Bir gün olmayacaksın hayatımda! deyince sigortam atıverdi.  Nereden biliyorsun, dedim. Kalbimi mi yarıp baktın, beynimi mi eline alıp inceledin? Uzaktan ahkâm kesmede üstüne yok, dedim. Yargılamada bir numarasın. Sen benim içimi okuduğunu mu zannediyorsun? Şimdi kalkıp ben de sana şunu desem: Sen gideceksin ve bu gidişine kılıf arıyorsun. Ondan böyle konuşuyorsun. Ne dersin bana? Gözlerini kocaman açtı belli ki sinirlendi. Savunmaya geçen bir kobra gibi kabardı, başını uzattı, kulaklarını iyice açtı ve kendisini olduğundan daha büyük göstermeye gayret etti. Bakışları cana isabet eden mermi, sözleri ise ondan daha tesirli adeta değdiği canı imha eden bir bomba gibiydi. İç okuma dersi mi aldın? İnceden inceye döşüyorsun her şeyi. Ne demek bir gün gideceksin? İma ettiğin şey bir dağ kadar ağır ve insanı boğan bir sel kadar taşkın… Ateşi suzan mısın sen? Sözlerin lav gibi ve değdiği canımı eritiyor.

Onun konuşmasına fırsat vermiyordum. O da olduğu yerde duramıyor bir aşağı bir yukarı adım atıyor, dudaklarını ısırıyor, ellerini yumruk yapıyordu. Bir şeyler mırıldanıyordu ama ben onun yaptığı gibi ne iç okuyordum ne de dudak. İnsanlar hep bu yüzden kaybediyor sevdiklerini, dedim. Gerçekte olmayan şeyleri kafalarında oluyormuş gibi düşünerek… Cılız ve solgun bir şekilde yanan sokak lambasıyım senin sokağında. Kimse görmez ve bilmez beni. Sen dahi benim farkımda değilsin. Etrafımda pervaneler var. Bir derviş edasıyla tavaf ederler beni. Aklımın dolambaçlı yollarında kimsenin bilmediği ve görmediği bir şeyi ifşa edeceğim: O yollar tek sana çıkar. İnansan da inanmasan da… Dağdan kopup gelen çığ gibiydim, yağmurda kopan toprak parçasıydım. Onun üzerine yağmur döken kapkara bulut, onu yakan güneştim.  Bana şunu yazmıştı : “Yağmur olsam yağsam sana.”  Ben de ona:  “Islanırım  sen yağmurunda. Rahmet sayarım.” demiştim. Gideceksen beni sırılsıklam etmeden gitme kadın! Yıldızlara âşık olan gündüz oldu mu terk edilmiş sayar kendini, güneşe vurgun olan gece oldu mu ihanete uğramış hisseder. Her şeye bir ömür biçilir. Her nesneye bir miat verilir. Ama bilmediğin şey şu ki kalp ancak ölürse biter taşıdığı sevda. Gömülürse kara toprağın bağrına işte o zaman tükenir sevda.

Gideceksin ama bu gidiş senin anladığın manada tasını tarağını toplayıp gitmek şeklinde olmayacak. Bende olacaksın ama aklın gidecek, kalbin… dedi ukala ukala. Daha da sinirlendim ateşe benzin döktü bunları söyleyerek. Bir kitabın dışına bakıp içini bilebilir misin? Bu mümkün mü? Yazar çetrefil bir üslup sahibiyse, iç içe geçmiş olayların içinde hakikat tohumunu gizliyorsa sen kalkıp da kitabın kapağına bakarak fikir sahibi olamazsın o kitapla ilgili. O yazarı yargılayamazsın yazdıklarını okumadan. Gitmek nasıl da itici bir eylemdir şimdi sende. Bunu düşünüyor olman dahi beni sükûtu hayale uğratıyor. Öyle saklanıp da gitmem emin ol. Gideceksem gürültülü giderim. Ayak sesimi dünya âlem duyar. Haykırarak giderim, ağlayarak, yıkılarak ve kahrederek… Zücaciye dükkânına giren fil gibi giderim. 

