Bir bayram sabahı, başka âşıkların da gelip oturduğu bir âşıklar meclisi. Bir gelenek yaşatılıyor, Âşık Veysel’e sazla sözle “Hoş geldin” diyorlar. “Gülüm hoş geldin hoş geldin.” Âşık Veysel de sazıyla onlara cevap veriyor.“Gülüm hoş bulduk hoş bulduk.” diye. Ben de naçizane sizlere sayfama“Gülüm hoş geldiniz hoş geldiniz” diyorum Âşık Veysel ağzıyla.
Son devrin en büyük halk şairi Sivas ŞARKIŞLALI. Küçük yaşta gözlerini kaybetti. Bu belki de Türk halk edebiyatına son devrin en büyük şairini kazandırdı. Behçet KEMAL’İN meşhur ifadesi ile esasen günümüze de pek münasip düşen şu ifadeye bakın: “Hakikati bu kör gibi gören var’mola?” Var mı dostlar ne dersiniz?
Gözlerini bir ameliyatla iyileştirileceği anlaşılmış ve fakat o, bunu kabul etmemişti. Sebebini ise şöyle izah ediyordu: “Ben kendime bu kadar senedir içimde bir dünya kurdum. Şimdi gözlerim açılırsa bu dünyam yıkılır diye korkarım.” Belki de bizim her gün gördüğümüz onca olumsuz şey, karşılaştığımız onca kirlilik onu korkutmuştur.
Onu, Ahmet Kutsi TECER bulup ortaya çıkardı, iyi de etti. O da sazı aldı eline ve söylemeye başladı. Bugün rahmetle anıyoruz ustayı. Bir hikâyesi var onunla özdeşleşen ve her okuduğumda içim derin bir hüzün salan. Anadolu’nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya, hava kararmaya başlar. Karanlık iyice çöker köyün üzerine. Evlerin birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp sabaha erken uyanılacaktır. Adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir. Evin penceresinden, karanlık bahçeye vuran ışıkta, ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser çünkü sevgilisi bahçededir. Tam sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. Kadın kocasının uyumasından emin olunca sessizce yataktan kalkıp üstünü giyer ve pencereden atlar. Başka bir adam için kocasını terk eder. Koşar iki sevgili. Tarlaları, ovaları aşarlar. Anadolu’da bir köy, nasıl koşmasınlar ki! Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır: namus belası, töre cinayeti, yoksulluk, cefa, korku… Nasıl durabilirler? Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar. Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki “Evden çıktığımdan beri ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor.” çıkartıp bakar ki ayakkabısının içinde bir tomar para! Kocası her şeyin farkında, biliyor ki karısı gidecek “Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti.” yaban elde muhtaç olmasın diye o yoksul köylü bütün parasını başka bir adam için kendisini terk eden karısının giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koymuş. O güzel, onurlu davranışı sergileyen, terk edilen adamı hepiniz tanıyorsunuz çünkü o adam Âşık VEYSEL’dir. Bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece. Şimdi sorarım size; bu memlekete töre cinayetine bulaşan ve kadına karşı şiddet uygulayanlar mı yakışır yoksa Âşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile kitap gibi hayat yaşayan adamlar mı?
Bülbül diye haykırır ozanımız:
“Seherde ağlayan bülbül
Sen ağlama ben ağlayım
Ciğerim dağlayan bülbül
Sen ağlama ben ağlayım”de ağla koca adam, de çağla deli gönül!Ne gül olmak kolay ne de bülbül! Bülbül olmayı seçtiysen bir ömür yanacaksın, gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın.
Veysel’in dünyasında “toprak” vardır: Anadolu toprağı Veysel’indir. Onu yoğuran ve şekillendiren topraktır. “Benim sadık yârim kara topraktır.” şiiri büyük bir destandır, bir ruh destanı. Coğrafyadan vatana değil, insana uzanan bir destan.
“Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağinen elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır.” herkesi gülle karşılayın lütfen, herkese gönül gözüyle yaklaşın!
Onun dünyasında aşk var. Gözleri kalbe doğru bakan büyük şair belki hiçbir şairin söyleyemediği bir büyük gerçeği aynı büyüklükte bir rahatlıkla söyleyivermiştir ve dışarıdaki herhangi bir şahsın dahi ağzında bir çırpıda dökülen şu dizelerin ölümsüzlüğüne bakın lütfen:
“Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa” bunu ancak aşkı bilen söyleyebilir bunu ancak âşık tabiatlı olanlar anlayabilir.
“Mezarımın üstüne taş istemem zira o taş yüzünden benim mezarımın üstünde en azından bir ot bitmez ama o taş olmazsa; koç yer et olur, koyun yer süt olur, arı konar bal olur. Bu şekilde insanlığa bir nebze katkım olur.” diyen bir bilgedir Âşık Veysel.
“Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah û zar etme” Bugün ölüm yıldönümü, rahmetle anıyorum. Bir nevruz çiçeği gibi halkın gönlüne defnedilen Aşık Veysel ebediyen o halkın gönlünde renk renk açacak ve toprağın şairi olarak kalacaktır.