Dedesini en son gördüğünde yatalak bir haldeydi, ilkyaza yakın günlerdi. Dedesi; dudakları kurumuş, gözlerinin feri çekilmiş, sesi de yitmiş bir şekilde son bir defa tüm gücünü toplayarak “Karlı pekmez çekiyor canım.” dedi, başka da bir şey demeye muktedir değildi.
Karlı pekmez, kimin canı çekmez? Kar olsa olsa Kuruca’da olur bu mevsimde, Kuruca’nın başında. diye düşündü. Yokluğun en zirvesini yaşıyordu ama son nefesini vermek üzere olan can parçasının son arzusunu da yerine getirmek boynumun borcudur diye düşünüyordu.
Şerif, dedesinin istediği kar için Kuruca’ya giden ve yine Kuruca’da biten gullık denen yabani otun toplayıcısı, bir fakir adam tabiri caizse ekmeğini taştan çıkaran… Ekmek parasının peşinde koşması ve aslanın midesine değin inen ekmek derdinde olması kimseyi alakadar etmez lakin o karı getirmeli dedesine ve üzerine de dut pekmezini döküp iyice karıştırmalı, bir kaşık da olsa yedirmeli karlı pekmezi şifa niyetine.
Karlı pekmez kanlı pekmezdir esasen. Şifa niyetine gidilir Kuruca’ya, ölümle de gelinir. Bir tas kar içindir bu hayat memat meselesi. Ve kalkıp gider Mayısında 2011’in Kuruca’ya tek başına. Yanında ne silahı vardır sıkacağı bir canavara ne de düştüğünde tutunacağı bir el. Gider gitmesine de…
Basından… “Karakoçan’da 2011 yılının Mayısı’nda Şerif adında bir vatandaş kurt ısırması sonucu gerekli önlem alınmadığı için ısırıktan günlerce sonra tedavisi ihmal edildiği ve önemsenmediği için yaşamını yitirdi. Cenazesiyse çelik tabut içinde metrelerce derin kazılan ve kireçlenen bir mezara defnedildi.”
Tabutun içinde Şerif vardı ve Şerif’in içinde de toplum… Dünyanın herhangi bir bölgesinde dahi bu kadar ucuz bir ölüm yoktur ama Şerif bunu yaşadı, gariban ve kimsesiz Şerif, karlı pekmez ve gullık için Kuruca’ya çıkan…
Karlı pekmez kanlı pekmezdir, Kuruca yolu ölümdür bugün.
Şerif bir gariban adamdı, gullık toplayıp çarşıda pazarda satar ve ailesini geçindirmeye çalışırdı. Pekmeze kar katmak için gitmişti o gün Kuruca’ya, dedesi istemişti ölüm yatağındayken oysa Şerif daha önce öldü.
Kuduz bir kurt ansızın üzerine atlar Kuruca’nın eteğinde ve Şerif’in kafasını ağzına geçirir. Şerif elindeki bıçakla alttan alta vurarak kurdun boğazına kafasını kurtarır zor bela ve o halde ilçeye gelir. Yüzü gözü kan içindedir. Elinde Kuruca’nın karı yoktur, kanı vardır. Pansuman edildikten sonra Elazığ’a gitmesi gerektiği hatırlatılır ve geçmiş olsun denilir. Bir garip adamdır Şerif; elinde yoktur yol parası, cebi zaten hepten deliktir, yokluğu çarşaf diye çeker geceleri üstüne, karanlıkta saklar gözyaşlarını. Hem Elazığ’a gidecek parası yoktur cebinde hem de avucunda dedesi için kar yoktur. Üzgün ve bir o kadar da mahcuptur.
Aldırmaz doktorların dediğine, kapılır hayatın olağan seyrine.
2011 Karakoçan, aylardan mayıs… Bir adamı kurt ısırır Kuruca’da. Kuruca bir dağdır ve bünyesinde yetişen gullıka ve başında erimeyen kara ev sahibidir. Adamın adı Şerif’tir, ekmek parası peşindedir ve dedesinin son arzusunun peşinden gitmektedir. Nereden bilsin ki kudurmuş bir kurt da onun peşindedir. Tektir Şerif, fakir olduğu için yabancı değildir tekliğe. Gün yüzü görse işi olur mu Kuruca’da? Kurt ne bilsin Şerif’i, nereden tanısın? Isırması gereken onlarca, yüzlerce, binlercesi dururken…
Şerif bir garip adamdır, bıyığı da paladır, yüreği de lakin ekmek kavgasıdır verdiği, candır ortaya koyduğu…
Şerif gitti, yokluğun, fakirliğin ve sahipsizliğin faturasını canıyla ödeyerek gitti. Peki, geride bıraktıklarına kim sahip çıkacak? Kim kar getirecek dedesinin pekmezine ilkyaz günü?