Nedim yok bugün, servi boylu sevgili de, o eski İstanbul’da. Bu şehri şehir yapan güzellikler de bir bir yok olup gidiyor ve mirasyedi bir toplum haline gelerek İstanbul’u tüketiyoruz. Erguvansız bir İstanbul, duvaksız gelindir. Rabbim akıl fikir versin, manevi bir ilham versin.
29 Mayıs 1453, İstanbul’un fethi 568. yıl dönümü… Yeni bir fetih lazım bence; kalpleri ve akılları fethetmeli, milliliği ve yerliliği… Bu ülkenin olmazsa olmazımız ve vazgeçilmezimiz olduğunu… Ahlakın, erdemin, doğruluğun, iyiliğin ve güzelliğin fethini… Edebin bayrağını kalplere dikecek olan Ulubatlı Hasanlar olmalı bugün. Gönüllere hükmedecek Akşemseddinlerimiz olmalı… Aklı dumura uğratacak ve ufuk açacak Fatihlerimiz…
Tecavüzlerin olmadığı bir İstanbul, hırsızlıkların artmadığı, sokaklarında kabadayılıkların volta atmadığı ve uyuşturucunun kol gezmediği bir İstanbul…Terörize fikirlerin ve militarize hareketlerin hayat bulmadığı bir İstanbul düşünüyorum. Ülkesini seven ve bu sevdayı İstanbul’la süsleyen zirveye taşıyan bir nesil… İstanbul’un dokusunu bozmayan ve o dokuya uygun hareket eden asil bir nesil. Hedef bu işte; Leyla bu, Züleyha, Şirin…Bu davaya dört elle sarıl da sarıl.
İstanbul, Asya ve Avrupa’nın gerdanlığıdır. Bir nadide mücevherdir ki göreni kendisine aşık eder, hem derler ki İstanbul’da doğan herkes şairdir diye. Bunu eski İstanbul için söylemişlerdir elbet, çiçeklerle, bağlarla, bahçelerle dolu olan İstanbul’a. Betondan bağlar yokmuş eskiden, binalardan bahçeler ve direklerden çiçekler. Kalabalığı yokmuş, araçları, marmarayları, trenleri, uçakları, tünelleri, tüpleri… En güzel Türkçeyi konuşurmuş İstanbul’un hanımları. Üstâd boşuna dememiş; “Türkçesi bülbül kokan, İstanbul” diye. Küfürler, sinkaflı sözler, amiyane tabirler, nobran hareketler yokmuş. Zarafetin timsaliymiş İstanbul, letafetin ve taravetin. Yorgun değilmiş kalabalıklardan, çürümüyormuş ahlaken, küflenmiyormuş betonlaşarak, yok olmuyormuş ev üstüne ev kurarak!
Nedim’i yok bugün İstanbul’un; “Gidelim serv-i revânım yürü Sad’âbâde.” diyen… Yahya Kemal’i yok bugün İstanbul’un: “Ben Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü sevdim.” ve Sait Faik’i, Ahmet Rasim’i…
Fethin 568. seneyi devriyesindeyiz lakin hâlâ ruhları fethedemiyoruz. İnsanları fethedemiyoruz. İstanbul gibi olmalı her yer bizlere “fethi zor fatihi tek” Kalpler de öyle olmalı akıllar da. Girebilmeliyiz gönüllere Mevlana’ca. Yunusça dokunabilmeliyiz kalplere. İstanbul’ca konuşabilmeliyiz herkesçe
O ne mutlu komutan ki, o ne kutlu asker ki, gemileri kardan yürütüp Şahi toplarıyla surları vurup fethetmiştir İstanbul’u. Lakin askeri olarak alınan İstanbul acaba ahlaki yönden fethedilebildi mi bugün? İnsanlar İstanbul’u yaşanılır kılabildi mi? Ne hale getirdik emaneti diye sormak haddimize düşüyor..
Fatih 21 yaşındadır İstanbul’u fethettiğinde. Bugün 21 yaşında uyuşturucunun koynundadır gençlerimiz. Fikri fuhşun ve terörün… İstanbul’un fethini eleştirenler var, Fatih’i kötüleyenler… Kolay iş olsa gerek karalamak! – ki Türkiye’de en kolay iş atıp tutmak- Kendine düşman olmak bize has bir özellik olsa gerek. Mazisine küfretmek ve bu küfrü hak bilip mesafe kat’etmek… Bizce halt etmektir binlerce kez…
“Şahadet parmağıdır göğe doğru minare” diyor Necip Fazıl ama Ayasofya açılabildi mi cami olarak? İstanbul’un kalbinde ibadete açamıyoruz Ayasofya’yı. İstanbul’un kalbidir Ayasofya ve o kalp özgürce atmıyor bugün! Kan pompalamıyor inancın alemi saran damarlarına. Elbet aşılacaktır bu da, elbet muştulanacaktır yeni yüzyılda İstanbul’un fatihi yine. İslam’ın sarsılmaz kalesi olacaktır sonsuza değin ve Leyla’sı olacaktır kendisini Mecnun hisseden Doğunun. Batının riyakârlığına, sahtekârlığına, şehvetine ve hilekârlığına inat Doğunun diğergamlığını, fedakârlığını, iffetini, ismetini ve cefakârlığını inşa edecektir.
Havaalanları tesis ediyoruz, denizin altından yürüyoruz, tüneller açıyoruz ama insani bir şeyler hep eksik kalıyor ülkemde. İnsani yollar kapalı hep, kalbi şeyler hep tıkalı… Kalbe yürümeliyiz, kalbe ulaşmalıyız ve kalbi yaşamalıyız. Yoksa Avrupa oluruz, maddeye dost manaya düşman!
568. yıl dönümü fethin. Yine de İstanbul’un değerini şairin şiiriyle hatırlayalım yine:
“Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl-ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” (Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur. Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır)
KAPTAN
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.