Bir çift mandallı mavi naylon ayakkabısı vardı ve yaz kış giyerdi bu mandallı mavi naylon ayakkabıyı çünkü ucuzdu. Bir de herkesin ayağında vardı belli ki herkesin durumu aynıydı. Spor ayakkabısı olan zengindi, kundurası olan bir de. Herkesin mutlaka bir hikayesi vardır yokluk günleriyle ilgili. Siyah Ankara lastik ayakkabı  kadar olmasa da mandallı naylon ayakkabılar da bir dönemin vazgeçilmezleriydi. Yoksulluğun gözü kör olsun! Ayaklar çok çekmiştir çilesini de ondan bunu söyledim. Naylon ayakkabılar yazın yakardı ayağı ve keserdi kenarının değdiği yeri. Kışın donardı ayaklar ve kayardı buzun üstünde. Bütün konforu ki konfor sayılırsa ucuzluğu ve çok bulunurluluğuydu piyasada. Bunu bulamayanlar da vardı, bulanlar da şükrediyordu zaten.

Bayram arifesinde o da diğer çocuklar gibi bayramlıklarını bekliyordu. Lakin alabilecek güçlerinin de olmadığını çok iyi biliyordu. Hiç değilse mandalı kopmuş arkası yırtılmış naylon ayakkabısının yerine yenisi alınsa ona da razıydı. “Göğün mavisinden olmalıydı naylon ayakkabım.” diyordu “Hiç değilse kendimi göklerde yürüyormuş gibi hissederim.  Rüyamda görmüştüm, yenisi ayaklarımdaydı. Koşuyordum hiç durmadan. Yorulmak nedir bilmiyordum ve mavi mandallı naylon ayakkabım koştukça daha mavileşiyor ve parlıyordu sanki. Kanatlanıp uçacak gibiydim. Maviliklere karışacaktım neredeyse.  Seyyar tablacı her gün geçiyordu bizim oradan ve tablasında rengarenk naylon ayakkbılar vardı: pembelisi, mavilisi, yeşillisi…” Dalıp gidiyordu kendi kendine konuşarak. Hayaller de parayla değildi ya! Fakirin hayali de ucuzdu öylesine şaşşaalı değildi yani, mütevazıydı ama.  Siz parsel parsel almak istersiniz dünyayı zengin olunca onlar da parsel parsel dağıtmak ister dünyayı kendileri gibi olanlara. Biri cebini doldurur yüreğini boşaltır, diğeri cebini boşaltır yüreğini doldurur.

Babası psikolojik yönden sıkıntılı olduğu için çalışamıyordu ve cüzzi bir engelli yardım parası alıyordu. Annesi de beş çocuğa bakıyordu. Komşuların ve hayır hasenat sahibi insanların getirdikleriyle günü kurtarıyorlardı. Bayram yaklaşıyordu ve o da her çocuk gibi bayramlıklarını hayal ediyordu.  Zengin olsa mahalledeki bütün çocuklara mavi mandallı naylon ayakkabıdan alacaktı.

Böylesi güzel hayalleri de vardı çocukça. Denizi görse eminim ayakkabısının deniz mavisinden olmasını isterdi. Şimdilik gök mavisindeydi ve hayallerini de göğün uçsuz bucaksız maviklerinde pupa yelken dolaştırıyordu. Ülkelerin sınırları vardı, şehirlerin, ilçelerin hatta köylerin bile ama göğün sınırı yoktu, mavilikler uzayıp gidiyordu onun tahayyülünde. Bulutlar adalarıydı bu maviliklerin ve o da bu sonsuz maviliklerin sevdalısıydı. Tek eksiği ayakkabısıydı mandallı mavi naylondan.  Sahi kaç para eder ki bu naylon? Olmayınca cepte üç beş kuruş o bile çok paradır.

                Arife olmuştu uyandığında. Yastığın altına baktı, döşeğini kaldırdı ama yoktu naylon ayakkabı yumdu gözlerini. Gerçekte olmayan hayal de olmaz mı? Gözleri doluydu ama doluluk dökülmüyordu gözden,  donuyordu. Kışın çatılarda oluşan sarkıtlar gibiydi yaşları, düşmüyordu kolay kolay. Silecek başka bir el de yoktu zaten. Tam dalıp uykuya gıpgıcır mandallı mavi naylon ayakkabısını giyecekken bir ses duydu:  “Nayloncu geldiiii!” diye.  Olacak iş mi şimdi bu? İnsan bu kadar da tahrik edilir mi ve ihtiyacı olduğu yerden yaralanır mı? Hemen üstündeki yorganı attı bir kenara, pencereye  koştu. Evet hayalleri o tablanın üstündeydi ve en göz alıcı rengi seçtiğine inanıyordu bu yüzden de garip bir şekilde kendisiyle gurur duyuyordu. Tablanın üstündeki mandallı mavi naylon ayakkabı sanki kendisine göz kırpıyordu. “Gel de al beni!” diyordu.  Hem görüyor hem de duyuyordu onu. Kimse inanmayacaktı ona ama o yemin edebilirdi en kutsal değeri üstüne. Tabladaki mandallı mavi naylon şimdi de gülümsüyordu ona.  “Ya benimsin!”  dedi  “benimsin” diye de mühürledi söylediğini. Gözden kaybolana değin ardından baktı tablacının. Arka sokaklarda tablacının hayal meyal sesi gelene kadar da camın önünde durdu, ayakkabıcığın konuştuğuna ve ona gülümsediğine adı gibi emindi.

