HÂL’BUKİ KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ

Kara bulutlar gözyaşlarını yüklenmişti insanların. Karakoçan derin bir uykudaydı. Binbir gece masallarından pasajları dinliyorlardı belki de rüyalarında Şehrazat’ın ağzından ya da sonelerini Sheakespeare’in, Hayyam’ın rubailerini, Hasan Sabah’ın fedailerinin yalancı cennetler uğruna işledikleri cinayetleri fısıldıyorlardı bitimsiz karanlıklarda.

           “Bir gün seni kaybedersem; ne hale geleceğimi, ne halde olacağımı, ne hallere düşeceğimi öğrenmen için bunu yazdım. Bu yazılanlar sadece ve sadece hayal çünkü seni kaybetmem imkânsız.” diye başlıyordu hikâyemiz Karakoçan’ın yalnız ve de karanlık tarafında. Sana Portakal Çiçeği diyorum, tamam mı? Yazgıyı değiştirememenin çaresizliği üzerine.

“Kara güller sarmış etrafını, kara güller.

Bulutlar sarmış etrafını, kara bulutlar.

Bir çıkış yok bu mahpustan.

Bir ışık yok dört duvardan.

Kara güller bitmiş mezarının başında,

Kara güller bitmiş ak teninde.”

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Portakal Çiçeği varmış. Adı Portakal Çiçeği’ymiş ama bütün bahar çiçeklerinin rengi ve kokusu onda toplanmış.Güldükçe bütün ülkelerdeki savaşlar biter barış ilan olunurmuş. Aşkın ve güzelliğin kudreti sadece kâğıtta kalmasın. Ağladıkça gökyüzünden yeryüzüne pırlantalar düşermiş sağanak sağanak, tek taşlı hem de. Kızdıkça, öfkelendikçe yer yerinden oynarmış, fay hatları harekete geçermiş. Barışçı tüm uluslar yeniden savaşırlarmış barış için.

             Portakal Çiçeği’nin güzelliği kâğıda kaleme gelmezmiş. Şiirlere, türkülere, şarkılara, çizgilere, gölgelere sığmazmış gözlerinin rengi; saçları her mevsim taze lale kokarmış; endamı diğer bütün çiçekleri, fideleri kızdıracak denli inceymiş. O, gül bahçesine çıktığı vakit bütün güller onun güzelliği karşısında mahcup kıpkırmızı olurmuş. Meğer bülbülün kanı değilmiş güle rengini veren, Portakal Çiçeği’nin gülzârda dolaşmasının mahcubiyetiymiş bütün hikâye.

Çok güzel bir sandalı varmış Portakal Çiçeği’nin. İnce mi ince, hafif mi hafif; her yanı elmaslarla, yakutlarla işlenmiş sandalın. Her sabah gün doğmadan sandalına biner gök mavisi, süt köpüğü denizlerde dolaşırmış. Sandalın kürekleri yokmuş ama kanatlarına kurdeleler bağlanmış kuğular çekermiş sandalı. O, hangi denizin üstünde geçerse denizin dibinde bayram yaparmış balıklar. Akdeniz ondan dolayı “Ak” denizmiş;  Karadeniz, Portakal Çiçeği uğramadığından “Kara”denizmiş, Kızıldeniz onu kıskandığı için sinirden  “kızıl”denizmiş.

            Bir kristal gibi gün ışığı vurdu mu Portakal Çiçeği’ne ondan yansıyan ışıklar deniz altı ülkesindeki onca canlıya renk olurmuş. Kırmızılar, sarılar, maviler, turuncular, eflatunlar, yeşiller, lilalar ilk defa Portakal Çiçeği’nden yansımış deniz altı dünyasına. Her şey rengini ondan almış güzellik adına. İnciler onun güzelliğinden korkup kaçmışlar istiridyelerin  içine, mercanlar tek başlarına kaldıramamışlar bu güzelliği yan yana gelip mercan adalarını oluşturmuşlar; ahtapotlar o benimdir diye kollarını çoğaltmış ki kimse kendisinden almasın diye; balinalar onu kaptırmamak için büyümüş de büyümüş, deniz tanrısı Poseidon bile o benimdir diye yoluna çıkan her şeyi batırmış ama nafileymiş tüm bunlar çünkü Portakal Çiçeği yüreğinin sesini arıyormuş.

