Sana diyorum duyuyor musun: “Korkunç derecede özlüyorum seni.” Yanmaktan mı korkuyorsun? Hislerini ne kadar saklayacaksın daha? Can dayanır mı bunca hasrete, zulüm değil midir hem?
Ayyuka çıkan aşklar coğrafyasında bizim içte saklı duran aşkımız var. Onların dağ dediği aşk, bizim aşkımızın kitabında tepecikten öte bir şey değildir. Okyanus bildikleri bizim kitabımızda bir kaşık sudan başka bir şey değildir.
Çektiğimiz ruhi ıstıraplar, girdiğimiz çileli yolculuklar ve netameli sevdalar bizi içsel olarak olgunlaştırıp bir şarap güzelliğiyle yıllandırırken bizi anlamayan nesle ve bize anlam veremeyen güruha sadece selam olsun diyorum.
Dibine kadar seviyor bu yürek. “Sevgili” dediğim zaman dudağım kuruyor. Bu onu görmeden bana tesir eden hali. Bir de onu gördükten sonra dudağımın nasıl da Afrikalaştığını hesap edin bir zahmet! Gözlerim onun hayaliyle sermestken bir de onu gördüğünde gözlerimin ne hale geleceğini izanınız alabiliyorsa alsın. Ya benim zavallı ellerime ne diyeceksiniz? Boşlukta kaldığı onca yılın sonunda onun ellerine tutunabiliyor ve sımsıkı onun ellerini kavrayabiliyorsa siz benim zavallı ellerimin nasıl terlediğini düşünmeyin bile.
Sevgilinin sesini duyduğumda bendeki içsel yangının nasıl büyüdüğünü ve bütün vücudumu nasıl sardığını göremezsiniz. Bunu size ispatlamamamın imkanı yok. Okyanusu getirip de boşaltsanız o an üzerime içimdeki o yangının bir damlasını dahi söndürmenizin mümkünü yok. Çünkü bu öyle bir yangın ki sadece gözyaşlarımla sönebilecek bir yangındır bu yüzden ağlamıyorum.
Depreme sebep olan enerjinin yeryüzüne çıkıp sıkışan fayları rahatlatması lazım. Bir iltihabın deşilmesi, bir sivilcenin sıkılması gibi. Yazdığım zaman içimdeki zehri döküyorum kağıda. Bazen kalemimin kaldıramadığı ve kırıldığı ahlarım da oluyor, kağıdımın tutuştuğu gözyaşlarım da. Onları bir tek ben görüyorum.
Bir gün yan yana gelirsek gözlerimin ne kadar geveze olduğunu, nasıl da sana özlem duyduğunu anlayacaksın. Kimi roman yazar derdini bir türlü anlatamaz, kimi bir bakışla meramını en veciz şekilde belli eder. Ben çok söylemekten ziyade az söylemeyi ama kalbe tesir etmeyi arzuluyorum. Bu yüzden kalbe odaklı yazıyorum. İnsanların saklı hislerini deşifre ediyor, mahzenlerinde hapsettikleri duygularına tercüman oluyorum. İhtiyacı olan sahipleniyor ve kendisini buluyor yazdıklarımda. Bu yüzden seni yazarken ve sana yazarken toplumsallaşıyorum fark etmeden. Sana yazdıklarım topluma mal oluyor oysa tek sana yazdığımı biliyorum. Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyor musun? Uğruna sayfalarca yazılan bir adamı ya da kadını düşün! Ne bahtiyarlık!
Sana diyorum duyuyor musun? “Anlam veremeyeceğin kadar çok seviyorum seni.” Sen, baş başa kaldığımızda gözlerime bak! Sakın yanmaktan korkma!
Şimdi kalkıp gezdiğimiz yeri gezecek, oturduğumuz yerde oturacak, içtiğimiz çaydan içecek ve yediğimiz tatlıdan tadacağım. Güldüğün şeylere gülecek, sevdiğin şeyleri seveceğim.
Gözlerimin seni her andığında dolmasının sebebihikmetini biliyorsun sanırım. Ruhumun seni bir sarmaşık gibi sarmasının sebebini anlıyorsun umarım. Göğün beline çekilen eleğimsağmalara benzetiyorum kendimi. Rengarenk bir aşkla seviyorum seni; pırıl pırıl, hijyenik bir kalp, sterilize bir bakış ve homojen bir hisle. Sana diyorum duyuyor musun:”Aşırı bir şekilde seviyorum seni!”
Yüreğimin çocukça sevincinin sebebi sensin, mutluluğumun yeganesi… Göğüne mavi olmak istiyorum biliyorum ki sen maviyi çok seviyorsun. Saksına küpe çiçeği olmak istiyorum ve bil ki küpe çiçeğini sana çok yakıştırıyorum. Ruhuna bir gergef gibi işlenen aşk olmak istiyorum ve biliyorum ki sana çok yakışıyorum. Kalbine değen bir ince sızı olmak istiyorum ve biliyorum ki kalbinde olursam asla sızlamayacak yüreciğin.
Kış günü doğan güneşim, yaz günü yağan yağmurum, baharda açan çiçeğim, hazanda sararan yaprağımsın. O kadar farklı seviyorum ki seni âlemde emsali yok. Anla beni istiyorum, yaşa beni diyorum. Sana bakir cümlelerle sesleniyorum: “Sevilmemiş yüreğimin daimi seveni ol!”
Kalan ömrümün tek gerçeği olduğunu da aklından çıkartma, kalan ömrümün tamamı olduğunu da.
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.