”Dünyayı görebilen bir insan olduğumu düşündüğüm andan itibaren, şunu fark ettim ki; dünyadaki en önemli değer, emek vermek. Çünkü yaşamak demek, emek demek ve kendimi bildim bileli de hep emekçilerin, kenarda kalmışların, yoksulların yanında olmayı seçtim. İnsanlar, kolay para kazanmaya başladıkları zaman şeyi unutuyorlar; günde on saat çalışıp evine ancak birkaç parça ekmek götürebilecek parayı kazanabilen milyonlarca insanı unutabiliyorlar. Ben, onların yanındayım.” Bunu diyen insan güzel bir insan ve hakikaten adam gibi adamdır. Seni yüreğinden öpüyorum Kâzım KOYUNCU!

Kâzım Koyuncu… 1972 yılı Artvin Hopa doğumlu… 25 Haziran 2005 Türkiye ölümlü… Çünkü o artık bütün ülkenin Kâzım’ı olmuştu. Bugün ölüm yıldönümü, rahmetle anıyorum.

Şiir ceketli çocuktu o! Karadeniz’in hırçın çocuğuydu. Onun ölümü Karadeniz’in ölüm sebebi olan Çernobil’dir, kanserdir. Ama o kanserden çok yanlışlıklardan, hatalardan, siyasetten ve sistemden şikayetçiydi: “Beni radyasyon değil , Türkiye’deki sistem kanser etti.” demişti bu yüzden. Bugünkü siyasete bakıyorum da gerçekten de insan kanserden beter oluyor. Mücadele vardı onda, nükleer karşıtıdır, hes direnişçisidir, çevrecidir ve koyu bir Trabzonsporludur.

Sahada dik duran Trabzonspor’u çok sevdi. Koyuncu, “Bir kere Trabzonspor deyince durur akan sular. Bak yine heyecanlandım.” demişti. Bir Trabzonspor taraftarı olarak gurur duyuyorum Kâzım Koyuncu’yla.

Okuldan eve geliyorum. Haziran’ın 25′ iymiş bugün, hatırlıyorum Kazım’ın ölümünü. “İşte Gidiyorsun” u açıyorum cep telefonumda. Dinliyorum hüzünle, onu anıyorum rahmetle. Dudağımda ona edilen bir dua, gözlerimde onun için dökülen birkaç damla yaş…

Bilmediğim bir dilin şarkılarını onunla dinledim, sevdim ve duygulandım. İnsan bilmediği bir dilde söylenen şarkılarla hüzünlenir mi, hüzünlendim işte!

“Birbirimizi sevmek için birbirimize benzemeye ihtiyacımız yok.”diyerek bugüne de mesaj vermişti. Sahi niye birbirimize benzemeye çalışıyoruz, niye bunu birbirimizi sevmek için öne sürüyoruz. “Ben Kürt’üm sen de Kürt’sen seni severim, ben Türk’üm sen de Türk’sen seni severim, ben Alevi’yim sen de Alevi’ysen seni severim, ben Sünni’yim sen de Sünni’ysen seni severim.” diye. Ne hale geldik be sevgili ülkem, sevdamız dahi peşin ödeme!

Haziranda ölmek sahiden de zor be Kâzım’ım! İnsan bir tuhaf oluyor. Sıcaklar daha bir bunaltıyor, canı tenden sıyırmak gerekiyor. İyiler hep erken gidiyor bu ülkede, dik duranlar, tavrı ve tarzı olanlar nedense yaşarken pek bilinmiyor da öldükten sonra biliniyor ülkemde. Kâzım’da bunlardan biriydi: Şair ceketli çocuktu o!

Biz seni sevduğumuzu dünyalara bildirdik be Kâzım’ım! Koyverdin gittin bizi oy, koyverdin gittin bizi. Ne diyelim, mekanın cennet olsun.

26 Nisan 1986 Karadeniz için kara bir gündü. Ukrayna yakınlarındaki Çernobil kasabasında bulunan nükleer santralin 4. reaktörü infilak etmişti. Radyasyon yüklü bulutlar fazla gecikmeden Karadeniz’e ulaştı. İşte Karadeniz’deki kanserin hikayesi. Çernobil faciasından sonra yetkililer bu olayı o dönem pek ciddiye almamışlardı. Hatta bütün uyarılara rağmen dönemin Sanayi Bakanı medyanın önüne geçmiş, bir şey olmaz demiş, çay içmişti. Atın ölümü arpadan olsun der gibi. Karadenizliler için tehlike olmayacağını iddia etmişti. Oysa tehlike vardı, gün geçtikçe Karadeniz’de kanser öyküleri çoğalmaya başladı. Kâzım suç duyurusunda bulundu. Kanser forumlarına, kampanyalarına katıldı. Bu forumlardan bir yıl sonra “Benim en büyük fobilerimden biri” dediği kanser pek çok hemşerisi gibi onun da kapısını çalmıştı. Düne kadar kanserle mücadele etmişti, bugün kendisi kanserdi.
Onun kansere yakalanması sevenlerini yasa boğdu.

Kâzım Koyuncu, hastalığı sırasında dinleyicileriyle iletişimini resmi internet sitesi aracılığıyla aracılığıyla devam ettirdi. Hasta haline aldırmadan Cerrahpaşa Onkoloji Bölümünde tedavi gören çocuklara konser verdi. ”Konser, kanser arada bir tek harf farkı var.” diyordu.

Koyuncu, her parçasında; yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu. “Dünyanın bütün toprakları hepimizindir ve bütün şarkılar dünyadaki tüm insanlarındır” diyordu. Karadeniz müziğinin sevilmesini sağlayan öncü gibi görüyorum onu. Karadenizlilere sitemi vardı, o kadar şarkı söyledim tanınmadım da bir filmde oynadım tanındım diye.

33 yaşındaydı. Dünyada onca pislik dururken, onca zalim yaşarken, onca despot racon keserken ve değil tabiatı insanları dahi keserken gel de yaşa şimdi? “Bir gün yolda gidiyordum, bir şarkı duydum kalbim acıdı.” diyordu. Bizimde kalbimiz acıyor be Kâzım’ım, senin şarkılarını dinlerken, mırıldanırken kalbimiz sahiden de çok acıyor.

Ne kadar güzel bir yüreğe sahip olduğunu onunla ilgili konuşan insanların ağzından duyunca, kaleminden okuyunca anlıyorsunuz. “Ne istiyorum biliyor musun? Şu bana işkence yapan polis var ya, inşallah o, onun ailesi, oğlu kızı burada beni dinliyordur. Ben de onlara müzik yapıyorumdur.” Size hakaret eden, eziyet veren bir insana bundan daha büyük bir ceza olur mu? Yürekteki zarafete bak, ruhtaki inceliğe dikkat et, adamdaki hassasiyeti gör ve sakın kör olma ona! Biri bana kızsın ve ben de kalkıp ona inşallah sen ya da sana yakın olanlar bir gün benim şiirlerimi okur diyeyim. Bu ne güzel bir bedduadır.

Onun sözleriyle bitiriyorum yazımı: “Bu arada; başımızdan hiç eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar ‘a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Çe” Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere – babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler – babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”

Teşekkürler Kâzım KOYUNCU, bizden de sana kucak dolusu teşekkürler.

kaptan

Önceki İçerikOnun Kal Diyemediği Yer
Sonraki İçerikdeprem
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.