dergi

TELMİH SOHBETLERİ

TELMİH DERGİSİ, 32. SAYI, TELMİH SOHBETLERİ

1.Bize Gürhan GÜRSES’ten bahseder misiniz?

İyilikten, güzellikten ve sevdadan dem vuran; kalemini bu güzide ülkenin mümtaz insanlarının faydasına oynatan, iyiliğin  ve güzelliğin suya atılan bir taşın yarattığı ve gittikçe büyüyen dalgaları gibi bütün insanlığı sarıp sarmaladığı ütopik bir dünyanın peşinden koşan, Türkçenin en güzel şekilde kullanılması için çaba sarf eden, yazmayı “yazmazsam olmaz” şeklinde yaşamının bir parçası kabul eden ve bu minvalde mütemadiyen bir şeyler ortaya koymaya çalışan, haddini bilen ve bunu asla aşmamaya gayret eden, Yunus misali ete kemiğe bürünen bir faniden başka şey değilim. Yine de noktayı şöyle koymak isterim: Karakoçanlı bir “yürek işçisi” desem sanırım beni ifade etmeye kâfidir.

2. Şiir ve öykü  ile ünsiyetiniz nasıl gelişti?

Bir tohum gibi düşünüyorum bunu. İçinizde şiir, öykü yahut başka bir edebi türün tohumları varsa onların yeşermesi, çiçeklenmesi de zamanla ortaya çıkar. Ruhunuz bunun farkına varmışsa ve içinizde şiir namına dörtnala koşan cümleler birikmişse salkım saçak açmanız gayet makuldur. Ruhumuza birkaç dize fısıldanmıştır ezelden diye düşünüyorum. Yoksa mürekkebe bu denli aşina olmamızın izahı olamaz. Şiir istiridyenin içindeki incidir. Sancısız asla doğmaz. En itibar ve kabul gören şiirler sancılı ruhların sarf ettikleridir. Serazat ama bir o kadar da derununda yaralar saklayan bir canın ortaya koyacağı sözler de can alıcı olur. Kimi buna şiir der, kimi feryat der, kimi de bir yürek yangınıdır bu ateşten sözler der. Şiirle ünsiyetim bir kelimeye bin anlam yüklemeye başladığımda ortaya çıktı. Öykü daha öğrenilebilir bir türdür, şiir ise ilham işidir. Herkesin illaki bir öyküsü vardır, burada asıl mesele öyküsü olan birinin onu kaleme alıp almamasıdır.  Şiir, yürekteki sancının  şiddetli bir şekilde vurduğu an kağıda nakşedilmelidir. Artık burada içinizdeki fırtınaları, yağmurları, mutlulukları ifade ve onları bir hazineymiş gibi kalp sandığında misafir edecek ünsiyeti kurmanız gerekecek. İşte bu ahval ve şerait içerisinde yazdıkça kaleminizin hangi yöne meylettiğini müşahede ediyorsunuz. Benim de ajandalarım vardı çocukken. Beğendiğim sözleri, şiirleri, duvar yazılarını o ajandaya kaydederdim. Ünsiyet dediğimiz şey böyle gelişti şiirle benim aramda. Öykü ile de anlatıcı tarafımızın bir olması bu ünsiyeti perçinledi.

3. Edebiyat ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan edebiyatı çektiğinizde geriye ne kalır?

Ruh dünyamızın temelidir edebiyat. Siz bu temeli çekip alırsanız ömrünüzden; mavisiz bir gökyüzü, çiçeksiz bir tarla bırakırsınız geriye. Hayata edebi gözlerle bakıyorsunuz. Tasviri bol cümleleriniz oluyor. Bir operatör hassaslığıyla kullanıyorsunuz kelimeleri. Yanlış bir ifadeye anlam yüklediğinizde her şeyi tuz buz edersiniz işte o zaman. Elimizdeki tek araç kalemdir, dolayısıyla her şeyi kağıda dökmek istiyoruz. Duvarlar, sıralar,  banklar…Hepsi kazınmış bir şekilde ömrümüzün tam da orta yerinde duruyor. Hayatın içinde saklı duran hikayeler bizim gerçeğimizdir ve bu gerçek uğruna da insan ömrünü adar. O adanmışlık ve inanmışlık insanı diğerlerinden farklı kılar. Hayatın çekilebilir olmasının en güzel vesilelerinden biri de edebiyattır diye düşünüyorum.

