hane-i fanzin dergisi, sayı 3
Bir babayla 5 yaşındaki oğlu eski hükûmet konağının bahçesindeki bankların birinde oturuyordu. Karnı beline yapışmış, zar zor adım atan, Servetifünun romanından kaçmış, hastalıklı meyus kahramanlara benzeyen, gözlerinin feri ve beti benzi atmış yaşlıca bir adam da yan taraflarındaki bankta oturuyordu.
Simitçi geçiyordu önlerinde. Simitlerin üst üste simetrik bir şekilde dizildiği tepsiyi simitçi çocuk ustaca başının üstünde tutuyor ve bu ustalığın getirmiş olduğu rahatlıkla da “taze gevrek” diye bağıyordu. Orada oturanlar artık bilinen ve alışılagelen bir şekilde simitlerden alıp güvercinlere atıyorlardı. Bu simit alışverişi güvercinleri oraya topluyor ve güvercinlerin insanlara kadar korkusuzca sokulmalarına müsade ediyordu.
Yiğit, bir simitçiye bakıyordu bir güvercinlere bir de göz ucuyla yan taraflarındaki yaşlı adama. Baba simit alıp güvercinlere atalım, dedi gözleri gök mavisi Yiğit. Yiğit’in içindeki hayvan sevgisini bilen babası onun kumral saçlarını gurur, mutluluk ve sevgiyle okşadı. Tabi ki, simitçi oradan iki simit ver bakalım, dedi babası. Biri güvercinlere biri de Maviş’e. Baba, dedi ‘üç tane al!’ Çok mu acıktın? Üç olsun bakalım. Simitçi çocuk, saman sarısı kağıt kaseye üç tane simiti koyup Yiğit’ e verdi. Parasını alıp ‘taze gevrek bunlar.’ diye bağırmaya devam etti.
Gözleri gök mavisi Yiğit gönlünün de gök genişliğinde olduğunu ve sol yanında kocaman bir kalp taşıdığını elindeki simitlerden birini yanlarındaki yaşlı adama vermek için attığı ufacık ama insani adımla gösterdi. Seyrettim onu. Simiti alan yaşlı adam gözlerindeki nemi kolunun yan tarafıyla sildi. Adın ne senin güzellik? dedi. Ben Yiğit, dedi gök gözlü çocuk. Hımmm maşallah sana. Ömrün bahtın hep açık olsun. Rabbim sana hayırlı, sağlıklı ve başarılı bir ömür armağan etsin. Yiğit de: teşekkür ederim, dedi.
Peki sana bir sorum var güzel çocuk, müsaaden olur mu sormama? Yiğit sesini çıkarmadı. Yaşlı adam da fazla uzatmadan: Büyünce ne olacaksın? diye sordu. Yiğit, güvercinlere elindeki simitten kopardığı parçaları attı. Sonra başını kaldırıp maviliklere baktı Yiğit, bir uçak beyaz dumanlar bırakarak gidiyordu, ağaçların dalları arasında bir karga da çaktırmadan ona bakıyordu. Araç kornaları durmadan çalıyordu. Bir ambulans sireni onları uyarıyordu. Güvercinlerden oluşan bir kalabalık da etrafını sarmıştı. Ve insanlar gelip geçiyordu. Kimi neşeli, kimi gamlı, kimi mütebessim bir şekilde aceleyle yürüyordu. Ne kadar da insan var diye aklından geçirdi Yiğit ve insan kadar da güvercin. Sonra yaşlı adamın sorusuna gayriihtiyari cevap verdi: Büyüyünce insan olacağım, dedi. Ve simitlerin tamamını alıp hem güvercinlere hem de sana vereceğim.
Bir babayla 5 yaşındaki oğlu eski hükûmet konağının bahçesindeki bankların birinde oturuyordu. Ve karamsarlığa düştüğümüz, umutsuzluğun ufkumuzu kara bir bulut gibi sardığı zaman diliminde bir güneş doğuyordu Yiğit’in gözlerinin içinde. Ve yarına dair umut ışığı beliriyordu insanlık adına onun ‘insan olacağım.’ sözünde.
Ne kadar da insan olamadık bu dünyada? Oysa çok basitti insan olabilmek ve kalabilmek: Sadece bir güvercin ve bir karın tokluğunda saklıydı insanlık.
KAPTAN
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.