Ali Cabbar hikayesi gelip takılıyor kursağınıza. Herkesin bir Ali Cabbar hikayesi vardır. Yüreğinde illaki yanık izleri saklıdır. Hikayesi olan şarkılar insanı derinden yaralar. Hiç tanımadığınız, bilmediğiniz bir cana ağıtlar yakarsınız bir şarkıyla. Ali Cabbar’ın hikayesini bilip de gözleri dolmayan yoktur sanırım, şarkısını dinleyip de ah etmeyen.
“Bu ne derttir bu nasıl sınavdır?
Anlayabilirsen anla Ali Cabbar!”
Tekirdağ’ da küçük bir köyde yaşayan beş çocuklu ailenin ortanca oğludur Ali Cabbar. Köyde herkese yardımseverliği, yaratılan her şeye saygısı, tepeden tırnağa insanlığı ve her şeyden daha kıymetli olan terbiyesi ile tanınan mert bir delikanlıdır. Nasıl da güzeldir Ali Cabbar, nasıl da iyidir. Oysa bu dünya iyilerin ve kalbi güzellerin cehennemidir. Herkesin gittiği birileri vardır, uzaklaştığı, kaçtığı, yok olduğu… Herkesin kahrolduğu sevdiği vardır, hiç olduğu, boşa çıktığı…
Gırnata çalar Ali Cabbar babasıyla birlikte. Düğünlerin vazgeçilmezleridir o yörede. Ekmek parası için nefes tüketmektedir. Bir gün yine babasıyla gırnata çalmak için bir köy düğününe çağrılır. Hikaye de burada başlar işte. O düğünde bir kıza sevdalanır. İnsan sevdasını demez mi, duyurmaz mı muhatabına? Ali Cabbar demez işte. Ah be adam! Ah be aslan! Ali’nin sevdalandığı kızı başkası ister ve ailesi de çocuğu münasip görür verir kızı. Ali askere gitmeden hemen evvel olur tüm bunlar. Keşkeler dilimizde, ahlar yüreğimizde… Saklında olmasaydı be Ali Cabbar sevdan, kalmasaydı yüreğinde gizli yaran!
Ah Ali Cabbar! Sana düşen kahır, sicim sicim gözyaşı, kucak kucak hüzün. Bize de ağıdını dinlerken mendil yetmiyor gözyaşlarımızı silmek için.
Bir gün babası Ali’ye “Al gırnatanı oğlum, akşama düğün var. ” diyor. Kaderin kedere döndüğü an olur bu düğün. Ahirde akşam oluyor ve Ali babasıyla birlikte düğüne gırnata çalmaya gidiyor. Onu bekleyen şeyden habersizdir. İnsanın kalbinden vurulması sadece mermiyle olmaz. Bazen bir gelinlik de bunu yapar, bazen gelinliği giyen de…
“Sevdiğin kız başkasına varmış.
Dayanabilirsen dayan Ali Cabbar.”
Ali uzaktan sevdiği ve aşkını ilan etmediği kızı gırnata çalmak için gittiği bu düğünde beyazlar içinde görüyor. Yıkılsın evin kader, lanet olsun kalp, kahrolsun aşkını ifade etmeyen dil. Sayıp dökecek o kadar çok şey var ki! Ali’nin sevdası kara sevda değildir de nedir şimdi? Soruyorum size. Sevdiğini başkasının kolunda gören, onun nikahında gırnata çalan ve onun mürüvetine şahit olan Ali Cabbar kahrolmaz mı sizce? Yerle yeksan olmaz mı?
Sevdiği kız eloğluyla oynar ve bu oyunun gırnatacısı Ali Cabbar’dır. Üzüntüsünden kahrolsa da, hüznünden yerle bir olsa da gırnatasını çalmaya devam eder. Sevdiği el kolunda, yüreği yanmaz mı Ali Cabbar’ın, kanı donmaz mı, canı çekilmez mi bedeninden?
“Sevdiği kız başkasına varmış.
Oynar el oğluyla çalar Ali Cabbar.”
Çal gırnatanı Ali Cabbar! Çal kahrolası gırnatayı… Ver hüzne ritmi. Ruhu sızlıyor Ali Cabbar’ın ve o kederle askere gidiyor. Yârdan ayrı kalmak gurbettir. Yârdan uzak durmak bazen elzemdir.
Ah Ali Cabbar! Gittiğin asker ocağına hüznünü de götürdün ve onu da sevenlerine miras bıraktın bugün. Askere gittikten altı ya da yedi ay sonra Ali Cabbar şehit düşer. Ali Cabbar’ın hikayesini bilip de içine gözyaşı dökmeyen var mıdır? Ali Cabbar şarkısını dinleyip de kalbi ağrımayan kalır mı?
Herkesin küstüğü biri vardır. Herkesin küsüp gittiği bir yeri de vardır. Herkesin uğruna öldüğü sevdiği de vardır.
“Sesi susmuş, gırnatası susmuş.
Bir türkü bırakmış bize Ali Cabbar.”