4. Kalem cephesinde adınızdan söz ettiriyorsunuz. Hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?

Yazdıkça gelişiyor kalem’imiz.   Geliştikçe de kale’miz oluyor yazdıklarımız.  Adından söz ettirmek çok iddialı oldu benim için. Naçizane ve acizane şunu söylemek istiyorum:  “Uçuruma gül atıp yankısını bekliyoruz.”  Yazma eylemi benim ayrılmaz parçamdır, yani müteemmim cüzüm. Hep böyle baktım. Ruhumun kanatlanıp uçtuğu ve yârin dalına konduğu bir cephede safımızın kalabalık olması kültür ve sanat adına umut vericidir.

“Tuttum onu kollarından, orman yeşili gözlerine bakarak, şaşırıp kalmasına aldırmadan ‘Sen benim ‘Mütemmim cüzüm’ sün.’ dedim. Yani ayrılmaz parçam. Nasıl da anlam oturuyor mevzu sen olunca. Yeter ki denk gelsin kelimeler. Herhangi birinin sarf ettiği klişe sözlerden olmasın, taklit hiç…”

Anlatı yönümü babamdan almışım. İlk ustam babamdır diyebilirim. Adı Süvda’ymış da anlattığım hikaye babamın anlatısıdır. Onun sözle ifade ettiğini ben de yazıyla ifade ediyorum.

5. Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?

Şiirle şekillenen bir ruh coğrafyasında zarafet tek geçerli akçe olur, bu zarafetin getirmiş ve insana katmış olduğu şuurla bilinçlenen, milliliğini ve yerliliğini koruyarak kıvamını bulan nesiller de kökü mazide olan âtiye ve oradan da evrenselliğe bakir bir kumsalda bırakılan ayak izi gibi sahip olduğu bütün değerlerin kimseye benzemeyen ve emsali olmayan şiarıyla vasıl olur. “3Ş” diye adlandırabilecğimiz “şiir, şuur ve şiar” üçlemesine sahip gençlerin artması baharı muştulayan kardelenler gibidir.

6. Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan edebiyata katkıları nelerdir? Eserlerinizde hangi mekânlara sığınırsınız?

Her mekân kendi yazınını oluşturur. Siz gül bahçesinde biber yetiştiremezsiniz. Kuyucaklı Yusuf’u bir apartmanda düşünebilir misiniz ya da Selim Işık’ı Yaşar Kemal’in İnce Memed’inde… Her kahraman var olduğu mekânla yaşar çünkü insanlar yaşadıkları coğrafyaya benzer. Köyü, kasabayı anlatan bir roman toplumcu gerçekçi olur; bireyi, bireyin yalnızlığını, çıkmaza düşmüşlüğünü anlatıyorsa roman modernist ya da postmodernist olur. Şunu demek istiyorum her mekan hücresine kadar sinmiştir kahramanının. Bu da bir edebiyat için zenginliktir. Betondan bir orman gibi düşünün metropolleri ve o beton ormanının içine sıkışıp kalmış insanları hayal edin. O insanların psikolojisini, kapalı alana hapsedilip kalma çaresizliğini, bir tutam maviye özlemini, bir demet yeşile hayranlığını… Simsiyah duvarı olan bir odayı düşünün orada yaşayan mutlu ve umutlu olabilir mi? Kalın ve koyu cam perdeli  odada kalan biri sizce yaşam dolu mudur? Mekan kahramanın psikolojisiyle eşgüdümlüdür. Hikaye ve romanlarımda mekânsal hususlar ikinci plandadır. Olay ağırlıklı yazdığım için bir nevi mekânı görmezden geliyorum ama tamamen de yok saymıyorum. Adı Süveyda’ymış da bir taziyeevinin bahçesinde başlıyor hikaye, bir otobüs yolculuğunda devam ediyor. Sidoma’da Karakoçan ve Ayder merkezli anlatılar var. Kimi zaman bir kafede kimi zaman bir su kenarında. Kaptan’ın Defteri’nde ise masalımsı bir dünya var. Mekânın edebiyata katkısı yüzde yüzken, bazen de olayın mekâna katkısı aynı oranda olmaktadır.

