Gül; Muhammet teridir, mesuttur bu yüzden, bahtiyardır sonsuz çünkü diğer çiçekler onsuz. Solsa da gam yemez artık gül. Kurusa da ah etmez artık. Hz. Muhammed’in gülüdür o. Rayihası Muhammed kokar, rengi Muhammed açar, goncası Muhammed’i zikreder. Bülbülü Muhammed’i arar, bir şeydadır çünkü. Muhammed’le başlar muhabbet, Muhammed’le ahire erer yaşam. Ah Muhammed, can Muhammed… Sensiz her iki cihan hasret, yürekler kasavet.

Gül, Muhammed teridir, diyen Yunus ne güzel söylemiştir. Gül yüzlü, gül kokulu peygamber, gül tenli, gül konuşlu peygamber. Gül mevsimidir, nisan bulutları muştular peygamberi. Peygamber aguşunu açmış insanlığı bekler. İnsanlık bihaber, gafil ve avare avare dolanıp durur ortalıkta. Önce nuru Muhammed’i yaratıldı sonra onun nurundan cümle mevcudat. Onunla manasını buldu kâinat, onunla kemale erdi mevcudat. Dünyadaki hakikat onunla yüreklerdeki yerini buldu. Onun sevgisi sardı dört bir yanını dünyanın, yürekler ona aktı, gönüller onunla doldu, gözyaşları onun ayağının altındaki bir zerre için dahi aktı. Kimi Fuzuli’nin eşsiz “Su Kasidesi” gibi çağlar boyu başını taştan taşa vurarak, avare avare aktı durdu o nebiler nebisinin ardından. Ayağının toprağına vasıl olmak için başıbozuk bir şekilde ona ulaşmak için çağlayıp durdu ezelden ebede su.

“Hak- i payine yetem der ömrlerdir muttasıl

Başını taştan taşa vurup gezer avare su”

Mecnun gibi oldu kimi; beyabanlarda, sayhalarda dolaştı durdu, Karani gibi dost oldu kimi, kimi Leyla gibi gecelerde yıldızlar arasında aradı. Kimi Bahira oldu, onunla yürüyen bulutlarda anlam çıkardı. Kimi mağarada onu görmek isteyen yılana Ebubekir gibi setr oldu, ısırılıp zehirlendi. Kimi tsgüvercin oldu onu korumak için, kimi örümcek oldu ağ çekti düşmanın gözüne. Kimi Nabi oldu ayağını uzatmaktan dahi hicap duydu Medine’ye karşı.

“Sakın terk-i edebten kuy-ı mahbubu-ı hudadır bu

Nazargahı ilahidir, makamı Mustafa’dır bu.” O hep sevgililerin en sevgilisi oldu inanmış yüreklerde. O tüm zamanların en mükemmeli, insanlığın efendisi. İnsanların ne hayırlısı olan ey gül remizli peygamber. Bu dünya onun yüzü suyu hürmetine binaen yaratılmıştır.

Yıl 571. Aylardan nisan. Bulutlar doğum sancısında. Şimşekler çaktı ilkin, sonra nura gark oldu cihan. Mucizelerle doldu kâinat. Melekler eşliğinde geldi dünyaya peygamber. Melekler saf tuttular evinin yanında. İki cihanın padişahı, hoş geldin. Ey dünyanın özü, insanların en kâmili!  Ey yaratılmışların sultanı, dermansızların dermanı, kimsesizlerin kimsesi! Sana geldik şmdi, kapının eşiğine yüz sürmeye… Yıkımların olduğu bu günlerde daha fazla ihtiyacı var insanlığın şefkatine. Hac vakti dağdan kopup gelen bir çığ gibi sana gelir dünyanın dört bir yanından inanmışlar. Sana gelen bu insan selinin, eryüzü tarihinde eşi emsali yoktur. Koşulsuz bir sadakatle,  hesapsız bir aşkla, hudutsuz bir imanla…  Yeryüzünde Mehmet, gökyüzünde Ahmet, ahrette Muhammed… Her yerde var olan, gel artık. Gönlümüze inkişaf et, ruhumuza isabet et, beynimize lütfet.

Sana geldik bugün grup grup hem de. Cehaletin şahikalara çıktığı ve senin getirmiş olduğun ilahi kanunlara hürmetin kalmadığı bugün her günden daha fazla gereksin bugüne. İnsanların acımasızca birbirini katlettiği ne amaç uğruna yapıldığı belli olmayan savaşlar var. Cinayetler 10 kuruşa inmiş, bir oyuncak tabancayla dahi işlenmekte. Senin dinine küfredenler açık açık bu küfrü etmekte. Gazete köşelerinde karikatürler, kokuşmuş küfürler. Elbet karikatürize olacak vakti geldi mi o küçük, dar, kuş beyinler?

