Gazeteler gelirdi deste deste erkenden Gazeteci Sabri’nin dükkanına. Hayal meyal şimdi o günler ama okurdu herkes gazeteyi. Her telden gazete vardı. Fotoroman yayımlayandan tutun da kuponla tencere dağıtana değin. Yine de bu kadar cinayet yoktu gazetelerde  kadına yönelik. Çocuklara istismar yok denecek kadar azdı ve anlaşılması güç bir şekilde herkes mutluydu.  Gazete kokusu gelirdi burnumuza ve gazeteye dokunan ellerimizde mürekkep izi kalırdı. Sahi eskiden ne de güzeldi her şey. Radyonun cızırtılı frekansından Diyarbakır bulunurdu ve türküler dinlenilirdi. Televizyon siyah beyazdı ve insanlar da öyleydi. İyisi iyi, kötüsü kötüydü. Bir masal havası gibi geliyor bugün bize eskiye ait her şey. Mektuplar yazılırdı bir yerden başka bir yere. Postacılar kapı kapı dolaşır, gelen mektupları adreslere teslim ederdi. Kimi hasret kokan kimi hüzne bulanan kimi sevince gark eden elle yazılmış kenarları işlemeli, oyalarla süslü yazmalara benzeyen mektuplardı. Postacı Ali abi şapkasını eksik etmezdi başından ve gri takım elbisesiyle dolaşırdı ezbere bildiği sokakları.

Evler genellikle damlı, insanlar az gamlıydı. Dünya malına rağbet yoktu bu kadar. Herkesin evi mütevazıydı. Öyle çamaşır, bulaşık makineleri yoktu. El yordamıyla işler yapılırdı. Hamurlar mayalanırdı sabahın erken saatinde, sonra dışarıdaki ocakta ateş yakılırdı. Ekmekler sacda pişirilirdi. Ne de lezzetliydi taze ekmekler ne de güzel kokuluydu. Her evin tavuğu, ineği vardı. Sütü, yoğurdu, ayranı ve yumurtası günlüktü. Şimdinin pastörize sütleri, gezen tavuk yumurtaları yoktu çünkü her şey doğalın da doğalıydı. Öyle marketler falan yoktu, bakkallar vardı sadece. Veresiye defterlerine kaydedilirdi alınan her şey ay başında ödenmek üzere. Pet şişelerde su satılmazdı o vakitler çeşmelerde akıp giderdi tertemiz mis gibi sular. Ferhatlar, Han Çeşme, Yatılıdaki artezyen  en meşhurlarıydı ilçemin.

Tepe Mahallesi tek damdan oluşmuştu diyebiliriz. Yüzlerce ev yanaşık düzen tek damdandı adeta. Oyun alanlarımız dolayısıyla evlerin halı saha gibi birbirine ulanan damlarıydı. Gece yarılarına kadar oynardık ve yorulma nedir bilmezdik. Yaz kış oyun alanlarımızdı evlerin topraktan damları. Kışın karlar kürenirdi damlarda,  baharda loğlanırdı damlar, yazın da hasarlı yerleri onarılırdı damların samanla karışık. Kar yağdı mı küremeye başlardı herkes damını.  O kadar çok yağardı ki kar, kardan adam yapardık, kar topu oynardık sonra. Kar mı yağıyor şimdi Allah aşkına, yağsa da kardan adam yapacak, kar topu oynayacak çocuklar hani?

Kalabalıktı evler ve yataklar yan yana serilirdi kış günleri. Sobanın ısıtmadığı anlarda nefesler ısıtırdı daracık odaları. Yazları dama kurulurdu yataklar, yıldızlar örtü olurdu yorgun ama huzurlu gözlere. Yere serilirdi sofra, aynı tabağa onca kaşık sallanırdı. Ortaktı pilavlar, kurular, etler, salatalar. Öyle herkese özel tabak yoktu. Sahanlar bakırdan ya da alüminyumdandı. Çaydanlıklar isten kararırdı.

Banyo için kazanlar kurulurdu dışarıdaki ocağın üstüne. Kırmızılı mavili kocaman leğenlerde yıkanırdı çocuklar anadan üryan bir şekilde evin önünde. Bir kalıp yeşil sabun hazır olurdu leğenin içinde. İs kokusu karışırdı çocukların başına dökülen sıcak suyla ortalığa. Feryat edenin başına tasla vurulurdu anneler tarafından. Eskinin insanı bu yüzden is ve yeşil sabun kokuludur. Mümkün müydü virüs bulaşsın is ve yeşil sabun kokan tenlere?