           Çok erken saatlerde denizin içi pırıl pırılmış. Portakal Çiçeği altın çerçeveli sırlı camlara küsmüş. Denizin kendisin gösteren berraklığında taramaya başlamış ipek saçlarını. Saçlarından denizin derinliklerine sarkan teller aradığı prensin bileklerine takılmış. İnci avcısı prens yakışıklı mı yakışıklıymış sanırsınız ki onu gören herkes Züleyha kesilir, Züleyha gibi bileklerini keser şaşkınlığından. Sürüklenivermiş sandalın peşinden prens. Kader ağlarını örmüş bir kere Portakal Çiçeği ayaklarına kadar gelen kaderi fark ettiğinde ellerini uzatmış ak köpüklü sulara. Su birden bire gül kokmaya başlamış. Dokunduğu her şey onun gibi oluyormuş. Peşi sıra sürüklenen delikanlıyı sandalına almış. Gözleri sevinçten deliye dönmüş prensi görünce aradığını bulmuş neticede. Yavrusunun üstüne kanat geren kuşlar gibi kalkan olmuş prense, onu tüm kötülüklerden korumuş, kem gözlerden ırak tutmuş yıllarca. Susadıkça aşkın sütünü içirmiş masal ülkesinde prense, acıktıkça kalbini sunmuş dilim dilim gümüş tepside.  Az gitmişler, uz gitmişler; dalga dalga, köpük köpük, sahil sahil düz gitmişler. Kuğuların çektiği sandalın içinde tatmadık mutluluk bırakmamışlar. Bir gün acı bir rüzgâr esmiş uzak iklimlerden ve Portakal Çiçeği’nin sandalı devrilmiş. Ak kuğular yitip gitmiş köpüklü dalgalar içinde. Portakal Çiçeği hastalanmış yataklara düşmüş sonra gözlerini kapatmış ve kaybolmuş ansızın. Denizin dibindeki balıklar, göğün üstündeki melekler ağlaşıvermiş. İnsanlar sahil boyunca boşuna beklemiş. Masalın en güzel yerinde yapayalnız kalmış prens, gözyaşını içine akıtmış, gönül ağrısını defter sayfalarına. Ağlamalarını kimseye duyuramamış ama çağlamalarını sayfa sayfa iletmiş sevda dolu yüreklere. Rivayet olunur ki Deniz Tanrısı Poseidon kaçırıp götürmüş Portakal Çiçeği’ni hem de karanlıklar ülkesine yani okyanusların en dibine, insanların ulaşamayacağı diyarlara. Bir tek sevgi yolunda gidenlere yardımcı olmak üzere gün yüzüne çıkarmış bir de geride bıraktığı prensi görmek için. Okyanusun kalbi oymuş Titanik falan hep hikâyeymiş. Bütün insanların yüreğinin titanikiymiş artık. Şiir olmuş, hayal olmuş, rüya olmuş, hikâye olmuş Portakal Çiçeği.

           Portakal Çiçeği’nin okyanusun ta derinlerinden: “Prensim, prensim diye bağırışları derinden derine gelen dalgaların arasında yitip gidermiş her seferinde. Prensse bir sahil kasabasında midye kabuklarını kulağına götürür orada Portakal Çiçeği’nin sesini bulmaya çalışırmış. Millet delirdiğini zannetmekteymiş prensin oysa gelen her dalga prense, Portakal Çiçeği’nin sevgi dolu sözcüklerini fısıldıyormuş: ”Seni seviyorum.” diye. “Gelip de ‘Portakal Çiçeğim’ olmaya ne hakkın var.” diye fon müziği çalınıyormuş arkadan.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikTAMAM MIYIZ?
Sonraki İçerikAğaçtaki tek meyve
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.