Bugün, ölümünün 58. yılı Nazım’ın!
– 3 Haziran 1963, Moskova, Rusya –

Gerçi yoktur şairin ölüm yılı varsa eseri. Fikri alakadar etmeyebilir sizleri, katılmayabilirsiniz yaptıklarına ama mutlaka yüreğinize isabet etmiştir dizeleri ve unutmayın Türkçe yazmıştır. Sağcının solcuyu, solcunun sağcıyı; Kürt’ün Türk’ü, Türk’ün Kürt’ü; Alevi’nin Sünni’yi, Sünni’nin Alevi’yi kabul etmediği, benimsemediği ve anlamadığı bir ülkede herkesi sevgiyle ve saygıyla kalben selamlıyorum.

“Aynı daldaydık
Aynı daldaydık
Aynı daldan düştük ayrıldık
Aramızda yüzyıllık zaman
Yol yüzyıllık.” Sahi şairler, yazarlar, sanatkârlar ölür mü? Doğumları tamam da ölümleri tamam değil; milletin ortak hafızasında en değerli hazine gibi saklı kalacaklardır. Aynı dalda duran yürekler ayrılmamalı, kırılmamalı, kopmamalı birbirinden.

“şu kâinat denen nesnenin içinde
en çok sevdiğim yürek
üzerine en çok titrediğim insan kalbi
senin göğsünün içine takılı olandır” daha ne denir sevgiliye, bundan ötesi var mı? Bunu duvarının baş köşesine asmayacak, kapak fotoğrafına iliştirmeyecek, sevdiğine fısıldamayacak az insan vardır.


“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!” İnsanın insana kulluğunu isteyen var mı? Tek ve hür olmaktan imtina eden var mı? Birlikte kardeşçesine yaşamayı arzu etmeyen var mı? “Bu memleket bizim” demeyen var mı?

Nazım, Bursa Cezaevinde hapistir. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Cezaevinin denetimine Adalet Bakanlığından bir müfettiş gelir. Birkaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “Nazım’da buradaymış, çağır da görelim, nasıl birisidir?” der. Nazım’ı odaya getirirler.Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “Demek Nazım sizsiniz.” der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası “Gidebilirsiniz!” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe bir: “Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “Kim duymaz Hayyam’ı?” Nazım, “Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım, devam eder: “Görüyorsunuz Hayyam’ı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin adalet bakanını ve sizi kimse anımsamayacak!” der çıkar. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar. Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşun yolunu tutmuştur. Sahi siz hatırladınız mı dönemin adalet bakanını ya da o müfettişi?

“hiçbir korkuya benzemez
halkını satanın korkusu” demişti ya Nazım, işte aklıma takıldı ona vatan haini yaftasını takanların hangi psikolojide olduğu! “Kuvayımilliye Destanı, Memleketim” kafi delildir bu ülkeyi ve insanını sevdiğine dair. Bir gün Moskova’da bir panele katılmak için uçakla havalanır. Arkadaşlarıyla sohbet ederken bir aksilik nedeniyle uçağın rotasının değiştiğini ve Türkiye üzerinden geçileceği anonsu işitilir. Uçak Türkiye üzerinden geçmektedir o an. Nazım bir an dalar. Dostları hüzünlü hüzünlü ona bakar. Nazım’ın dudaklarından şu sözler dökülür hasretle: “Keşke uçak şu an düşse….” diye.
Siz canınızı verircesine sevebilir misiniz ülkenizi? Görebilmek için insanını bir kez, içebilmek için suyunu, yiyebilmek için yemişlerini ve çiçeklerini koklayabilmek, çocuklarını sevebilmek için! Mümkünü var mı size?

“sen esirliğim ve hürriyetimsin
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin
sen memleketimsin.” Güzel memleketim, ne de düşman yapmışız birbirimizi; fırkalara ayırıp ırklara ve mezheplere bölüp… Takım tutar gibi insan tutmuşuz, sen siyahsın sen beyazsın diye fikrinden dolayı insanları ayırmışız, mimlemişiz bizim gibi düşünmeyeni, horlamışız, dışlamışız ve yazık etmişiz ülkemize.

“sorma bana ne kadar seviyorsun diye tavanı kadar sokağın
dibi kadar cehennemin” ne kadar güzel geliyor insana yazdıkları, ne kadar da yüreğinde var olanı tamamen dökebiliyor kağıda! Sahi siz sokağın tavanı kadar sevdiniz mi birisini, ya da cehennemin dibi kadar! Daha ne denir sevme üstüne, şair bizlere söz bırakmamış diyecek.

“Ya hayrandır sana ya düşman
Ya hiç yokmuş gibi unutulursun
Ya da bir dakika bile çıkmazsın akıldan” Daha ne diyecekti, ne yazacaktı ve nasıl haykıracaktı bizlere? Herkes sesleniyor onun dizeleriyle birbirine, yazışıyor, konuşuyor. Şairler ölmez ve her okunduğunda şiirleri yeniden doğarlar diyorum. Onlar surette birler ama halkın kalbinde milyondurlar.

“Şehrime gel sevgili
Yarın çık gel
Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel
Gel ki bu şehir adımlarınla anlamlansın
Gel ki bu şehir nefretim olmaktan çıksın
Gel ki nefes alayım
Gel.” İyi ki doğmuş ve yaşamış diyebileceğimiz şairlerimiz varsa o zaman biraz daha rahat olmamız ve yarına umutla bakmamız gerekir diye düşünüyorum.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikGülüş
Sonraki İçerikKaptan
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.