RIHTIM dergisinin 37. saysında çıkan öyküm

– Maviyi seven kadınlar var ya azizim! İşte onları bulun ve sevin.

Meczup’un biri sokağın ortasında durmuş herkesi elinden, kolundan ya da eteğinden tutup çekiştiriyordu bunu söyleyerek: “Maviyi seven kadınları sevin! Çünkü mavi unut değil umuttur, hüzün değil mutluluktur.”

“Adam haklı beyler” dedi iri kıyım birisi. “Şiir gibi sözler bunlar” dedi kadının biri. Dikkat çekmeyi başaran Meczup:
– Çiçeği kuruduğu için ağlayan kadınları sevin, dedi.

Kimse bir şey anlamadı onun bu seslenişinden. Bir anlam da veremedi.

– Çünkü onlar yaşatmayı bilenlerdir ve her canın rabbin bir emaneti olduğunu anlayanlardır. Bir çiçeğe dahi bu kadar üzülen kadının yüreği dünyanın en yufka yüreğidir. Sevilmekten başka bir isteği de olmaz bu kadının. Sevmekten başka da arzusu… Meczup böyle söyleyince:

– İlahi bir yasa olmalı bu, dedi birisi. “Yok, öylesine söylenmiştir” dedi bir diğeri. “Meczubun teki bu adam!” dedi başkası. “Sözlerini ciddiye almaya değmez.”
– Yok, yok, bu adam hayatı iliğine değin yaşamış, söyledikleri çok kalbi sözler!
– Akli olmayan hiçbir söze itimadım yok! Kalbi olan çabuk unutulur akli olan ise kolayca unutulmaz, dedi yekdiğeri.

Herkes Meczup’un söyledikleri sözlere kendi zaviyelerine göre cevap veriyordu. Kimse haklı da değildi haksız da! Meczup devam etti:
– Avucunda beslediği muhabbet kuşu öldüğünde bir hafta yas tutan kadınları sevin! Çünkü onlar yanmasını bilenlerdir. Kıymeti el üstünde tutanlardır ve sevmenin hakkını verenlerdir.

Doğru söze ne denir, dedi bir kadın. “Yanmasını bilenler, evet… Ben de öyle düşünüyorum” dedi başkası. “Bir kutsal kitaptan alınmış gibi bu sözler!” dedi, ukalanın biri.

Kalabalık toplanmaya başladı Meczup’un başına. Onun sarf ettiği sözleri yüreğinden alkışlayanlar da vardı, başıyla onaylayanlar da! Durup muhakeme edenler de vardı, arada kalanlar da. Ama herkesin ortak fikri şuydu: Meczup, Allah için güzel konuşuyordu.

Hani yaz günü ansızın bastıran yağmurlar olur ya, Meczup da “Babasını andığı vakit gözleri dolan kadınları sevin!” deyince derinden bir “ah” sesi işitildi. Yusuf’un atıldığı kuyudan çıkan ah’a benziyordu; İbrahim peygamberin ateşe atıldığında çıkarmış olduğu… Bir aşığın göğe yükselen ah’ıydı bu. Bir kadın yere uzandı. Başka âlemlerin acısıyla içi lebalep doluydu kadının. Ve ağzından çıkan ah yürekleri yakıyordu. Kalpten bakanlar onun ah’ından çıkan dumanı ve geriye kalan külleri görebilirdi. Ve onun gözlerine bakanlar kâğıttan gemilerini hazırlayabilirlerdi. Siz hiç gözyaşı denizinde kâğıttan gemiler yüzdürdünüz mü?

– Ne mutlu o babaya ki böylesine hayırlı bir kız bırakmış ardından, dedi güngörmüş biri.
– Babasının kızı… dedi onu tanıyanlardan birisi.
– En kutsal gözyaşıdır kızın gözlerinden dökülenler. Çünkü safi bir aşkın, sevginin tezahürüdür gözyaşları.

Meczup, o kadar yerli yerinde misaller veriyordu ki orada olanlar her cümlede kendilerinden bir şeyler görüyordu ve yüreklerine kadar hissediyordu. Manevi bir hava sarmıştı orayı baştan sona kadar. Manevi bir havayı soluyordu oradakiler. Herkes dünyevi şeylerden uzaklaşmış manevi âlemin Meczup’un eliyle onlara sunmuş olduğu yemişlerden ve içeceklerden alıyordu.

Ruhları haz içindeydi ve oradakiler ruh açlıklarını mecnunun doyurucu sözleriyle itmam ediyorlardı. Hiç bu kadar mutlu olmamıştı oradakiler. Ancak rabbin huzurunda bu kadar huşu içinde kalabilirlerdi. Bu kadar içtenliğe düşmemişlerdi o ana kadar.

Meczup: “Son bir cümlem daha var.” dedi:

“Onu söyleyip gideceğim bu ellerden. Peşimden gelmeyin sakın, aramayın da beni! Mevlana da Şems’in peşinden koştu Şam’a kadar ama nafileydi bu koşu! O da biliyordu bunu ama Şems’in geçmiş olabileceği yollar ve bulunmuş olabileceği yerler de Mevlana’ya zevk veriyordu. Bunu kalbinin derinliklerinde hissediyordu. Çok sıkıldığınızda kalbinize dönün, ruhunuzun nefessiz kaldığını hissettiğiniz anda gözleri yaşlı bir kadına bakın. Ve görün onun ruhundaki uçurumları da ağlayın halinize hep birlikte.”

Herkes pürdikkat kesildi ve Meczup’un söyleyeceği son sözü bekledi.

“Siz siz olun, en sevdiğinden, babasından, kalan bir kol saatini ömrünün hazinesi sayan kadınları çok ama çok sevin!” dedi.

Herkes sustu. Kimi babadan yadigâr kalan kol saatine baktı içli içli, kimi bir tütün tabakasına, kimisi de bir tespihe… Meczup doğruldu ve güneşin battığı yöne doğru yürümeye başladı. Ardından bakanlar güneşin mi, Meczup ‘un mu battığını anlayamadı. Zaten az sonra güneş de Meczup da kayboldu.

Önceki İçerikYASTIK
Sonraki İçerikTARİZNAME
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.