Fadıl Karlıdağ
Yayın Tarihi: 05.10.2021
ISBN: 9786254125256
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 148
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13 x 19.5 cm
Karakoçanlı şair yazar Fadıl Karlıdağ’ın 4 bölümden oluşan kitabının adıdır “Kesik Türkü”
Bir şairin elinde satırların nasıl da şiirleştiğini, kelimelerin nasıl da raks ettiğini ve kelime dağarcığının nasıl da ehemmiyet kazandığını gösteren bir güzel okunası ve not alınası kitap.
“Notaları dağınıktır bildiğim şarkıların
Bu yüzden dilime pelesenk destursuz sözler” mottosuyla başlıyor Kesik Türkü. Bir dertli yüreğin kelamının nasıl da zirveye çıktığını görüyoruz okuduğumuz her satırda. Sanırsınız ki bir küheylan şaha kalkmış ve söz ülkesinin serdarı benim dercesine isyan ve itiraz ediyor her şeye.
“Sana türküler söylemek isterdim be usta. Ana sütü gibi ak, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz türküler. Çanakkale çarşısında vurulanın, Yemen çöllerinde yitirilenin, hesabını Bağdat’ın Basra’nın allı telli turnasından soranın, gurbet ele gidenin ya dönüp ya dönmeyenin, İstanbul’u mesken tutanın , yüksek eyvanlarda yatıp uyuyanın ,sarı gelinin , horozdan korkan oğlanın , dostunu Allah’a emanet kılanın , arzuhalini yâre böyle yazdıranın , açılın kapılar dosta gidelim dercesine ilmek-ilmek , damar-damar, düzensiz imzasız , hilesiz hurdasız türküler. Hâlâ türkü sever misin be usta?”
Kesik Türkü, bugün yaşadığımız ve dün terk etmek zorunda kaldığımız muazzam bir coğrafyanın terennümü şeklinde karşımıza çıkmakta bazen de bizleri Kaf Dağı’na çıkartıp devlerin, perilerin ve cinlerin olduğu masalımsı dünyanın bir film şeridi gibi gözlerimizin önünde geçmesine vesile olmaktadır. Kâh bir eski zaman masal tadı, kâh şiirsel bir anlatı, kâh da modern bir tavır var kaleminde Karlıdağ’ın.
Yazmak kolay bir eylem değil ama şair bu eserinde ustalığını konuşturmuş adeta değme yazarlara, nam salmış şairlere tabiricaizse yazın sahasında nal toplatmış. Bizlere de alkışlamaktan ve tebrik etmekten başka bir şey düşmez.
Karlıdağ’ın kalemi bana Halit Ziya ile başlayan mensur şiirin tadını hatırlatmakta ve şairin düzyazıda da o ahengi ve ritmi nasıl da bulduğunu göstermektedir.
“Beynimin kılcal damarlarına baskı uygulayan çıplak gerçekliğin, yalın hakikatin acımasız ağırlığıdır.”Karlıdağ’ın çıkış noktası. “Siz hiç kanayan yaranıza tuz bastınız mı?” diyerek bu coğrafya insanının çektiği acıları ve o acıların yalınkat halinin ve hakikatinin nefsindeki muhasebesidir her satır.
Şerh düşüyor tarihe Karlıdağ.
İsyan ediyor bir nevi.
Ve itirazı var sahteliklere, liyakatsizliğe.
Ayak oyunlarına, ön yargılara, yokluğa ve çaresizliğe posta koyuyor şair. Tüm bu olumsuzlukların yol üstü restoranların neon ışıkları gibi parladığını bir uzun yol otobüsünün penceresine başını yaslayarak müşahade ediyor ve bunların karşısına da hüsnüzannı koyuyor, aydınlığı, barışı ve dostluğu…Tabii ki onu anlayabilmek için bu inci deryasında dalmak da önemli.
“And olsun kaleme” diyerek kelimelerin ve cümlelerin namusunu bir şekilde cümle âleme gösteriyor yazdıklarıyla. Hiçbir gücün emrinde olmadığını, fikirlerini özgürce beyan ettiğini ve dert sahibi olmadan da hiçbir hakikatin gün yüzüne çıkmayacağını okkalı bir yumruk gibi suratımıza nakşediyor.
Dökülen her gözyaşının öncesinin onca acı olduğunu sabit tecrübeyle biliyor şair. Dinozorlar medeniyetine göndermede bulunuyor ve dinozorların tarihta kaldığını ama dinozorluğun kıyamete dek süreceğini ifşa ediyor. Kirlenen bir dünyada kalp kumbarasına iyiliği, güzelliği ve insanlığı koyup biriktirmemiz gerektiğini bunun için de sevgi, tebessüm ve yürek kumbarasının elzem olduğunu belirtiyor. “Özveri edebiyatının en ısrarlı takipçileri bulundukları mevki ve makamlara paraşütle indirilen hak, hukuk, adalet liyakat fukaralağının mücvesseem örnekleri olana kifayetsiz muhterislerdir.” diyerek kaleminin aslında ne kadar keskin olduğunu da göstermiş olmaktadır. Şair “A’rafta hangimizin doğruları mutlak doğru, hangimizin yanlışları mutlak yanlıştır.” diye soruveriyor bize.
“Okuduğumuz kadardır dünyamız” diyen şair bu eksende hareket ederek örnek almamız gereken yazarlardan, şairlerden bahsetmektedir. Mevlana’dan neşet edip gelen söylemin yanında Yunusça ifadeler ve Sadi’den hikayelerle bizi Doğu’nun mistik iklimine götüren ve bizden olanı ortaya koyan Karlıdağ; Andre Gide’nin Dar Kapısı’ndan yola çıkarak Latin Amerika’nın ünlü şair ve yazarı Borges’e kadar Batı dünyasının zirvelerinden de bahsederek bir nevi evrenselliği yakalar. Ömer Seyfettin’ in Yüksek Ökçeler’i, Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır’ı ve Sadi Şirazi’nin Gülistan’ıyla bizi farklı dünyalara götüren usta kalem, Urslua K. Le Guin’ in ütopik dünyasına da misafir etmekte, Adam Fawer’in Olasılıksız’ından bir hikayeyle de demir zincirlerle bağlı olduğumuz her şeyden kopmamız gerektiğinin altını çizmekte, bu kısır döngüyü de ancak eğitim ve bilgiyle kıracağımızın öneminden bahsetmektedir.
Kesik Türkü; bir şairin yüreğinden ifraz eden bütün hislerin, ruhundaki yaraların ve aklındaki soruların edebi bir tarzda kaleme alındığı ve imge dolu bir dille ifade edildiği mümtaz bir eserdir. Şairin söylediği bu türküye bizler de eşlik ederek kendi türkümüzü yaratmanın derdinde olmalıyız. Çünkü sadece derdi olan bizi anlar. Şairin kaleminde isyan var; bir de kaçak sevdaların, tütünlerin, çayların ve firarilerin onulmaz yarasıyla birlikte çatlamış ve sigaradan kararmış dudaklarındaki kesik türküsü.
