onunla ilk karşılaştığı yere varmak üzereydi. Hemzemin geçitte arabasıyla durmuş ve onu görmüştü rayların üstünde yürürken. Uzayıp giden raylar üzerinde açmış bir çift güle benziyordu al yanağıyla. Rüzgâr o gülün kokusunu kilometrelerce öteye taşıyor ve bu kokuyu duyumsayan herkes baharın erken geldiğine inanıyordu. Gözlerinin derinliği ufukta kaybolup giden rayların derinliğiydi âdeta. Saçını yana atışı aşkın kemendini onun boynuna atışıydı. Güvercin gerdanlığı; güvercinlerin boynundaki halka biçimindeki tüylerdir, Klasik İslâm Edebiyatı’nda boyna geçen ve ölünceye kadar çıkmayan aşk zincirinin sembolüdür. İşte onun bakışı da güvercin gerdanlığıydı.

Gözleri dolmuştu anılara dalınca. Bir uçak dumandan izler bırakarak geçiyordu binlerce metre yukarıdan. Göğün beline bir beyaz kemer gibi çekiliyordu uçağın izleri. Bir defasında “Evin” diye seslendi arkadaşı ve o an diline dolandı kızın adı; kalbine bulaştı, aklına kazındı. Şimdi o anılardan çok uzak bir vakitte hüzün sağanağı altındaydı. Evin, diye mırıldandı istemsizce. Kirpiklerinde asılıydı bir damla yaş, yaprağın üstündeki çiy damlasıydı sanki. Parkasının koluyla sildi kirpiklerindeki yaşı. Ağladığını kimse görsün istemiyordu. Anılar parça parça canlanıyordu gözlerinin önünde. “Aşk demektir Evin, biliyor musun? Bilmiyorsan bil bundan sonra. Biliyorsan da anlam yükle daha.” demişti kendisine ukala ukala. “Tabii ki!” demişti o da Evin’e “Bir farkı olmalı adının ve yaşadığının aşk gibi bir anlamı olmalı bu dünyada; Leylalara, Aslılara, Şirinlere eş değer olmalı ve halkın hafızasında yüzyıllarca canlı kalmalı, şarkılara şiirlere mevzu olmalı ki bütün dudaklarda terennüm olunmalı.” Onun her dediğine inanıyor ve onu destekliyordu.

14.00, Vangölü Ekspresi’nin hüzünlü kalkış düdüğü geldi uzaktan, duymazlıktan geldi. “Şimdi seni mırıldanmayan dudak nazarımda dudak değildir, olsa olsa taştır.” diye geçirdi içinden sanki Evin varmış gibi karşısında. Bir sığırcık sürüsü geçti üzerinden güneşini kapattı. “Evin, kulağa o kadar hoş geliyor ki bir de manasını bilirsen işte o zaman hem şeklen hem de manen bir bütün arz edecek ve senin kalbin mutmain olacak.” şımardıkça şımarıyordu Evin onda. Anılar âdeta canlanıyor ve onu başka iklimlere götürüyordu. Nasıl da mutluydu onu düşününce.

“İnsanlar kelimelere anlam yüklediği zaman o kelimeler büyüyen dalgalara dönüşüyor ve insanı alıp başka iklimlere sürüklüyor. İnsanın boğulası geliyor aşkın bu bakir ve duru sularında.” diye imalı cevap vermişti Evin’e. Kızcağız mevzunun başka yöne gittiğini gördüğünde bir hamleyle “Evin Kürtçedir.” demişti. Harfi harfine hatırlıyordu onun ağzından çıkan her sözü. Daha da utansın istiyordu Evin.  “İnsanın içine dünyalar sığdırdığı ve mutlu olduğu en güzel sözcüktür. Lügatimin kalbidir, cümlelerimin öznesidir, kalbimin biriciğidir ve direğidir ömrümün bundan sonra, şiire gazele gelir, kafiyeye redife. Edebi sanatlara eklenir Evin ve üniversite sınavında edebiyat sorusu olur çıkar karşıma. İtalik ve kalın puntolarla yazılır, altı da çizilir. Senin adın bundan böyle “Evin”dir, benim kalbim de senin evindir.” Şu an bunları kuracak denli muktedir değildi çünkü Evin yoktu artık. Ona bunları sarf ettiğinde Evin çok utanmıştı ve kirpikleri inmişti gözlerinin üstüne. Bir çiçek akşam olunca kapanır ya öyleydi bu hâli de.

“Aşk demektir Evin, anlıyor musun? Ama ben…” tamamlayamamıştı cümlesini. Evin de başını göğsüne yaslamıştı. “Evin deyince canıma bahar gelir; çiçeklenir ağaçlar, yeşillenir dağlar, meyve verir bağlar. Seninleyken ağlarsa insan, sevinçten ağlar. Güdümlü yüreğimin hedefindesin Evin, uzun menzilli bir aşkın muhatabısın. Kuşlar uçtukça gök genişler diyor usta, aşk oldukça da yürek genişler diyorum çırak olarak. Sen kırlara çık, dağlara. Göklere yüksel, açıl okyanuslara. Dalgalar d-evindir artık, s-evin.” Evet işte dediği olmuştu, Evin göklere yükselmişti, yüreği yırtılacak gibiydi. Ninni gibi geliyordu söylediği her söz ona. Güzelim kirpiklerinden öptü Evin’in.  “Aşk demektir Evin, biliyor musun?” diye sayıkladı Evin de.

Tren gelmek üzereydi, saatine baktı. Evin geçen sene bugün yani 24 Ocak 2020 Elâzığ Depremi’nde enkaz altında kaldı, çıkamadı. O günden bugüne nasıl yaşadığının farkında değildi. Anılara dalıyor ve belki de istisnasız her gün buraya gelip yürüyordu. Tahammülü kalmamıştı artık, tükenmişti. Evin diyordu başka bir şey demiyordu.

Evin, kalbe yönelik en güzel hitap ve okunmamış kitaptır. Âşık olmayan bu dünyada ne de bitaptır, âşık olansa nasıl da haraptır? Gözleri iyice dolmuştu, erkekler ağlar mı diye soruyorlar ya aslında en çok erkek ağlar ve içleri – emin olun – yağmur ormanıdır.

“Ya onu hiç tanımasaydım Allah’ım ya da onu benden almasaydın.” diye söyleniyordu. Tam karşısında Evin ona el sallıyordu, ona doğru yürüyordu. Trenin acı düdüğü arkasında ötmüştü ama sanki dünyevi bütün seslere sağır kesilmiş ve hasret kaldığı “Evin”e doğru gülümseyerek gidiyordu.

Önceki İçerikAL ÖMRÜMÜ
Sonraki İçerikSen Bana Hep Geç Kaldın
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.