Sen dört mevsim ayrılık yaşıyorsun. Bir fiil gibi gitmeyi çekimliyorsun. Ve bu fiil çekiminin kişisi hep ben oluyorum. Göğünde yer yoksa bana şimdiden söyle! Hayallerimin uçurtması dikenli tellerine takılmasın göğünün. Yağmuruna, tufanına maruz kalmasın. Gönül kuşum kalp dalında kekeme olmasın. Gözlerim mavilerine kör olmasın. Kurumuş güllerin kefen olmasın ve aşkın küllerinden toz olup uçmasın. 

Gideceğinden eminim! dedi. Bu gitme eylemi paslı bir çivi gibi çakılmıştı beyninin tam ortasına. Sökebilirsen sök, çıkarabilirsen çıkar. Onun tuzlu ve derin sularında bir batık gibi hissediyordum kendimi. En değerli mücevherlerimle aslında onun yüreğinin diplerinde gömülüydüm. Ve bu kıymetli hazinelerin etrafında dev yılanlar vardı. Onun tahayyülünde büyüttüğü canavarlar saklıydı. Büyülenmiş ve aklında fikri sabit haline gelmiş kelimelerle cümle kuruyor ve hep ayrılıktan dem vuruyordu. Ayrılık onun söz yayının en sivri ve keskin temrenli oku oluyordu. Tam da yüreğime saplanıyordu. Kalbime değen temreni çekip çıkarsa yüreğimi yerinden sökecek, öyle bıraksa temrene sürdüğü zehirli kelimeler canımı alacaktı. Her haliyle beni öldürmeye teşebbüs içindeydi ama farkında değildi.

İçinde bulunduğu anın kıymetini, tadını bilmeyen ve yarının neler getireceğini kurgulayan kalpler asla huzur bulamaz, rahat edemez. Onu, güzelim kafasının içindeki “elbet bir gün gideceksin” şarkısıyla baş başa bırakıp benim kadar yalnız olduğuna inandığım sokak lambasına doğru yürüdüm. O da yanıyordu gece boyunca… Sadece bir gece değil her gece kıymetini bilmediği bir sevgiliyi bekler gibi sabırla yanıyordu. Başkasına da aydınlık oluyordu ama o tek bir kişi için yanıyordu. Kimse bunun farkında değildi. O da herkes gibiydi. Ve bizim sokak lambası yandığıyla kalıyordu. Uğruna nefesini tükettiği, enerjisini harcadığı, aydınlığını verdiği sevgili yargısız infazda bir numaraydı. Ve ileride bir gün onun ışığı altına gelebilecek milyon insandan birisinin olma ihtimaliyle suçlanıyordu. Oysa sevdiği kör olmasa bütün geceler boyunca onu görmek adına ve ben buradayım bak demek uğruna yanıyordu. Niyeti buydu sokak lambasının ama niyet okuması zayıf olan onu suçluyor, etrafı aydınlatan lambasını kırıyor, onu ayakta tutan direğine bıçakla şunu kazıyordu: “Elbet bir gün gideceksin.”

Müebbet yemiş bir mahkûmun hapsolduğu dört duvara attığı çarpı gibiydi günler benim için. Çekilmez bir hale geliyordu ve bu tür hükümlerle geçmez oluyordu. Hızla döndüm geriye. Onu bıraktığım yere vardım. Tuttum ellerinden sımsıkı, gözlerine diktim gözlerimi ve şunu fısıldadım yüzüne: “Yargılarsan beni sevmeye vaktin kalmaz bu yüzden yargılamadan sev beni!” Koşaradım uzaklaştım onun yanından. Sokak lambasını görmeden geçtim. Bir an önce kendimi karanlığın örtüsü altına atmaya çabaladım. Hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi görmek istemiyordum. Önümde ne vardı bilmek bile istemiyordum.

