İnsan ölünce kimse bakmaz ki makamına, ne olduğuna ya da kim. Bir balondu yaşam adında patladı diye algılar. Bir yalandı doğruluğuna inanmak ister insan. Bu dünyada ona ayrılan sürenin sonuna gelmiştir. Kimse takmaz ki parasını, malını, mülkünü. Hepsi de kocaman yalan. Mezar taşında sadece numara var: 1 nolu mezar… 2 nolu mezar …. 99 nolu mezar… 100 nolu mezar diye …
Ey kirasını haddinden fazla arttıran fırsatçı ev sahibi! Sahi sen kaç numarasın? Bir lira fazla kazanayım diye cehennemine odun atma!
Ey fahiş fiyata battaniye satan! Sattığın her battaniyede aldığın kâr yanına mı kalacak zannediyorsun? O battaniyelerin her biri senin ateşten kefenin olacak hesap gününe kadar. Ondan sonrası zaten cehennemin en dibi.
Ey yol kesen modern zamanın vicdansız çapulcuları! Sahi sizin numaranız ne? Kendi ateşinizi bu dünyadan götürüyorsunuz cehenneminize. Sırat köprüsünden nasıl geçeceksiniz? Çaldığınız ve gasbettiğiniz her şey ayağınıza dolanacak, direkt boylayacaksınız cehennemi.
Ey makamın deriden koltuğuna büyük bir kibirle oturanlar! Sahi sizin numaranız belli mi? Kaç nolu mezara konulacaksınız. Ahiret yolları açık olsun size. Görevini kötü kullanan, ihmali olan ve keyfine kahya tutanadır sözüm.
Ey ortalığı bulandıran zavallılar! Numaranız, desem… Bilmem idrak eder mi küçük aklınız bunca mana ihtiva eden numaranın hikmetini? Orta şekerli kahvenizle uzakta komutlar vererek devleti kötüleyip milleti yanlışa sürüklemek isteyen zamanın abidik gubidikleri.
Giderken eli boş gidiyor insan. İnanmazsanız bakın avuçlarına giden her canın. Kefenin cebi yok ki bakasınız. Gerçi kefen de yok gayri. Bir rüzgardı esti, geçti. Bir gürlemeydi, haykırıp yitti.
Numaralı mezarların manası meyyitlerin; zengin ya da fakir, ünlü ya da ünsüz, makam sahibi ya da değil, kadın ya da erkek olduğuna göre verilmiş bir numara değil, sıraya konulan cesetlerin bir an önce defnedilmesi için verilmiş numaralardır. Şuna geliyorum; dünyayı versen gözleri doymayan insan – beni iyi dinle- bir numaradan başka bir şey değilsin. Tefekkür eder mi kul bunu? Makul bulur mu? Kul olur mu rabbine? Tam teslim olur mu rabbin değişmez hükmüne?
Ey bina diken müteaahit! Bir lira fazla kazanayım diye betondan çalanadır sözüm, kâr edeyim diye demiri eksik koyanadır. Ruzımahşerde illaki hesap vardır. Çekileceğin darağacının ipini kendi elinle hazırlıyorsun. Enkazda kalan masumların feryadı vuracak tekmeyi iskemlene. Boğazında ip düğümlenirken “Ses ver.” diye haykıracak sana sorgu melekleri. Üzerinde binlerce ton toz toprak varken – geç olacak ama- anlayacaksın nerede yanlış yaptığını.
Her felaket bir kapı da açar yarına. Her kriz bir fırsattır aynı zamanda. Deprem sırasında hangi iller varsa bundan sonra bilim adamlarının açıklamalarına dayanarak orada ivedilikle tedbirler alınsın. Yıkılması icap eden yıkılsın, boşaltılması gereken boşaltılsın, desteklenmesi icap eden desteklensin. Kurtarma ekipleri kurulsun acilen, alınması gereken eğitimler alınsın. Her ilin, ilçenin, hatta mahallenin donanımlı ekipleri ve onların enkazda kullanacağı techizatları sağlansın. Organizasyon için ekipler kurulsun, güvenlik için birimler ve tüm bunların üstüne belki de ilk sıraya yazacağımız “AHLAK” eğitiminin yaş gözetmeksizin, makam mevkiye bakılmaksızın, zengin fakir ve kadın erkek ayırmaksızın herkese verilmesini istiyorum. Bu olursa zaten bu depremde ve yaşadığımız diğer toplumsal felaketlerde eksikliğini hissettiğimiz, ihmalini gördüğümüz ve canımızın aşırı şekilde yanmasının müsebbibi olan hususların da azaldığını belki de ortadan kalktığını görecek; daha güvenli, sağlıklı ve huzurlu bir toplumda yaşamaya devam edeceğiz.
Künyesi yazılır kütüğe bilmem kaç numaralı mezardadır mevta diye. Sonrası zaten bütün ölmüşlerin ruhuna “El Fatiha.”