                Son günlerde o kadar odaklanmıştı ki naylon ayakkabıya etrafında neyin olup bittiğini çok geç fark ediyor ve anlıyordu.  Bildiği tek şey insanların yoksul olduğuydu. Değil normal bir ayakkabıyı naylonu bile bulmak da zorlanıyordu.

                Bayram günü dışarı çıkmadı hiç. Herkesin gıcır gıcır olduğu gün o nasıl çıkacaktı mandalı kopuk ve naylonu yırtık bir ayakkabıyla. Gerçi çorabı da yırtık ve eskiydi çünkü baş parmağı dışarıdaydı. Baş parmağının o hali bir hırsızın başını kapıdan içeriye sokup bakması gibiydi . Çıkarıp attı bir kenara çorabını da, ters ters baktı yırtık ayakkabısına. Sırt üstü uzandı overlokçunun elinden onlarca kez geçmiş kilime, elleriyle de gözlerini kapattı ve evin ağaçtan yapılmış tavanına dikti gözlerini. Usul usul kapandı gözleri, olduğu yerde uyudu. Tabladaki naylon ayakkabının ona gülümsediğini , göz kırptığını ve benimsin dediğini hatırladı. Yüzüne anlık da olsa bir gülümseme geldi, dudaklarının kıvrımı hareket etti, gözlerinin içi parladı. Çünkü naylon ayakkabı, tabladan atlıyor ve ona doğru koşuyordu. Evet aynen böyle. O da hemen kapıyı açıyor ve ayakkabıcığa doğru yalınayak koşmaya başlıyordu ama bir türlü kavuşamıyorlardı. Mesafe uzuyordu sanki her adımlarında. Rüyada  bile vuslat gerçekleşmiyordu.   Bir el başını okşuyordu, tanıdık bir eldi ve biliyordu bu elin sıcaklığını, merhametini. Bu annesinin eliydi evet.  Ayağa kalkıp sarıldı o elin sahibine sımsıkı. Islanmış kirpiklerinin mendili, yaralanmış kalbinin merhemiydi bu el, biliyordu. Eski gazete kağıdıyla sarılı bir paketi ona doğru uzattı o el. “Bugün bayram oğlum, insan annesinin elini öpüp bayramını kutlamaz mı?” Gayriihtiyari annesinin elini öptü ve ‘Bu benim mi?’diye de gazete kağıdına sarılı pakete baktı. “Evet oğlum bu senin, aç bakalım.” Çocuk hızla kağıdı yırttı ve mandallı mavi naylon ayakkabıyı görünce de gözyaşlarına hakim olamadı. Bu inanamazsınız ama dün pencereden baktığı vakit ona gülümseyip el sallayan ayakkabıcığın ta kendisiydi. Bak şimdi yine göz kırptı. Gülümsediğine de emindi. Hatta şunu fısıldadığını dahi duymştu: “Dün sana benimsin demiştim.”  Kapı zili çalıyordu ve annesinin sesi geliyordu mutfaktan: “Oğlum kapıya baksana!” Ne elinde gazete kağıdı vardı ne de naylondan ayakkabı. Tatlı rüyalar 3aleminden hakikatin acı ve soğuk yüzüne bir kez daha uyanmıştı. İstemeye de olsa ayağa kalktı kim o demeden açtı. Kimse yoktu, gözlerini ovuşturdu sağa sola baktı. Tam kapıyı kapatacaktı ki ayakkabıcığı gördü kapının tam da önünde. Mandallı mavi naylon ayakkabıyı. “Gelen kim yavrum?” diyordu annesi mutfaktan. Çocuk zili çalanın ve kapılarına kadar  gelenin dün gerçeğini bugün de  rüyasını gördüğü  ayakkabıcığı olduğunu söyleyemedi annesine.  Yüzde yüz emindi, bu dün kendisine  gülümseyen ve el sallayan ayakkabıcıktı. Yere çömeldi ve ellerinin arasına aldı ayakkabıcığı, göğsüne götürüp bastırdı iyice. Dünyanın en güzel günüydü onun için, en mutlu bayramı…

Güneş en parlak ve sıcak haliyle onların üstüne vuruyordu, bir tiyatro sahnesinde ışık huzmesi içinde kalan oyuncular gibiydi çocuk ve naylon ayakkabısı.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikBU DA BENİM MASALIM
Sonraki İçerikKÖPEK YAVRULARI
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.