Büyük şair Özdemir ASAF’I aramızdan ayrılışının 41.yılında saygıyla anıyoruz.
Az sözle çok şey anlatmaya onun şiirleri en güzel örnektir. Özgündür onun şiirleri. Zıtlıkları barındırır, benzerlikleri, çağrışımları… Söz oyunları çoktur onun şiirlerinde: “Ben sana yenilmedim, çünkü ben seninle oynamadım.” Yaşam vardır iliğine kadar, hüzün, sevgi, yalnızlık… İnsana dair her şey imbikten geçirilmişçesine onun dimağından süzülüp akmıştır kâğıda. Alın teridir onun şiirleri, akıl kârı, kalp işi… Tabii ki bin anlam yüklediği kelimeyi anlayana…
“Kalbinden başka gidecek yerim yok.
Beni evsiz bırakma.” şair diyecek bir şey bırakmıyor size. Sevgiliye:
”iki seçeneğin var;
-ya kal
-ya da gitme ” diyen şair bir o kadar da nettir aslında duygularını ifade etmede.
Dil de bir işçiliktir: kelime işçiliği… Emek ve birikim ister. Onun dil işçiliği üst düzeydedir. Ve anlam onda bir dizenin içine giren binlerce sayfa niteliğindedir.
“İnsan mı paraya bağlı, para mı insana bağlı?
Bu insana bağlı…”
R özürlüdür Özdemir ASAF.
Bir gün taksiye biner, taksici: “ Buyyun neyeye?” der. Taksici de r’leri söyleyemeyen birisidir. Özdemir Asaf: “Kayaköy” derse taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için “Eminönü” der. Karaköy’de inmesi gereken Özdemir Asaf, Eminönü’nde iner ve Karaköy’e yürür. Bu dünya böylesi güzel adamları gördü. Ve böylesi güzel adamlar da en güzel şiirlerini yazdı. Normalde konuşurken “r” harflerini söyleyemez Asaf. Bu yüzden lisedeyken şiir okutmazlar ona. Hatta lisede hocasına neden kendisine şiir okutmadığını sorduğunda “Sen şiir okumuyorsun, şiirin canına okuyorsun.” cevabını almıştır.
En meşhur şiirlerinde bir tanesi LAVİNİA’ dır. Okumayan yoktur sanırım. Rivayete göre Özdemir ASAF platonik aşkının neticesinde bu şiir yazar. Bir yarışmaya da gönderir bu şiirini. Şiiri birinci olur, kürsüde okuyacaktır LAVİNİA’YI. Kadere bakın ki Lavinia dediği Mevhibe BEYAT da salondadır ama Lavinia’nın kendisi olduğunu bilmemektedir. Ancak şiir okunurken salonu terk eder Lavinia. Asaf şiirinin son dörtlüğünü okumaya başlar:
“Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia!” Yazdığı şiiri her dizesiyle yaşar o an. Ne keder ama? “Herkesin bir hikâyesi vardır ancak herkesin bir şiiri yoktur.” diye boşuna dememiştir ASAF.
Ne güzel adamsın sen, ne şiir adamsın, ne şirinsin.
“Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yönde olurum.” diyen bir adam sevilmez mi sizce? His zenginidir o, kelime zengini…
“ne cenneti merak ediyorum,
ne cehennemi;
çünkü ben annemi gülerken de gördüm
ağlarken de…” inanın diyecek bir şey bulamıyor insan, tefekküre dalıyor. Sayfalarca yazılacak olanı birkaç dizeyle anlatıyor. Her yüreğin harcı değildir bu. Marifet iltifata tabidir bu yüzdende alkışı hak ediyor onun şiiri.
“Sus be yüreğim!
Ben de biliyorum özlediğimi
Sus da bilmesin özlendiğini.”
Of çekmek isteyen varsa çeksin, tek sigara çekmesin. Şair damardan girmiş lakin bu şiire ihtiyacı olan damar damar çatlıyor. Her tarafı akıyor hüzünle, tavanı delik deşik bir ev gibidir şair. Islanmadık yeri kalmıyor keder yağmurunda. İçten içe akan his yağmurları sele dönmüştür. Kalbi olan anlar bizi.
“ama ben en çok şeyi
en kısa zamanda sana söyledim
yalnız sana.” var mı böylesi? En çok şeyi, en kısa zamanda, en beliğ şekilde ifade eden var mı? Kalbe atılan imzanın sahibidir o. Milyonlar gelip geçer bu handa. Yüzler binler kalır işte böylesi şiirlerle.
Her toplum kendi şairinin şiirinde bulur kendisini. Bu yüzden toplum kendi boy aynasına bakmak zorundadır her daim. Tıpkı şairin dediği gibidir her şey:
“her seven
sevilenin boy aynasıdır.
sevmek
sevilenin o aynaya bakmasıdır.”
GÜRHAN GÜRSES