Yazarken sığındığım ve eserlerimi kaleme aldığım mekânsa sessiz, sakin bir ortama sahip olan evimdir, evimin de balkonudur. Seslerin kesildiği vakitte tuşların sesi ortaya çıkmaya başlıyor. İstediğim gibi at koşturuyorum gecenin bir yarısında sayfalarda.

7. Günümüzde edebiyata olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?

Yukarı doğru bir ivme var edebiyata karşı ama bu ilgi ve iştiyak asla yeterli değil. İnsanlar daha çabuk ulaşabilecekleri, oynayabilecekleri, vakitlerini harcayabilecekleri uğraşlara meylediyorlar. Her şeyin elektronik ve sanal hale geldiği bir dönemde kitabın sayflarını karıştırmanın, mürekkebini koklamanın, satırların altını çizmenin pek de bir anlamı kalmıyor artık. Nitelikli edebi eserlerin ve bunları okumanın da bu ilgiyi artıracağını, iştiyakı dindireceğini düşünüyorum. Cep telefonlarının, tabletlerin, bilgisayarların dünyasında bir nevi elektronik ve sanal mahpuslukta yaşayan insanların ilgi ve özlemleri de aynı olur. Bu yüzden bu insanların ilgi ve ihtiyacına göre edebi eserler ortaya konulursa belki de zamanla arzu ettiğimiz edebi yetkinliğe ve yeterliliğe ulaşırız.

8. Gelenek mi, modernlik mi? Lirik mi epik mi? Hece mi serbest mi? İlham mı deney mi? Ya da?

Kökü gelenekte olan modernlik… Lirizm her zaman bende artı bir puandır. Serbest şiir tarzımdır, serazat bir ruhtan bahsetmiş oluyorum. Öyle kalıba, ayağa gelmeyen ama sonsuzluğa uzanan… İlham daha doğal ve samimi…Saksıdaki canlı çiçektir ilham. Vitrindeki plastik çiçek de “deney” ürünüdür. Ya da güzel olan her şey edebiyattır, şiirdir.

9. Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin edebiyat dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?

Dergiler, yazan herkesin uğradığı ve buna mecbur olduğu bir nevi külliyelerdir. Bu külliyelere hem okuyucu hem yazar olarak icap ediyorum ara sıra. Bu icabetler bana o kadar güzellikler katıyor ki orada çıkan yazılarım sanki benim yükselmem için ayağımın altına konan bir tuğla oluyor. Bir zaman sonra bakıyorum ki onlarca farklı dergi ve onlarca yayımlanmış eser… Bu yüzden dergiler ayakta durmalı, yaşamalı ve yediden yetmişe, ustadan çırağa herkese kendisini gösterme fırstını vermeye devam etmelidir. Hem dijital hem baskı yoluyla çıkan dergiler yazan insanın kendisini gösterdiği, fikirlerini beyan, duygularını ifşa ettiği cenk meydanlarıdır. Nice kalem erbabı dergiyle edebiyata başlamıştır. Dergilerin varlığı büyük bir boşluğu kapatmakla kalmamış, yeni usta kalemlerin ortaya çıkmasına da vesile olmuştur.

10. Sadece üç yazarı okuma hakkınız olsa bu kişiler  kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?

Türk yazar olarak Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Oğuz Atay

Yabancı yazar olarak Dostoyevski, Halil Cibran, Saramago

Şiirler: Mona Rosa, Ben Sana Mecburum, Amentüm

kaptan

GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

Recent Posts

ÇOCUKLARDAN UZAK DURUN

Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…

2 gün ago

NARİN

Nasıl da güzel bir ismi var. Nasıl da zarif… Nasıl da… Nutkum tutuldu. Kim ne…

2 hafta ago

KUNDAKLAR KEFEN OLURKEN

TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…

3 hafta ago

ÖLÜ ÇOCUKLAR ÜLKESİ

Filistin ölü çocuklar ülkesi... Netanyahu da bu işin taşeronu. Ve onu alkışlarla karşılayan eller kurusun.…

1 ay ago

KARAKOÇAN’IN GÜZEL YÜREKLİ İNSANLARI

Temmuzun insanı eriten sıcağında yüreğimize kar serinliği getirip bizi mutlu eden ve  ikisi özel olmak…

3 ay ago

ACININ  MEMLEKETİ VAR MI?

Acının ne dili var ne dini ne rengi ne de ırkı. Kim ayırır etle tırnağı……

3 ay ago

This website uses cookies.