“Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…” dizelerinin şairi Ahmet Arif, 23 Nisan 1927’de Diyarbakır‘da doğmuş, 2 Haziran 1991’de Ankara’ da vefat etmiştir. Bugün usta şairin doğumunun 96. yıldönümü…
“Nasıl da yılları buldu,
Mısra boyu maceram.” diyen koca yürekli şairi rahmetle anıyorum.
“Biz ki ustasıyız vatan sevmenin.” diyerek solcuya sağcıya, Kürt’e Türk’e en güzel örnek olmuştur bu söylemiyle. Tabi ki durduğunuz yer ve bakış açınız da önemlidir onun bu söylemini sağlıklı anlayabilmek için.
Ezilenin yanında, güçsüzün… Sömürüye karşı… Eşitlik davasında… Hakkı arayan hep. Hapis yatar, dayak yer ama ağzına geleni söylemekten çekinmez.
“Akşam erken iner mahpushaneye
Ejderha olsan kâr etmez.” diye de geçmezliğini, ağlamaklığını ve hasretliğini ifade eder mahpusluğun.
Doğru bildiğini yaşar nefsinde, zerre geri adım atmaz doğru kabul ettiğinden. Anadolu’nun şairi, hasretin, sevdanın, dağların ve o dağların ardında saklı duran umudun… Yiğitçe söylemin. “Dostuna yarasını gösterir gibi” sevmiştir ve sevdasını da tek şiir kitabı olan “Hasretinden Prangalar Eskittim” de yazmıştır. Şairliğinin tescilli markasıdır bu kitap.
Oğlu Filinta onun mutluluk kaynağı. Oğlu için: “Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum. İnanır mısınız tam iki yıl oğlumun nüfus kağıdını cebimde taşıdım. Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı. Oğlum olmuştu. Oğlum, dünyanın en güzel güvercini… Dünyanın en güçlü silahı.” demiştir.
Ve Leyle ERBİL… “Sevgili, dost, yâr, arkadaş… Hepsi. En çok da en ilk de Leyla’sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun.” diye yazdığı kadın. ”İlk sen mağlup ettin beni.” demiştir Leyla Erbil’e.
Bir hatırası şöyledir: Usta hapishaneye götürülmek üzere elleri kelepçeli iki yanında iki jandarmayla trene biner ve kompartımana oturur. Yanlarındaki yolculardan biri döner elleri kelepçeli ustaya sorar:
– Suçun ne, neden gidiyorsun hapishaneye? diye.
Usta da cevap verir:
– Sevdadandır. der.
O sevdanın şairidir. “Seni baharımsın gibi düşünüyorum.” dizesinin sahibidir. Mahcuptur yeri geldi mi, naziktir.
“Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani,
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim.
Ne kınsız bir rüzgâr
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni.” diye sevdasını avaz avaz haykırmıştır dünyaya. Bu Leyla’dır belki, Ayten’dir belki de. Ama yüreğindeki sevdanın en bariz ifadesidir.
Cemal Süreya, Ahmet ARİF’LE çok iyi anlaştığı ve çok sevdiği için kız kardeşiyle evlendirmek ister onu. Ahmet Arif kabul eder durumu. Cemal Süreya da kız kardeşine: Evlen kız, o Türkiye’nin en iyi şairi. diye arz eder durumu. Ertesi gün için randevulaşırlar şairle. Ankara’da Zafer Çarşısının önünde buluşacaklar. Cemal Süreya’yla kız kardeşi Ayten, ertesi gün çarşının önünde Ahmet Arif’i bekler ama Ahmet Arif bir türlü gelmez. Sonradan öğrenirler ki temiz bir gömleği olmadığı için Ahmet ARİF randevuya gelememiştir. Sahi siz ne güzel insanlarmışsınız bu topraklarda yaşayıp gitmişsiniz ve namınız gök kubbede hoş bir seda olarak bizlere miras kalmış.
kaptan
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ 1.Bize Gürhan GÜRSES'ten bahseder misiniz? İyilikten, güzellikten ve sevdadan…
Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…
This website uses cookies.