Mezar dahi kabul etmez sizi. Toprak istemez, börtü böcek bile. Yılan, çıyan da dokunmaz size. Öyle zehirlisiniz ki zakkum yanınızda ağızlarda aromalı bir tat bırakır. Baldıran bile utanır zehirliğinden. Leş bile değilsiniz. Gözünüzü bürüyen para hırsı sizi cehennemin en dibine göndermiş de farkında değilmişsiniz. Belki cehennem bile isyan eder sizin yaptıklarınıza, bütün şiddetiyle yakar sizi. Şeytan masum kalır yanınızda. Canavar sizsiniz; etinizl, kemiğinizle. O salyalı ruhunuzla, merhametsiz kalbinizle ve olmayan vicdanınızla. Uyku haram olsun size bundan sonra, nefes almak çile olsun. Kuburluksunuz.
SGK’den bebek başına günlük 8 bin lira alabilmek için en az 12 bebek öldürüldü. “Yeni Doğan Bebek Çetesi” utanmaz, arlanmazlar. O masumlardan ne istediniz, onların canı üstünden kazandığınız her para midenizde bin yara olsun. O bebeklerin sesi 24 saat kulağınızda yankılanıp dursun kalan ömrünüzde. Uykunuz gelsin ama uyuyamayın. Gözleriniz kan çanağı dönsün, kapatmak isteyin ama yapamayın.
“Kuvözde kalması gerek.” diyerek yüzlerce belki de binlerce bebek ailesinden kopartılıp özel hastanelere gönderiliyor, tam 19 hastaneye. Vicdan sızlar böylesi bir olay karşısında ey vicdansızlar! Devletten yüz milyonlarca lira para çalınıyor ve bilinen 12 bebek ölüyor, daha doğrusu öldürülüyor.
“Ben sana b.k demem / Boklar duyar ar der / Bir zerren düşse b.ka / Onu da murdar eder / Tanrı senin hamurunu / Necasetle yoğrumuş / Anan seni s.çarken / Yanlışlıkla doğurmuş” ah Neyzen ah! O b.kların kokusunu evvelden nasıl da almış ve kağıda dökmüşsün! Nasıl da güzel teşbihte bulunmuşsun. Bu “Yeni Doğan Bebek Çetesi” için yazılmış sanki. İtiraf edin, siz bir b.ksunuz! Toplum sifonu çekip sizi hak ettiğiniz b.klar kanalizasyonuna göndersin.
Korku filmi gibi her şey. Halk tepki göstermeli…Çürümüşlük artık etrafa koku vermeye başladı. Her yanımızdan oluk oluk pislik akıyor ve bu pisliğe bakıp çok şükür diyenler var hâlâ. Savcı mücadele ediyor, her türlü tehdide karşı ama o direnerek bu olayın ortaya çıkmasını sağlıyor. Bir anne cimere yazıyor: Yıllar sonra çocuğu oluyor. Çocuğu sağlıklıydı ama doğumun ardından yoğun bakıma alınıyor. Hiçbir şeyi yoktu, diyor anne. Doktorlardan da herhangi bir açıklama yok. Sapasağlam bebeği yoğun bakımın 10. gününde hayatını kaybediyor. Neden öldüğü ise bilinmiyor. Kadın bunun araştılmasını istiyor. Bebek kusurlu biçimde ölüyor! Olaylar böylece ortaya çıkıyor.
Burada resmen bir örgüt kurulmuş. Para hırsı o kadar bürümüş ki hepsinin gözünü artık kalpleri ve vicdanları beton olmuş. Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk romanında bu lanetliler özetleyen bir kelime var: Harese. “Harese nedir bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.” Cebindeki parayı yöneten adamlar yerine, cebindeki paranın yönettiği adamlar çıkardık. Bu eser hepimizin, haydi övünelim!
Bir sistem kurulmuş ve bu sistemin kurucusu olan doktor da işlerin yoluna koyulması için bir şirket kurmuş. Belli özel hastanelere gidip “Sizinle anlaşalım. Yoğun bakım ünitenizi dolduracağım.Bunun yüzde 60’ı sizin yüzde 40’ı benim!” şeklinde bağlantılar kurmuş. Yoğun bakımlar boşaldıkça oraları sürekli doldurmak da bu suça iştirak edenlerin vazifesi oluyor. Bunun neticesinde de hak edişleri oluyor. Çeteyi kuran doktor ödemeyi yapıyor iş birlikçilerine. Deli gibi para akıyor. Milyarlarca lira vurgun…Yoğun bakıma ihtiyacı olmayan bebeklerin de olduğu sevkler… Gelsin paracıklar…Hiç de gitsin melek canlar! Çark böyle kurulmuş ve işlemiş. Başkasının bebeği kimin umurunda?
14 gün tutuyorlar hiçbir şeyi olmayan bebeği yoğun bakım ünitesinde ve hiçbir şeyi olmayan bebeğini hastane kapısında bekliyor bir anne tam 14 gün. Sütünü bile kabul etmiyorlar bebeğine vermesi için annenin. Bebeğinin hiçbir şeyi yok ama yoğun bakımın günlüğü 8 bin lira. 14 gün tutuluyor ve devletten sadece bir bebek için 14 günlüğüne aldıkları paraya bakın! Olay bu. Ve bizler yani bu olayın mağdur anne babalarının ve öldürülen bebeklerin dışında olan on milyonlar hiçbir şey olmamış gibi kahvemizi içiyor, gülüp oynuyoruz. Çünkü o bebekler bizim bebeğimiz değil! O anne babalar biz değiliz! Bu ülkede herkes canı yandığında sesini çıkartıyor. Hep başkası öldürülüyor, hep başkasının salası veriliyor.
Ya bir gün geri kalanı da bulursa bu ve benzeri cinayetler?
101 kere maşallah ülkesini sevene… 101 kere 1001 kere olur inşallah… 101 kere maşallah çocuklara…
Bir yanımız Narin çocuk… Bir yanımız Sıla bebek… Bir yanımız Diyarbakır… Bir yanımız Tekirdağ… Kuzeyi…
Bir çocuk vardı alışveriş merkezinin önünde. Elinde selpak, ayağında terlik, burnunda sümük, dudağında uçuk…Gözünde kapkara…
TELMİH DERGİSİ, SAYI 31, FİLİSTİN ÖZEL SAYISI Elimde hoparlör ile bir kamyonetin kasasında mahalle mahalle,…
This website uses cookies.