Mahalleye yabancı  giremezdi destursuz. Öyle her sokak başında, her dükkan önünde mobeseler yoktu. Mahallelinin her biri mobeseydi. Bu yüzden hırsızlık, kavga, gürültü, patırtı çok nadir olurdu. İnsanlarda ar haya vardı. Başkasını rahatsız etmezlerdi, kavgalarını biri duysa utanırlardı. Kimse şatafatlı da değildi. Öyle gösteriş budalası, mal mülk hayranı, aşırı süslenme püslenme de yoktu insanlarda. Herkes eşitti maddi olarak, fakirdi ama mutluydu.  Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilirdi. Sahi eski ne kadar da güzeldi, herkes haddini bilirdi. Aslında bugüne dair şikayetim insanların vicdan ve şefkat fakirliğinedir.

Tatlıcı Yusuf vardı eskiden. Tek tekerlekli, iki ayaklı mavi tatlı arabasıyla sokak sokak dolaşır kan ter içinde halka tatlı satardı. Yağ ucuzdu o zamanlar şeker ve un da dolayısıyla tatlı da. Ne tadı kaldı artık o eski halka tatlıların ne de o halkaları yapıp satan Yusuf ustalar kaldı. Begi Dayı buğday – bulgur öğütme makinesiyle uzardı tozlu yollarında ilçenin. Silueti dolanır hayallerimizin dar ve toprak yollarında bugün. Zayıf, ince ve sessiz bir şekilde hem de. Ne güzel adamlar vardı eskiden hepsi nevi şahsına münhasır.

Doğal gaz da yoktu, betonarme evler de; apartman da yoktu, araba da . At ve öküz arabaları çoğunluktaydı.  Eski daha güzeldi, yoksul ama zengindik. Bugün zenginiz ama çok yoksuluz. Burada fakir edebiyatı yapmıyor, yokluk günlerini övmüyorum. Bu fakirlik insani ilişkilerde, kalplerde, akıllarda… Gittiğimiz tek dükkanda bisküvi arası lokum alırdık, leblebi tozu ya da. En lüks alışverişimiz bu olurdu çocuk olarak. Leblebi şekerler, eti-puflar, gofretler, minti minti sakızlar, özcanlar, baycanlar…  Hayrettin amca ilçenin en eski bakkallarındandı. Mehmet Aqe amca, bankanın önünde dururdu maaş günleri. Öyle atm falan yoktu, elden alınırdı maaşlar vezneden.  Gönüllü, ihlaslı ve imanlı bir Müslüman olarak camiye yardım toplardı. Allah hayrını kabul etsin, mekanını cennet eylesin. Şimdinin Müslümanlarına bakıyorum da Müslüman mı (?) sahiden diye düşünmeden edemiyorum.

Naylondan kramponlarımız vardı, plastikten toplarımız. Eve ancak ve ancak gece yarısı giderdik. Sokaklar bizimdi. Çocukluğumuzu hakkıyla yaşarken bugünün çocuklarının apartmana ve bilgisayara mahkum oluşlarına da üzülüyorum. Sokaklar güvendeydi o vakitler. Kapılar açıktı gece yarılarına kadar. İnsanlar bozulmamıştı henüz, kirlenmemişti.  Gazoz kapaklarıyla oynardık, kibrit kabıyla… Hayvanın ayak kısmındaki kemik parçası olan aşıklarla oynardık. Aşıkları kızgın çuvaldızla deler, deldiğimiz yerlerine kurşun dökerdik ve bizim en baş oyun aracımız olurdu ve biz ona “sıka” derdik. Onunla yutardık birbirimizi oyunlarda. Telden arabalar yapmasını bilirdik. Penisilin tıpalarından süslerimiz olurdu. Bilyelerimiz vardı eskiden rengârenk, irili ufaklı hem de. Dondurmalarımız ev yapımıydı, bardak usulü satılırdı: vişneli, limonlu, oraletli, sütlü…

