Durdum durdum ve en sonunda Diyojen gibi çıktım sokağa yakaladığım herkesin yakasına yapıştım ve haykırdım yüzlerinin tam da ortasına: “İnsan olduğunuzu hatırlayın!” diye. Niye mi diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim. Niyesi çok da ondan. Gerisi yerli yerine oturur. Cinayetler de azalır istismarlar da haksızlık da… Şiddet de son bulur tecavüz de.
“İnsan olduğunuzu hatırlayın!” diyordum caddenin ortasında. Sanki bir ayna gezdiriyordum sokağın ortasında Stendhal gibi herkes kendi gerçeğini görüp kaçıyordu. İnsanlar yüzleşmek istemiyor gerçeklerle. Çünkü diyordum: Toprak da bereketlenir iklim de. Bire bin verir toprak, gürül gürül akar su. Çiçekler mevsiminde açar, meyveler salkım saçak biter. Kuşlar cıvıl cıvıl öter, çocuklar şen şakrak oynar. Güneş ısıtır, bulut serinletir. Gece örter huzuru bir anne eliyle üstünüze.
“İnsan olduğunuzu hatırlayın!” diye yazıyordum her sokak duvarına. Dünya eski nizamına geri döner, taşlar yerli yerine oturur. Hastalıklar azalır, küresel oyunlar biter, savaşlar olmaz bir daha. İnsanlar sürülmez topraklarından, vurulmaz. Âlemin özüdür insan ama insan insanın katlidir bugün; ahıdır vahıdır. Şu güzelim dünyanın en büyük kahrıdır. Nerede bir pislik varsa orada insan var. Pikniğe mi gidiyorsunuz maskeler bağlanmış ağacın dallarına. Pet şişeler yerlerde, poşetler uluorta… Bir köpeğin ayakları kesilir. Bir kedi kesilip yenilir, bakıyorsunuz orada da insan özne olarak karşımıza çıkıyor. Neden yiyorsun kedileri diye sorduklarında da psikolojim bozuk, der. İnsan âlemin özüdür, der ya Şeyh Galip, işte adres özümüzdür.
“İnsan olduğunuzu hatırlayın!” Yaşadığımız dünya daha fazla kahrı taşıyacak güçte değil artık. Hobbes boşuna dememiş: İnsan insanın kurdudur, diye. Bugün insan insanın idamı, intiharı olmuş. İnsan tabiatın yangını olmuş. Şükür kalkmış ortadan, şefkat lügatlerden silinmiş, vicdan diye bir kelime unutulmuş. Kul hakkı umurunda değil kimsenin. Acayip bir bencillik var herkeste. Toplum ben dışı olmuş. Lakayıt bir hâl, umursamaz bir tavır, küçümser bir bakış etrafınızda kolaçan ediyor sizi.
“İnsan olduğunuzu hatırlayın!” Buna en çok kendinizin ihtiyacı var. Psikolojinizin, ruhunuzun ve en çok da aklınızın… Çünkü farkında değilsiniz ama kafayı yemek üzeresiniz. İmtihanımız bu: insan olmak ve kalabilmek. Yakıp yıkan, asıp kesen; kırıp döken, bağırıp çağıran değil. İmar ve tımar eden, ıslah ve abat için uğraşan… Ve rahatsız olmadığını her şey ileride rahatsız edecektir sizi. Sizi rahatsız etmeye geldim, diyen Şeriati gibi bakın dünyaya.
“İnsan olduğunuzu hatırlayın!” Cehenneme çevirdiniz dünyayı. Bir tek siz yaşamıyorsunuz. Bir tek insan da yaşamıyor. Hiçbir canlının hakkına girmemek lazım… Yaşam alanları daraltılan ve yok edilen canlılar. Nesli tükenen hayvanlar. Çöle dönen ormanlar… Kuruyan göller. Geç olacak belki de, güç olacak. Yaratılanı yaratanın hatırı için sevmek yok olmuş. Yunus’u dinleyin ve yaratılan her şeyi yaratan için evin. Bir kuş tüyü de olsa, bir dal demeti yahut çakıl taşı da olsa.
Durdum durdum ve en sonunda Neyzen gibi çıktım sokağa yakaladığım herkesin yakasına yapıştım ve haykırdım yüzlerinin tam da ortasına: “İnsan olduğunuzu hatırlayın!” diye. Ne kadar da insan olması icap eden varmış diye de düşünmeden edemedim ahirde.
KAPTAN