İslam’la şereflenen ülkeler bitap halde. Kuran-ı Kerim süslü, oyalı kapların içinde okunmuyor. Hafızların sesi yok, kuran bülbülleri susmuş. Gönüller paslanmaya yüz tutmuş. Bütün musibetler senin yolundan çıktığımız için gelip buluyor bizleri. Bela taşları kafamızı yaralamakta, gönlümüzü berelemekte… Hırsızlıklar insanlara zarar verecek noktada, rüşvetler almış başını gidiyor, çetelerin din imanı yok, haksızlıklar diz boyu, adaletsizlikler can yakmakta. Ormanlar yok edilmekte, kaynak sular heba edilmekte. Dünyanın düzeni bozulmakta, küresel ısınma insanlığın sonunu hazırlamakta. Bütün mevcudat hiç olmadığı kadar tehlike altında… Bu riski bertaraf edecek güç sende, ey eşrefi mahlûkat, mevcudatın yegânesi. Gönlümüzün bir tanesi… Pervanesiyiz hak yolunun, ebabiliyiz hak yolunun. Aşığıyız İsrafil’in Sur ’unun. Bendesiyiz senin yolunun ey Muhammed. Hay’dan geldik, Hu’ya gideceğiz. Elif gibi dik, lam gibi gerçek, mim gibi noktayız evellallah. İdrakten yoksun olanın gözündeki merteğiz alimallah. Sana ihtiyaç var, sana gereksinim var her zamankinden daha çok.

“Gel ey Muhammed, bahardır.

Dudaklar ardında saklı âminlerimiz vardır.

Hacdan döner gibi gel,

Miraçtan iner gibi gel,

Bekliyoruz yıllardır!” diye haykıran Arif Nihat ASYA gibi söyleniyoruz. Delleniyoruz yokluğunda, kamışlıktan kopan ney gibi için için ayrılıkları hikâye etmekteyiz. İçimiz yanıyor, canımız kanıyor, ruhumuz azapta. Gel Burak’la, gel nurla, gel ezelle, gel ebetle. “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” der Allah-u Teâla. İki cihan güneşi, iki cihan serveri. Kızlar diri diri gömülmekte, insanlar putlara tapmakta, devir cahiliye tarihinin devri. Küfür ve şirk yürekleri kararttığı gibi yüzleri de karartmıştı. İnsanlar esir olmuş pazar pazar köle diye satılıp aşağılanıyordu. Emek rafa kalkmış, her alanda bozukluluklar artmıştı. İşte böyle bir zamanda dünyayı şereflendirdi o inci tanesi, annesinin bir tanesi, iki cihanın şehinşahı… İşte böyle bir karanlıkta açtı o ebedi gül. Kokusuyla dünyayı eyledi sermest, varlığıyla eyledi dünyayı şad.

Yıl 571, aylardan nisan. Bütün mevcudat ona hayran. Bütün tabiatta doğum sancısı, sanırsınız ki yeryüzü onun icabeti ile heyecandan yerinden duramıyor. Ve o gül açtığı vakit yeryüzü ve gökyüzü şereflerin en şerefine mahzar oldu. Onu gören göz ne güzel, onu tutan el ne kadar şanslı, onu duyan kulak ne kadar mesut, ona giden ayak ne kadar müftehir. Asrısaadet, bir daha öyle olmadı bu dünya. Bütün peygamberlerin müjdelediği bir peygamber… Âdem’den önce vardı, Âdem’den sonra da vardı. Âdem’den Şit’e, Şit’ten İbrahim’e, İbrahim’den İsmail’e. Ahiri peygamber efendimize intikal eden nebiler nebiliği. Onda son bulan risalet makamı.

Âmine hatun Muhammed annesi / Ol sedeften doğdu ol dür danesi” diye yazar mevlidini Süleyman ÇELEBİ. O Ahmet’tir, Mehmet’tir, Mahmut’tur, Mustafa’dır. En fazla takılan isimdir yeryüzünde. Onun hürmetinedir. Muhammed; Mehmet olur, ola ki yanlış telaffuz edilmeye, o mübarek isme bir uygunsuz hitap olmaya. Mehmet, Mehmetçik olur. Bir kutlu orduya isim olur.

Cahiliye karanlığına bir kılıç keskinliği ve aydınlığıyla doğdun ve bir gül nazikliğiyle çölleri gülistan eyledin. Gönüller sana aktı milyonlarca. Sana yöneldi ayaklar, sana koştu çatlamış dudaklar. Artık hasretim lambada titreyen alevden beter. Gel artık gönüller sultanı, kimsesizler kimsesi. Yalan dünya, hayal dünya, boş dünya… Ne demiş Laedri:

“Kim umar senden vefayı, yalan dünya değil misin?

Muhammed-ül Mustafa’yı, alan dünya değil misin?”

Önceki İçerikDERVİŞ
Sonraki İçerikMAKARONA MACRON
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.