27.02.2016
Bir telefon geldi. Arayan annemdi. “Hacı Hüseyin ADEM vefat etti.” dedi.
– Başımız sağ olsun, dedim, “Mekanı cennet olsun.”
Hüzünlendim durdum.
Karakoçan’ı Karakoçan yapan büyüklerimiz gidiyor bir bir dedim.
Azalıyoruz ve ne yazık ki giden büyük bir boşluk bırakıyor içimizde.
Cenazesindeki kalabalık herkesin dilindeydi.
Bir insan bu kadar mı sevilir değil mi?
Herkese nasip olmaz bu şekilde uğurlanmak?
Hani diyorum insan hüzünle karışık bu kalabalığı ve sevgiyi görünce mutlu da olmuyor değil azıcık. Nasip olmaz herkese, namaz üzerinde hakka göç etmek. Nasip olmaz herkese, ele güne muhtaç olmadan ahirete irtihal etmek.
Merhum “Hasan Çavuş”u hatırladım, Dilşah Hoca’yı. Ne güzeldiler baba ve kızı, ne özeldiler. Ailemizden biriydiler. Cömerttiler, ilgiliydiler, sevgi doluydular ve harbi Karakoçanlıydılar. Bir film şeridi gibi gözümde canlandılar. Herkesi sorarlardı, her taziyeye giderlerdi, her düğüne icabet ederlerdi, her hastaya geçmiş olsun derlerdi. Cemaleddin Ademoğlu, rahmetli babasına benziyor bugün. Bu ilçede kimse, iyi ve güzel hizmet yapanı edeni görmez de gelip illa ki kişinin kusurunu bulur onu dillendirir. Var mı Cemaleddin Hoca kadar fakir evlere yardım götüren? Sanmam. Armut dibine düşer işte. Onlar cömerttiler ve bir o kadar da ilçe insanımıza karşı sorumluydular. Hakiki Karakoçanlıydılar. Rabbim mekanlarını cennet eylesin. Şimdi aklıma geldi, Kız Meslek Lisesi’ne neden Dilşah Hocamın adı verilmedi. Bu ilçe neden incelikleri düşünmez de kabalıkları düşünür hep! Neyse…
En çok Selda’dan bilirim Hüseyin Amca’yı. Okula gelip giderdi ve sorardı hep torununu. Saygım çoktu kendisine ve sevgim fazlaydı. İçi insan sevgisiyle doluydu çünkü. Ve her karşılaştığımızda mutlaka sorardı. İnsanın kirpikleri nemlenir ya bunları yazarken de nemlenmeye başladı kirpiklerim. Galibe en güzel çiçekler nemli yerlerde yeşerir, Hüseyin Amca da en güzel çiçeklerdendi gözümde.
“Baba yarımı kaybettim.” diyordu Ayten Ablam. Gözlerinde hüzün vardı, sözlerinde özlem. Belki de Merhum Hasan Amca aklına gelmişti, belki de Dilşah Hocam. Ne kadar insan biriktirmişlerdi onlar. Para biriktirenler var, tarla, ev, arsa… Oysa insan biriktirenler çok az. Hem merhum Hasan ve Hüseyin Amca hem de merhume Dilşah Hocam insan biriktirmişlerdi hayatları boyunca. Bunu onların adlarının mevzubahis olduğu her mecliste görüyoruz. Ne mutlu insan biriktiren gönüllere.
Hüseyin Amca da gitti bir şubat günü.
İki yakalı şehrin geri dönülmeyen tarafına.
Orası mı daha çok kalabalık yoksa yaşadığımız taraf mı?
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi adlı şiirinden iki dize dilime takıldı birden:
“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
“Babamdan sonra atamız , dedemiz , tutunacak dalımız olmuştun. Sen gittin ya hepimiz yetim, öksüz kaldık. Acın içimi kor gibi yakıyor be amcam.” diye yazmış Rabia Hocam. Babasızlık çok zor be hocam! Bunu nice öğrencimde gördüm, nice arkadaşımdan biliyorum.Ve seni anlamaya çalışıyorum. Hele babanız, hemen ardından can parçası ablanız… Sonra baba yarısı amcanız… Ne diyebilir ki insan, ateş düştüğü yeri yakıyor.Necip Fazıl bizim içimizi ferahlatıyor bir nebze:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”
Verilen sala hep başkası için değildir bir gün bizim içinde verilecektir. Ölüm bunu hatırlatıyor cümle aleme. İbret düşer mi ben-i ademe? Onlar koca çınarlarındandı Karakoçan’ın değerlerinden… Artık mezarlıklarımız da ilçemizin birer mahallesi gibi oldu. Ne kadar tanıdık isim var? Mezar taşları nüfus kütüğü gibi. Ne kadar sevdiğimiz insanı kaybetmişiz? İnsan neden kırıyor birbirini madem ki ölüm var? diye sormak istiyorum herkese.
Murat çok üzgündü “Babamla ablam bugün çokça aklıma geldi” diyordu. “Babamı, ablamı düşündüm dün gece”
– Hiçbir şey ve hiçbir kimse yerlerini doldurmuyor gidenin. dedim
– Evet kesinlikle! Bunu yaşayan biri olarak söylüyordu. “Her yanımız eksik be kardeşim! Hani babam, ablam, amcam? Daha yeni yanımdaydılar gibi.”
– Bir de şu açıdan bak! dedim Murat’a. “Gidenler ne kadar insan biriktirmiş . Cenazeleri ne kadar da kalabalıktı, insanlar onların ismini duyunca ne kadar da saygı gösteriyor ne kadar da onlardan dolayı sizlere değer veriyor ve ne kadar da sevgiyle bahsediyor, değil mi?”
– O bambaşka! dedi.
– Herkese böyle ölüm nasip olmuyor.
– Muhakkak, dedi Murat.
– Bir tane Allah’ın kulu olumsuz konuşmuyor, duyan geliyor. İnsan, tuhaf gelecek ama mutlu oluyor bir yandan da bu sevgiyi görünce. Hem hüzün paylaşılınca azalıyor. Bu ilçenin bu yönünü çok seviyorum.
– Babamı düşündüm bugün, tam 12 gün taziyesine oturduk. dedi Murat, gözü yaşlı, içi yağmurlu, ruhu titremekli bir şekilde.
– Evet, seveni çoktu da ondan. dedim direkt.
– Geleni bitmedi, diye devam etti.
– Bu ilçe yalnız kalıyor gittikçe, çınarlar gidiyor.
– Evet, gidiyor.
– Ve yerleri de çok belli oluyor.
Sustuk sonra.
Canlandı mazi hayalimizde.
İnsanlar yaşarken kadir kıymeti fazla bilmiyor ama en sevdiklerini kaybettikten sonra ne de pişman oluyor diye düşündüm. Ve daha vakit varken en yakınınızda kim varsa doya doya sarılın öpün koklayın onu diyorum. Şimdi…
Hüseyin Amca’ya rahmet diliyorum.
Geride kalanlara sabrı cemil niyaz ediyorum.
Gürhan GÜRSES