KAFKA EVİ DERGİSİ

“Bana onu Allah sevdirdi.” bunu diyordu her gözyaşından sonra. Belki de ufkunda beliren bir gökkuşağı gibi görüyordu bunu ve ona bakıp teselli oluyordu. “Onun bana verdiği her eziyet aslında canıma minnettir, ruhumda açtığı her yara bana sunulmuş bir çiçektir. Ömrüm bu çileyle biterse de ben kendimi çok şanslı addederim. Aklımın çorak topraklarında boy veren ve bana hayat bahşeden can suyudur o.” Onun böyle düşünmesine aklı sır erdiremiyordum. Sen hak ediyorsun bunca gözyaşını, diyordum içimden ona. Baksana adam bir tek canını almamış ama sen hâlâ celladına âşık mahkûm gibi onun adını sayıklıyor, hasretini çekiyorsun. İnsanoğlu tuhaf bir yaratıktır inanın kendisini candan sevecek olanı değil de kendisini canından edecek olanı sever.

Adam gitmişti ondan hem de bal gibi gitmişti. Aşikâr bir şekilde ve resmen… Bunun başka izahı yoktu, tarifi ya da tasviri. Şimdi kalkıp da adamı suçlamayacağım, o bir şekilde kendisini göstermişti. Ama bizimki olmuyordu. Adam, etini kemikten sıyırırcasına tertemiz gitmişti. Bizimkiyse o kemikte et arıyordu. Toprağa gömülen bir ceset gibi gitmişti adam, dönmemecesine… Bizimkiyse o toprağı eşip hüzün çiçekleri ekiyordu. Ağla o zaman sular seller gibi ve asla şikâyette de bulunma. Mendil de isteme başkasından. Yüreğindeki ateşi hasret rüzgârıyla harla ve sönmesine müsaade etme asla. Bir insan yanmak istiyorsa bırakın yansın. Yanmadan küle dönmeyeceğini bilmeniz lazım. O; bu uğurda yanmayı göze almıştı, damar damar kanamayı… Üstü başı ayrılık içindeydi kalkıp da silkelemiyordu üstünü başını. Onsuz geçen, emin olun, bir saniyesi bile yoktu. Bir insan bu kadar mı musallat olur bir başkasına, bu denli mi tutuşur başkası için? Her ağladığında başını yaslayacağı bir omuz arardı ve o omuza dökerdi gözyaşlarını. Başkası uğruna dökülen yaşlara omuz olabilecek kaç can var? Başkasının açtığı yarayı kapatacak kaç bant var? Bir insan bunu nasıl göremez diye kızıyordum ben de ona. Bu kadar mı kör olur, bu kadar mı sağır? İsyan etmiyordu buna, çok sevdim elimde değil, diyordu. “Bak ölüyorsun ama yok yanında. Seven böyle mi yapar?” diyordum ona ama o beni dinlemiyordu ki en çok da onun bu haline kızıyordum. Sanki onunla beraber ben de gideni sevmiştim. Sanki benden de ayrılmıştı o. Ama ben onu sevmiyordum çünkü ona yaptıklarına şahittim ve birinin bana bunları yapmasına müsaade etmezdim. Ve asla da yaptıklarını kabul etmezdim. Lakin o ben değildi ve ben de onun gibi sevmiyordum. Bir mesaj atsa, çaldırsa telefonumu, gelse ya da öyle habersizce, uzaktan da olsa görsem onu yeter bana. O an ruhumu teslim etsem kabulümdür, diyordu.

Kemoterapiye giriyordu yine ve gözü saatte, kulağı kapıdaydı. Saçın, kaşın, kirpiğin dökülecek yine ama kalbinde düşen büyük yaprağı görmüyorsun. Sen o yaprağın dalı değilsin daha. Çiçekten bahsediyorsun oysa. Bu halde olmanın müsebbibidir o. Halen kalkmış onun gelmesinden dem vuruyorsun. Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştü senden o, ağan bir yıldız gibi göğünden, çıkan bir can gibi bedenden… Niye anlamıyorsun sen bunu? Onunla her ne konuşsam mevzu bir şekilde dönüp dolaşıyor ve ona geliyordu. Bir örümcek ağına dolanan kelebek gibiydi. Çırpındıkça daha da bağlanıyordu. Ve işin içinden çıkamaz hale geliyordu. Can çekişiyordu ama bu can çekişme hastalığından değil ona olan aşkındandı. Kalkıp o ağı makasla kesmem ona bir fayda sağlamazdı kendisinin o ağı parçalayıp özgür kalması lazımdı.

Bana onu Allah sevdirdi. Ve biliyor musun Allah seni bana niye gönderdi? diye de soruyordu hemen. Niye? diye sorduğumda da hikayemi yazasın diye cevap veriyordu. Betonu sulasam inanın o beton gül bahçesine dönerdi. Çöle tohum eksem yağmur ormanı olurdu. Kutuplar erirdi güneşimden. Bu ya? Bana onu Allah sevdirdi, diyor başka da bir şey demiyordu. Allah onu sevdirdi amenna da kendini de bu sevda uğruna öldür demedi ama! Aslında biliyordu suçlu olduğunu ama bunu kapatmaya çalışıyordu saklamaya… Yüzleşmek istemiyordu belki de gerçeklerle. Hani divan şairi demiş ya:
“Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım?” tam da onun ruh halini anlatıyordu. Ve ben bu hikâyenin sonunu biliyordum. Biri çekip gider ardına bile bakmadan. Geride bıraktığı kanser olur, umarsız bir halde dönmesini bekler gidenin. Oysa ne giden döner bir daha ne de bu aşk uğruna kanser olan iyileşir.

                                                                                                             Gürhan GÜRSES

Önceki İçerikKALPLERİN FATİHİ
Sonraki İçerikEFULİM
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.