Cepkenin içinden çıkardı saatini. Artık böylesi saatler kalmamıştı. Bir eski zaman beyefendisini hatırlatıyordu bu saatle. Alüminyum, gümüş renkli köstekli cep saatiydi. Bu saatin bir özelliği vardı sırf bu yüzden adam sol yanında taşıyordu cep saatini. Kalbinin üstüne gelecek şekilde iç cebi olan gömlekler giyiyordu. Gece 12’ye ayarlıydı saat. Ve başka hiçbir hareket yoktu saatte. Kurulduğu saat geldiğinde zembereği çalışır ve dururdu yine.

Bütün saatler adamda gecenin 12’siydi. Sabah uyandığında cep saatine bakardı. Öğle yemeği yediğinde… İkindiüstü… Akşamüzeri… Biri ona saat sordu mu gece 12.00 derdi. Zaman mefhumu tek bir saate indirgenmişti onda. Bozuk saat misali bir şey değildi bu durum. Tamamen bilinçliydi ve bir o kadar da acıtıcıydı. Kıyamet kopsa, ecel gelse bile o saatte nefes alıyorlarsa bir şekilde yazacaklardı birbirlerine. Bu bir kelime de olabilirdi, bir nokta da bir işaret de… Kaç kez ayrılığın eşiğine gelmişlerdi de yine saat 12’yi vurduğunda soğuk da olsa bir nokta koymuşlardı mesajlarına. Hiçbir şey bitmedi buradayız demekti bu. Ve o bir nokta onları sıkıntılı süreçten alıp başka hülyalara götürüyordu. Mutlu oldukları, el ele tutuştukları ve sımsıkı sarıldıkları anlara…

Onunla gerdiği her saniyenin dahi kıymeti vardı ama sözleştikleri an gelince başka bir mutlu oluyordu adam. Sanki geri kalan saatler yalanmış da sadece saat gece 12’yi gösterdiğinde içi içine sığmaz oluyordu. Bu öyle bir hal aldı ki artık adam kafayı yemek üzere oldu. İşi gücü bırakıp saatin başında durdu. Yelkovan ve akrebiyle oynuyordu saatin. Zembereğini kuruyordu. Mesela saati eline aldığı vakit günün erken bir saatiyse eliyle 12’e getiriyordu akreple yelkovanı. Gözlerini kapatıyordu gece olmuş misali. Yazsın istiyordu sürekli. Bütün saatler 12 olsun istiyordu. O anın büyüsü ve heyecanı başka saatlerde yoktu. Gün içinde de konuştukları, yazıştıkları illaki oluyordu ama saat gecenin 12’sinde ayrı bir sihir vardı. Tazeleniyorlardı, arınıyorlardı ve tekrar sevmeye başlıyorlardı birbirlerini gibi hissediyorlardı.

Bir gün araları bozuldu kadınla adamın. Önce diğer saatlerde görüşmemeye başladılar. Yazışmaları azaldı. Konuşmaları yok denecek hale geldi. İş, tek gece saat 12’yi gösterdiğinde hayat belirtisi olarak bir işaret koymaya kadar geldi. Adamın sinirleri geriliyor ve saldırgan bir hâl alıyordu adam. Başka bir saate bakmıyordu. Hatta cep saatinin dışındaki saatleri parçalamıştı. Duvardakini, kolundakini, telefonundakini…

Kadın aramıyordu onu. Konuşmuyordu onunla ve yazmıyordu ona. Gece saat 12’yi vurduğunda da yazmamaya başladı. Bir gün yazmadı. İki gün yazmadı, üç gün… Adam bütün saatleri topluyor, çıkartıyor, bölüyor ve 12’ye getiriyordu bir şekilde. Bittiğine inanmıyordu çünkü söz vermişlerdi birbirlerine. “Ne olursa olsun gece 12’yi gösterdiğinde bir mesaj atacaktık öyle ya da böyle. Bu yeminimizdi.” diyordu. Bana bunu söylediğinde şaşırdığımı söyledim adama. “Dün gece yine aramadı. Önceki gecelerde olduğu gibi…  Arayacaktı 12’de. Yeminimizdi bu.”

–              Gideni bırak, dedim. “Hapsetme aklına. Tutma onu kalbinde. Ve gidenin ardında hiçbir şeyin anlamı kalmıyor. Edilen yeminlerin bile. Kendini heba ettiğin yeter bu kadar” Adam dinlemiyordu beni. Belki bu gece yazar, diyordu. Belkileri bitmedi onun ve bir daha asla gelmedi kadın. Bir şey olacaktı bu gidişle adama.  Artık aklı başka bir şeye ermez, gözleri başka bir şey görmez oldu. “Bir nokta da mı koyamıyor o saatte. Bu kadarcık mıymış sevgisi? Allah kahretsin!” diyordu. Onun bu haline dayanamıyor,  üzülüyordum. Son bir kez şunu söyledim:

–              Adam, dedim.  “Yeter artık! O gitti ve dönmeyecek bir daha. Halen söz verdik birbirimize, yemin ettik diye gece 12’yi bekliyor olmanın bir manası yok ve kalmadı da! Lütfen, sana bir şeyler olacak diye korkuyorum. Çok kaptırdın kendini.” Havaya konuşuyordum sanki. Manasız bakan bir çift göz vardı karşımda. Beyni erimiş kalbi tükenmiş… Konuşmaya dahi mecali kalmamıştı.

Göremedim bir süre onu. Merak edip evine gittim. Köstekli cep saati paramparça olmuş bir şekilde yerdeydi. Yine de saat 12’yi gösteriyordu. Saatin diğer bütün zımbırtıları ortalıktaydı. Akrep ve yelkovan 12’nin üstünde adeta birbirine sarılmış gibi sımsıkı duruyordu. Bu saatin de adamla problemi varmış diye düşündüm. Kırılırken dahi paramparça olurken dahi adama kurşun sıkıyordu sanki. Bir daha vurayım, bir daha, diyor gibiydi saat. Saatin paramparça edildiği duvara: “Saat 12’yi vurduğunda yine gelmedin. Dün gece de gelmedin, bir önceki gece de… Diğer gelmediğin geceler gibi.  Ben de tuttum saati vurdum duvara. Ve sana iyi olduğumu yazdım son mesajımda. Sana yalan söyledim ilk defa. İyi değilim aslında, elveda!” 

Adamı görmedim bir daha. O günden hatıra kaldı işte köstekli cep saati hikâyesi bana. Bugün nerede bir köstekli cep saati görsem onun yemini gelir aklıma. “Yemin etmiştik gece 12’yi gösterdiğinde iki elimiz kanda da olsa yazacaktık birbirimize.” diye.

Şimdi iki eli ayrılıktaydı.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikKARAKOÇAN BİZİM
Sonraki İçeriksiyah şapkalı adam
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.