GİZ EDEBİYAT, KÜLTÜR VE SANAT DERGİSİ, SAYI 7, 01.04.2021
Hivda ‘ay doğdu’ demek, kız ismi. Kürtçe… Yasak değil, sevdaya dair, aşka dair bir hikâye bu! Ay parçası yüzüyle bahtı da inşallah öyle olur.
Ay yüzlü, ay parçası, ay gibi; ay yeter! İçinde bu kadar ay olan bir cümleyi kim ne etsin? Ay, ay, ay! Ne de teşbihi bol, manası parlak, ne de karanlığa inen bir ışık gibi bütün bunlar! Aliterasyonu ve asonansı bol, ritmik ve ahenkli bir cümle isterse şayet biri sizden Hivdanın manasını masaya sürün.
Hivda karanlığın beyaz gülü. Siyah fonlu yeryüzü gergefine işlenen aydınlık bir yüz: yâr yüzü… Yara olmaz yüreğimde umarım. Onu gördüğümde ismi de cismi gibi etkiledi beni. Sözlüğe koştum ilk hivda ne demek diye. Kürtçeymiş ‘ay doğdu’ manasına geliyormuş. Hivda ne de güzel geliyor dile, ne de güzel konuyor gönle. Sessiz ve içten buğulu bir tonla seslenin bakayım: “Hivvv daaaa!” diye. Tınısı içinizi hoş ediyor, aklınızı alıyor, gönlünüzü tarumar eyliyor.
Karanlık bir günde çıktı karşıma. Gemileri yakmıştım aşk üzere, limanları bombalamıştım kavuşma üzere; kalbimin Endülüsünü arıyordum belki de! Kendimi atacağım sakin bir sığınak arıyordum ruh iklimimde, dingin bir yalnızlığa kulaç atıyordum dünyamda. Mavi bir kimsesizliğe sokuluyordum kafa dengimde. Dalgalandım da duruldum kıvamındaydım, bulandım da duruldum tadındaydım, sarhoş oldum da ayıldım demindeydim. Ah biçare kalbim, ah bîbaht serim, ne haldeyim?
Karanlık mı karanlık günler üst üste birikirken yaşamımda, hüzünler katmer katmer olurken yüreğimde, acılar kireç bağlarken ruhumda onu gördüm birden. Gördüm de ne gördüm meğer o güne kadar ne de körmüşüm? Ne kadar da sağırmışım? Meğer o güne kadar hiç yaşamamışım. Kalp defterimin sayfalarını yalan aşklarla nakış nakış nafile doldurmuşum. Doldurmuşum silmişim, silmişim doldurmuşum.
Yanındaki sesleniyordu ona “Hivda baksana” diye. Çakıldım kaldım onu gördüğüm yerde, içime bir ay doğdu sanki! Bir yanı aydınlıktı, bana bakan yanı. Ayın karanlık yüzüyse bendim, onda öte yüzümü gördüm. Ay yüzlümü, aydınlık olan yönümü gördüm. Ruh ikizimi, yüzümün diğer yanını gördüm. Gördüm de gördüm bütün güzellikleri o yüzde, dalgalandım da dalgalandım onun deniz gözlerinde, estim de estim onun dağınık saçlarında, uçtum da uçtum onun hülyalı bakışlarında, koştum da koştum onun eşsiz kalp ovasında. Bir aşk çocuğu gibi doldum da doldum onun kalbine, taştım da taştım onun gözlerinde, aştım da aştım enginleri onun hayal dünyasında.
Âşık mı oldum ne onun beni hülyalara salan adının tınısına ne; vuruldum mu onun üzerime doğrultulmuş tabanca gözlerine, yakalandım mı aşkın öksesine?
Hivda yüreğime aşkı kazıdı, gönlüme imzasını, ruhuma da çentiğini attı aşkın. Kemendini boynuma doladı çekti de çekti kendi kendine. Bir anafor gibi gözlerine düştüm ilk, bir mıknatıs gibi beni çeken yüreğine, bir yaprak gibi toprağına ve bir yıldız gibi ömrüne düştüm. Kendimi ona kattım, onu da kendime ekledim. Bu aşka kandım ve ona cehennemden beter yandım.
Hivda, ay doğdu demek.Yüreğime düşen aydınlık, içime değen histi. Yasak değildi onu sevmek, ismi sakıncalılar listesinde değildi. Olsa da yürek yasak tanımaz ve takmazdı şah padişah! Hülasa beni bana getiren acayip bir güzeldi.
Kışın ardı bahardır, baharın ardı yazdır, yazın ardı hazandır, hazanın ardı kıştır yine. Duygular da buna benzer. Yaşanılan her şey bu dönüşüm üzeredir. Ömür de buna benzer aşk da…
Hivdayla aydınlığa dönen kalbim onsuz yine karanlığa, onulmaz bir derde, iflah ve ıslah olmaz bir ayrılığa düştü. Dün vardı bugün yok oldu. Bana yine onlarca elem, yine yüzlerce hüzün, binlerce kahır ve milyonlarca lanet düştü. Yasak değildi onu sevmek bal gibi biliyordum.
Ay tutuldu, ben de sara’ya tutuldum köpük köpük nöbet geçirdim.
Ay soldu bir gül gibi yaprak yaprak, bense öldüm saniye saniye.
Ay düştü yaprağın üzerindeki çiy damlası gibi ben de ayrılığın kucağına düştüm.
Ay yüzlümdü dün, toprak yüzlüm oldu bugün.
Ay gibi başımda durur âlemi aydınlatırdı şimdi yerin altını aydınlatıyor. Kuşlarla uçurtmalarla dosttu, şimdi yılanlarla böceklerle!
Hivda, bir gel gitlik ömrümde yanımda oldun. Sorgulamıyorum seni, hâlâ seviyorum seni. Ay ışığımdın; mehtabım mehlikam, mahru’mdun mahrum ettin beni senden. Şimdi eksik kalan aydınlıklarını topluyorum ömrümden. Dokunduğun her şeyi, ellerimi… Kokunun sindiği şeyleri, tenimi… Değdiğin her şeyi… Dudaklarımı… Aynanı, tarağını, tabağını, kupanı ve kendimi alıp sana geliyorum ay yüzlüm. Bekle beni.
Yasak değildi seni sevmek, sakıncalı değildi adı. Hivda’ydı karanlığın yüzüne çakılan kibrit gibi gönlüme çakılmıştı. Yazık bana gayri, o yok şimdi yaşadığım dünyada! Ve her gece doğan ay var bana onu hatırlatan! Ne hazin?
Gürhan Gürses
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.