Bir mektup yaz, dedi dostum. Ona halini beyan et. Utanırım. dedim. Çok oldu konuşmayalı, yazışmayalı neredeyse yıl oldu. Sevmiştir belki birisini, mutludur. Bozamam huzurunu, gölge olamam saadetine. Onun bu dünyada bir an için bile mutlu olması için beni görmemesi gerekiyorsa inan ömrümün sonuna kadar ona görünmem. Tek mutlu olsun, gülsün. Bileyim bunu..
Yaz, dedi emrivaki bir şekilde. Onun adını vermiyorsun yazarken, ona bir zararın olmaz. Belki o da bekliyordur yazmanı, özlüyordur seni, sana susuyordur.
Nasıl başlayacağımı bilmiyorum yazmaya, dedim. Bir gün sensiz kalırsam ne halde olurum onun anlatısıdır, diye başla! dedi.
…
Sana bu satırları bir dostun zoruyla yazıyorum. Yoksa ne kalemi elime almaya takatim var ne de kağıdı doldurmaya sabrım. Bu senden özürdür, aftır; sana yalvarıştır belki de! Bu mektubu okurken böyle düşün lütfen. Ya da hiç okuma, yırt at. Anlarım seni, hiç kızmam.
Bir gün sensiz kalırsam ne halde olurum onun anlatısı, içimin ilanıdır. Gözyaşımdır, hüznümdür, çığlığımdır ve kağıda düşen kahrımdır. Okumak istersen sabırlı ve güçlü olman lazım.
Rabbim sevdiği kuluna dayanabileceği kadar dert verir, beni çok seviyormuş ki sensizliği vermiş. Bundan daha büyük dert mi var bana? Allah razı olsun, şükrediyorum. Seninle imtihan olunmam rabbe şükür değil de nedir? Sen benim en güzel derdim, en tatlı sıkıntım, en muhteşem hüznüm, en berrak gözyaşımsın.
Bir yabancı gibi dolanır dururum kalabalığın içinde; pejmürde, hırpani, yabani… Her şeye cahil, herkese bigane… Sadece sana olan sevdam anlatılır beni görenlerce. “Yazık kara sevdaya tutuldu da ondan geldi bu hale, eskiden dağ gibi adamdı.” derler.
Aşk ne hale getirir adamı; bir paçavra gibi atar köşeye, bir kağıt gibi buruşturur, bir bez parçası gibi yırtar ve nemli bir oda gibi küfletir. Sen taze dur ben bayatlamışım her nasılsa? Sen ömrünü en güzel gülüşünle şenlendir, ben ağlıyorum nasılsa? Sana mutluluk düşsün, bana hüzün; sana gülüş, bana ağlayış…
Sokağın bir köşesinde buldular beni; gece yarısında, ayazda. Belki de ölmek istemiş, uyumuşum kaldırımın kenarında. O dağ gibi adamın düştüğü hale bak! Dağda ölmez de gelir şehrin tam ortasında düzlükte ölmeye yatar. Bu adam seninle kaç engeli aştı, kaç hüzün eşiğini atladı, milyon kahkaha attı ve mutluluk adına her ne varsa yaşanacak hepsini seninle yaşayıp tüketti. Şimdi kalkıp da isyan edemem rabbime! Milyonlarca insanın içinde seni buldum. Bundan daha büyük ihsan var mıdır bir kula? Ne kadar güzeldi her şey, ne kadar eşsizdi? Şimdi gezdiğimiz her yer sessiz, ıssız…
Baksana halime! Görsene sana sevdalı ve yaralı olanı… Sayıklamalarım hep sana, haykırışlarım, inleyişlerim, feryadım figanım… Sanki yaşadığımız bu dünyada başka biri yok, sadece sen varsın. Eşim de sensin arkadaşım da ustam da sensin çırağım da! Aşkım da sensin ağyarım da! Ne kadar sen doldurmuşum içimi? Ne kadar sen olmuşum? Şimdi tereyağından kıl çeker gibi çekip alsalar seni benden, Allah aşkına ne kalır geriye? Hiç düşündün mü?
Sen en yüksek ölçekli depremsin bende, dön de enkaza bak! En şiddetli dalgasın, vurduğun kıyıya bak. Yıl hangi yıl, aylardan hangisindeyiz, günlerden ne ve saat kaç? Sensiz aklım başımda değil ki! Olmadığın her toprak kıraç, olmadığın herkes aç bîilaç ve nan gibi sana muhtaç! Hiç bu kadar takvimsiz kalmamıştım, bu kadar her şeysiz, her şey sensiz!
Bu insanlık safarisinde, kıyamet arifesinde, aç kurtlar sofrasında, büyük kediler dünyasında tek başına bir ceylanım. O kadar ürkek ve serçe yürekliyim ki tek kalmaktan korkuyorum.
Olmadığın her cennet ayrı bir işkencehane. Neylerim ben sensiz bu dünyanın bağını, bahçesini? Sen ol da dolaşayım ben hiç de dağını, taşını. Üst baş ne âlemde, yeme içme, gezip tozma sanki tüm bunların yabancısı, sevdanın yalancısı, geride kalanın acısı ve terk edilenin sancısıyım.
Can çekişiyorum, bu acı senden bana miras. Kalbime senden başkası girmedi. Adım ne, yaşadığım şehir neresi? En sevdiğim kadın kim, hafızamı kaybetmişim sanki!
Sahi sen var mıydın yoksa hepsi bir rüya mıydı? Sahrada bir serap mıydı, aklında bir sanrı mıydı? Beni bu hale koyan yoksa tanrı mıydı? Eşim dostum kimdi, okuduğum kitap neydi, izlediğim film, sevdiğim şarkı yoksa bütün bunlar yok muydu?
Canım yanıyor sebep olan kim? Yaşamak istemiyorum, sevincimi çalan kim? Sana muhtacım yaşamak için… Tutunmak hayata, nefes almak, gülmek, konuşmak için sana ihtiyacım var.
Sadece şunu bilmeni istiyorum: Senin mutluluğun için her gece dua ediyorum. Tek sen mutlu ol! diye.
…
Okur musun? dedim dosta, Mektubum bitti. Hayır, dedi. Hem o senin özelin, hem de senin halini her gün görüp okuyorum. Az çok ne yazdığını biliyorum. Senin bu halini görüp de seni anlamamak için kör olmak lazım ve ben kör değilim dostum. Güldü bana bakıp. Git haydi, sabah postasına yetiş.
Özenle katladım mektubu ve dikkatlice koydum zarfın içine. Zarfın üzerine de sadece onun adını yazdım. Koştum postaneye. Uzattım zarfı, postacı baktı adrese “Bu kadar mı?” dedi “Bu kadar.” dedim. “Tamam.” dedi. Dünya âlem bilir onu sevdiğimi ve tanır onu. Ne elemlerde olduğuma şahit herkes. Başka adrese de gerek yok.
kaptan