GÜRHAN GÜRSES

Önceki İçerikBEN HÂLÂ OYUM
Sonraki İçerikBİR ŞEYHLER OLUYOR(!)
GÜRHAN GÜRSES Türk Dili Edebiyatı ve Felsefe bölümlerini bitirdi. "Yazan insan fark yaratır" diyerek kalemi eline aldı ve büyük bir aşkla yazmaya başladı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türlerinde yazıları yayımlandı. Yerel ve ulusal gazete ve dergilerde, çeşitli edebiyat ve sanat sitelerinde denemeleri, hikayeleri, şiirleri ve fıkraları yayımlanmaktadır. Yeni Akit, Kamuajans, Başkentliler Haber, Yozgat Yeni Gün, Elazığ Yeni Ufuk Gazetesi, Karakoçan İlçe Haber gibi... Çeşitli edebi, kültürel ve sanat dergilerinde şiirleri, denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. DERGİLER: Divit Kalem, Bekir Abi, Ihlamur, Tefekkür, Yolcu, Sis, Ayı, Akaşa, Küllük, Telmih, Fatih E Dergi, Kalemlik, Yazık, Kirpi, Raf, Rıhtım, Mavi Yeşil, Öğretmenler Odası, Gözlük, Taşbina Fanzin, Hâlbuki, Yazı Yorum, Asilder, Sinada, Mukadderat, Müştak, Dümen, İdarecinin Sesi, Sahra,Teferrüc, Giz Edebiyat ve Sanat Dergisi, Hane-i Fanzin, Çerçi, Bizim Ece, Mütevazı, Kafkaevi, Jouska, İnfılak, Tebeşir İzi, Karakedi, Deruhte, Söylenti E Dergi, Üçüncü Yeni, Tetkik dergileri; SİTELER: Edebiyat Daima, Dergizan, Edebiyat Evi, Edebiyat Defteri, ANTOLOJİLER: Edebiyat Evi, Dergizan 1-2, Bizim Ece ve Dört Mevsim Antolojilerinde öyküleri, şiirleri yer aldı. 22. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına Elazığ'ı temsilen katıldı. 2012'de Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde MEB'İN düzenlemiş olduğu Toplam Kalite Çalışmaları kapsamında ekip olarak katıldıkları "İletişimde Sözün Doğrusu - En Güzel Türkçeyi Sen Konuş" çalışmalarıyla dört bin çalışma arasında Türkiye birinciliği kazandılar. Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Stüdyosunda birçok şiir programına imza attı. Ülke genelinde 8 Mart'ta çıkan olan kadına şiddete dikkat çekmek için yazılan"10 Yazar 10 Öykü KAHIRİSTAN" adlı kitaba Sidoma adlı uzun hikâyesi ile katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesinin "Kırmızı Hayatın Rengi Olsun" projesi kapsamında 44 şair ve yazarın katıldığı "Dünya Barışı ve Çocuk Hakları Antolojisinden yer aldı. Malatya, 44 Yazar ve 44 Küçük Ressamla Zamana Not Düştü antolojisinde yer aldı. Başkent Ankara ve Anadolu Konfederasyonunun (BAŞKON) düzenlediği BAŞKENTİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLİYOR etkinliğinde Anadolu'nun en iyi makale yazarı olarak ödüle layık görüldü. Kaptan’ın Defteri (roman), Sidoma (roman) ve Can Kırığı (şiir) olmak üzere üç kitabı bulunmaktadır. Halen Elazığ Necip Güngör Kısaparmak Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde öğretmenlik yapmaktadır. Twiter: @gurhan_kaptan Face: https://www.facebook.com/gurhan.gurses.96 İnstagram: @gurhangurses1 Web: https://kaptaninsiirdefteri.com/ https://www.youtube.com/channel/UCwhWmJkvo968KUqH0sHbJFw Mail: gurhangurses1@hotmail.com Pinterest: @gurhangurses1

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.