Fotoğrafçı Veysel Usta vardı. Karanlık odada el maharetiyle rengini bulurdu çektiğimiz fotoğraflar. Siyah beyazdı fotolar ama filtresizdi. Her şeyin en saf haliydi eski. Siyaset yoktu insanlar arasında olsa da saygı vardı yine. Fikri tartışmalar yapılırdı, boşa konuşmazdı kimse çünkü herkes iyi okurdu. Okunan yasaklı ya da siyasi kitaplar gazete kağıdıyla ciltlenirdi. Kimse anlamasın ne okuduğunu diye. Okul kitapları üç dört sene üst üste elden ele dolaşırdı alt sınıftakilerle üst sınıftakiler arasında. Testler yarı çözülmüş olurdu, üç sene önce mezun olup gidenin adı yazılı kalırdı bir köşesinde kitabın. Kimden miras kaldığı bir silsile halinde size kadar gelirdi. Karalanmış sayfalar, yırtılmış, imzalanmış, kalp çizilmiş, özlü söz yazılmış…

Eskiden ne kadar güzeldik. Şakalarımız dahi masumcaydı. Herkes idare ederdi birbirini. Kimse kimseye caka satmazdı. Sohbetler edilirdi saatlerce. Herkes dinlerdi yaşlı anlatıcının anlattığı gerçek hayat hikayelerini. Konuşma adabı yazılı olmadan öğretilirdi çocuklara bu anlatılarda. Oturup kalkma adabı… Yeme içme…

Uzar gider bu özlemler. Sayfalar yetmez elbet bilirim. Tepe’nin damlı evlerinin yerinde yeller esiyor şimdi. İnsanları apartmanlara mahkum etmişler, ellerinde elektronik kelepçe var: telefon. Psikolojik ve sosyolojik olarak toplumun kahir ekseriyetinde sıkıntı var. Mahalleye değil evin içine dek hırsızlar giriyor artık. İnsanlar aynı tabağa kaşık sallamıyor, aynı tasta su içmiyor. Siyaset en kirli, kırıcı ve ayırıcı vasfıyla insanları ötekileştiriyor. Kimse kimsenin açlığını hissetmiyor, acısını paylaşmıyor, gözyaşını silmiyor. Eskiden mahallede taziye oldu mu en az üç gün televizyon açılmazdı. Kimse görmez bilmezdi ama insan, evinin içinde taziye sahibinin acısına hürmeten açmazdı televizyonu. Eskiden ne kadar da ince ve nazikmişiz. Şimdi aynı apartmanda taziye ve düğün iç içe… Kimse, kimsenin acısına saygı göstermiyor.

Seyyar satıcılar vardı, inci boncuk satanlar, çerçiler…  Halen tablada kaset satan var ilçemde. Eskiden kalan tek şey belki de. Faytonlar vardı onlarca. Şimdi mazinin yelleri esiyor onların bıraktığı sokaklarda. At kişnemelerinin yankısı geliyor soğuk ve beton duvarlarda. Keşke hep eskide kalabilseydik, hiç çıkmasaydık bugüne. Karakoçan eski Karakoçan değil, Tepe eski Tepe hiç değil. Tepeli diye geçinenlerin hiçbiri Tepeli değil. Çünkü o mağrur ve dik duruş yok insanlarda. Herkes su gibi olmuş bulunduğu makamın ve elindeki paranın şekline girmiş. Her kalıba giren ve uyan sudur. Teşbihte hata olmaz ve ne yazık ki içim kan ağlayarak ifade ediyorum:  Dostlar hayalinizdeki Karakoçan’la şimdiki Karakoçan aynı değil!

Eskiden kuyular kazılırdı su için, şimdi insanların kuyuları kazılıyor. Sahip çıkardı Karakoçanlı, Karakoçanlıya. Şimdi Karakoçanlı, her türlü alavere dalavereyle şikayet ediyor birbirini. Bizatihi yaşadığım şeylerden yola çıkarak yazıyorum. Uzakta olanlar belki de bu serzenişleri, şikayetleri anlamayabilir. İnsanı esas almayan, öze koymayan hiçbir kimse ve yapı ayakta duramaz. İnsan ilçesine, ilçesindekilere, arkadaşına, komşusuna, eşine, dostuna sırtını dayayamayacaksa ve onlara güvenemeyecekse nasıl ayakta durur tek başına? Nasıl mücadele eder her şeyle ve herkesle?

Kimseye baş eğmedik eğmeyeceğiz de, yaranmadık yaranmayacağız da, alkışlamadık alkışlamayacağız da! Bu ilçenin asıl sorunu duruş ve tavırdır. Bunu görebilen ve gösterebilenlere binlerce selam olsun. Birin on, onun yüz, yüzün de bin olmasıyla değişir, değişmesi mecbur olan.

Önceki İçerikGİTTİR GİT
Sonraki İçerikBİZ BİRLİKTE GÜZELİZ KARAKOÇAN
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.