“Bir ağaçtan bir milyon kibrit çıkar.
Bir kibrit bir milyon ağacı yakar.”
Hatay yanıyor. Yakanlar da yansın diye beddua ediyorum.
Orman yakılır mı? Gerçi insanlar yakılıyor orman ne ki?
Hem fideler var içinde ormanın, çiçekler, otlar… Böcekler var içinde, yılanlar, kaplumbağalar…
Defne’nin toprağında ateşler yükseliyor göğe doğru. Ve yanıyor ne varsa içinde barındırdığı… Börtü böcek, yılan sıçan; fide iğde, defne daha bilmem ne… Cayır cayır yanıyor, çatır çatır.
Ormana kastedenin eli kırılsın, canı cehennem misali yansın. Can yakanın canı kül olsun.
Hatay yanıyor ülkem, kül oluyor. Göğe yükseliyor alevi bu büyük yangının, kokusu etrafa yayılıyor yanan her canlının. Değil ormanı bir tane fidanı yakan dahi gün yüzü görmesin yeryüzünde. Zaten cehennemi hazır öte dünyada, ateşi elinde gidiyor.
Rant mı bu, terör saldırısı mı inşallah ortaya çıkar ve sorumlu olanlar da en ağır cezayı alır umarım. Asacaksınız onları ellerinden defne ağacına. Görsünler bakalım yanmak neymiş? Öğrensinler yaşarken yanmayı.
Hatay Belen…
Sekiz noktada çıkan yangındır yüreğimizi delen.
Sekiz ayrı yerden yanıyor canımız.
Defne ağacının hikâyesinin başladığı topraklardır yanan yerler. Apollon bulutları devşiren Zeus’un oğludur. Daphne (Defne) ise Teselya Irmağı Peneus’un kızı ve bir “Nymphe” dir yani su perisidir. Yalnız başına dolaşmayı çok severdi ve yalnızlık onun her şeyiydi. Sonsuza kadar yalnız kalmaya yemin etmişti. Apollon, kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus Irmağı kenarında gezerken güzeller güzeli Defne’yi görür. Apollon, gördüğü an âşık olduğu Defne’den ne yazık ki karşılık bulamaz ve aralarında durmak bilmez bir koşuşturma başlar. Defne’yle Peneus Irmağı kenarında tekrar karşılaşan Apollon güzeller güzeliyle konuşmak ister ancak Defne ondan korkarak tekrar koşmaya başlar. Yorgun düşene kadar koşar, koşar, koşar. Defne, koşacak gücü kalmadığında ise yere yıkılır ve Toprak Ana’ya yalvarmaya başlar:
“Ey Toprak Ana!
Beni Apollon’dan kurtar!”
Defne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hisseder. Gri renginde bir kabuk göğsünü kaplar, güzel kokulu saçları yapraklara dönüşür ve kolları dallar halinde uzanır. Küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru iner. Defne, ağaca dönüştüğünü hissedince “Meyvem ne yenilsin ne de içilsin.” der ve defne ağacı haline gelir. Apollon, sevdiği kıza sarılmak isterken bu defne ağacına çarpınca şaşırır. O günden sonra defne ağacı Apollon’un en sevdiği ağaç olur. Efsanenin Hatay’ın Harbiye mevkiinde geçtiği söylenmektedir. Antakya Mozaik Müzesinde Apollon ile Daphne’nin mozaiği bulunmaktadır. Defne Ağacı’nın meyvesi sonbaharda hasat edilir ve bu meyvenin tadı acıdır. Ne yenilir ne içilir. Lakin kokusu ve yağı günümüzde birçok yerde kullanılmaktadır.
İşte efsaneye konu olan ormanlar yanıyor bugün. Nerede bir yangın varsa ülkemde biz de yanarız burada. Nerede bir can kavrulursa ülkemde biz de burada kavruluruz. Ne kadar suskunuz bugün, nasıl da habersiziz? Toprak Ana da suskun. Defne de suskun. Herkes suskun. Susun bakalım bir gün geriye dönüp baktığımızda çölden bir ülkenin yalınayak bedevileri gibi dolaşmayız defne ormanlarının yanıp kül olduğu topraklarda.
Kibriti yakan el!
Kendini de yaktığınız bilmez mi?
Ağacı tutuşturan zihniyet kendini de tutuşturmaz mı?
Ey kundakçı!
Yaktığın her canlının senden alacağı bir ah var.
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.